-Nasıl bir dünya arzuluyorsunuz?
- Nasıl bir dünya mı? Haksızlıkların olmadığı bir dünya... İnsanlarının hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya... Sokaklarda sefillerin bulunmadığı bir dünya... Kafanın, kolun çalışabildiği zaman insanın muhakkak doyabildiği, eğlenebildiği bir dünya... İçinde iyi şeyler söylemeye, doğru şeyler söylemeye salahiyetle kıvranan bir adamın, korkmadan ve yanlış tefsir edilmeden bu bir şeyleri söyleyebildiği bir dünya,demişti Sait Faik Abasıyanık havada bulut kitabında. Sanki daha eskilerden bile bunların daha kötüsünü yaşayacağımızı hissetmiş gibi.Sabah alarmın sesiyle uyandım. Kafam zonkluyordu. Dünden kalan yorgunluk, uykusuzluk bedenimi mayıştırmıştı. Üstelik uykumu almama rağmen başım zonkluyordu. Derken telefonun çalmasıyla yatağa vururak doğruldum.
Doğan.
-Eh be adam gece rüyanda beni mi gördün bu saate beni arıyorsun!
-Alo günaydın Doğan bey!
-Günaydın Mehir, kahvaltıya ineceğim 20 dakikaya hazır ol.
-Şey efendim-
Diyemeden telefonu suratıma kapattı. Sinirle yastığı ağzıma alıp tüm gücümle bağırdım.Ben bu adamı öldürmeyeyim de ne yapayım! Altay'ın da Doğan'ın da hepsinin de anasını satayım.
Üstümdeki yorganı atıp banyoya geçtim. Sıcak bir duş alıp hemen sempozyum için şık bir kıyafet geçtim. Haki bir midi boy kalem etek üzerinede siyah bluzumu geçirdim. Hava soğuk olmasına rağmen üşümüyordum. Saçlarımı kurutup hafif bir makyaj yaptım. Çantaya eşyalarımı atıyordum ki telefon çaldı. Kesin ya Doğan ya Altay 'dı başka kim olacaktı ki!
Telefonu elime alınca arayanın Esma anne olduğunu gördüm. Elimin içiyle alnıma vurdum.
-Ah salak Mehir yemin ederim aklın beş karış havada!
-Aloo Esma anne!
-Mehir kızım nasılsın?
-İyiyim Esma anne sen nasılsın?
-İyiyim kuzum ben iyiyim de burda inatçı keçi var bir tane.
"Yaaa ver ben konuşacam Mehir 'le. Hem ben keçi değilim pandayım Esma anne",diye bağırıyordu arkadan Duru'm.
Gülme tutmuştu beni.
-Ver o pandayı bana sen Esma anne.
-Alooo Mehir!
-Duru'mm.
-Mehir niye gelmiyorsun sen yine kaç gün oldu.
-Güzelim işlerim çok birikti ondan yoksa neden gelmeyeyim!
Tam kapı çaldı. Çantamı koluma taktım.
-Duru'm bir dakika kapatma.
Kabanımı da alıp kapıya gittim. Gelen Doğan 'dı.
-Hadi Mehir, dedi sert ses tonuyla. Kapıyı çekip odadan çıktım ve telefonu kulağıma götürdüm.
-Alo Duru orda mısın?
-Evet Mehir ben hep burdayım ama sen yoksun.
-Aaah akıllı bıdık bunları nerden öğrendin sen?
Doğan asansörde dönüp bana baktı ama hiç ona dönmedim. Tiksiniyordum bu adamdan.
-Ben öğrenirim biliyosun.
-Bilirim bilirim bilmem mi!
-Ne zaman geliyorsun?
-İlk fırsatta söz güzelim hatta akşam görüntülü ararım seni uyumadan söz.
-Söz mü?
-Söz izci sözü,dedim gülerek.
-Seni seviyorum Mehir dikkat et!
-Oyy bende seni güzel kızım. Sende dikkat et.
Telefonu kapatıp çantama attım.
-Kusura bakmayın önemli olduğu için bu kadar konuştum.
-Küçük bir çocuğu avuttun. Bu mu önemli,dedi kinayeli bakarak.
-Pardon? Sizin için basit olaylar olabilir ama benim hayatımın merkezi kusura bakmayın Doğan bey. Şahsi meseleler hem.
Ağzını açacaktı ki hemen tıkadım.
-Hem mesai saatim başlamadı daha üzgünüm 10 dakikam var.
Dudaklarını birbirine bastırarak kollarını göğsünde birleştirdi ve kafasını salladı. Asla ona bakmıyordum. Kendini çok önemli zannediyordu salak. Restorana geçince Altay ile göz göze geldik. Doğan durup tam onun gözlerine baktı. Altay sırıtarak bana baktı ve gülümsedi. Tepki vermedim. Dikkat çekmek işi boka sürerdi. Doğan eliyle masayı işaret edince oturacaktım ki sandalyemi nazikçe çekti şerefsiz herif.
-Lütfen Doğan bey böyle lüzumsuz şeylere gerek yok bence,dedim oturarak.
-Bir erkeğin sana nazik davranmasını gereksiz mi buluyorsun?
-Naziklikle pek aram iyi değildir ondan.
-Alışırsın benim yanımda.
-Ya ya kesin,dedim gülerek.
Kahvaltı yaparken Altay sık sık bize bakıyordu. Kaç defa göz göze geldik bilmiyordum. Doğan konuşmaya çalışsa da ben hep kısa cevapla önünü kesmiştim. Kahvaltı bitince laptopu açıp mailden günün planlamasını aktardım.
-1 saat sonra sempozyum var. Yaklaşık iki buçuk saat sürecek. Daha sonra boşsunuz ama akşam yemeğinde Tolga beyler ile yemeğiniz görünüyor.
-Tamam tanıyorum Tolga'yı. İyi bakalım yiyelim yemeğimizi.
-Peki Doğan bey.
Ağzını peçete ile silip ayaklandı.
-Hadi bir saat içinde çok yer gezdiririm sana.
Olduğum yerden ona bakıyordum. Kaşlarım çatıldı. Neden bu kadar önemsiyordu?
-Hiç gerek yok Doğan bey! Siz sempozyum için konuşmanızı çalışın bende akşamki yemek için gerekeni yapayım.
-Mehir itiraz yok!
Göz ucuyla Altay 'a baktım. Elini çenesine koyup dikkatle bize bakıyordu.
Doğan oraya baktığımı görünce bana baktı.
-Altay beyin galiba sizinle konuşmak istediği bir şey var Doğan bey, dedim yüksek sesle. Doğan Altay 'a bakarken göz kırptım. Kurtarılma ihtiyacımı hissetmişti ki gülerek ayaklandı ve bize doğru yürüdü.
-Sekreterin gerçekten zeki bir kadın. Zeki olduğu kadarda güzel.
-Ne var Altay! Çabuk konuş gezmeye gidicez.
Arkadan kafamı olmaz anlamında salladım. Altay ufak çaplı bir kahkaha atıp ellerini birbirine vurdu.
-Vallahi bu güzel zevkten sizi alıkoyacağım. Sempozyum için toplantı yapılacak.
Arkasındaki Ali durumu anlamış ki hemen ortamdan çekildi.
-Benim niye haberim yok?
-Sen hep benim gerimden geliyorsun be gülüm ne yapalım!
Oooo. Vurdu ve gol oldu. Bu adam on ikiden vurmayı çok iyi biliyordu. Arkasını dönüp gitti. Doğan sinirle gözlerini kapatıp bana döndü.
-Hiç sorun değil Doğan bey. Gidelim isterseniz.
-Gidelim Mehir gidelim.
Sinirli Doğan 'ın arkasından yürüyüp asansöre bindik. Zemin kattaki sempozyumun olacağı konferans salonuna geçtik. Altay ayakta iştihamla bir şeyler anlatıyordu.
-Hoşgeldiniz Doğan bey, dedi buranın yetkilisi. Altay dönüp bize daha doğrusu benim gözlerimin içine bakıyordu.
-Siz asistanımın yanına geçebilirsiniz isterseniz,dedi Altay sandalyede oturan orta yaşlardaki kadını göstererek.
Doğan 'a baktım. Doğan başını sallayınca geçtim. Yaklaşık 45 dakika çizimler,tutkular vs vs bir sürü saçma ve büyüleyici şeylerden bahsettiler. Altay ve Doğan konuşma esnasında bu gidişle kavga etmezlerse iyiydi. Çünkü her iki cümleden biri üste çıkma çabasıydı ikisinde de. Tüm notları alıp Doğan kalkınca arkasından gittim.
-Tamam Mehir sen burda bekle ben üzerimi giyinip geliyorum.
-Peki Doğan bey.
Arkamı dönüp salona geri dönerken Altay karşıma çıktı.
-Odama.
-Asla.
-5 dakika Mehir.
Oflayarak ayağımı yere vurdum. Oda galip gelmiş gülümseme ile yanımdan ayrıldı. Telefonuma gelen mesaj ile oda numarasını attığını farkettim. Bu sırada Su'nun defalarca aradığını gördüm. Hemen döndüm ona.
-Araya çıkınca aramazsın sen de şimdi mi arıyorsun?
-Haklısın Su. Ama inan ki şu iki embesil ile uğraşmaktan kafa kalmadı.
-Nasıl gidiyor?
-Çok saçma.
-Niye?
-Arada kalıyorum hep ikisi yüzünden.
-Kızım ne arası. Sen Altay 'ın tarafındasın.
-Öyleyim ama hani Doğan çakmasın diye onun tarafından gibi duruyorum ya canım benim.
-Halledersin Mehir sen!
-Deniyorum ama artık galiba tehlikeli bu iş onu farkettim.
-Nasıl tehlikeli?
-Su adam kaçakçı olabilir!
-Ne saçmalama. Tasarımcı, yaratıcı bir adamdan bahsediyoruz Mehir! Tamam şerefsiz ama bu kadar göt olamaz.
-Bilmiyorum şüphe sadece bizimkisi. Öğrenecez.
-Dikkat et Mehir!
-Bende o iş sen dikkat et asıl.
Telefonu kapatıp asansöre bindim. Yemin ederim Doğan beni yakalasa liğme liğme edecek. Oda numarasının olduğu kata gelince hızla kapıyı üst üste çalıp kendimi koşarak içeri attım.
-Seni cesur gözü kara,zeki diye tuttum ama sende korkak çıktın.
-Ne ben mi! Tamam olur bir dahaki gelişimde artık Doğan 'ın gözlerinin içine baka baka konuşuruz bu konuları.
-Tamam tamam ciddi değildim zaten.
-Ee ne için çağırdın beni?
-Özledim de ondan,dedi kollarını göğsünde birleştirerek.
-Ah canım bilseydim daha erken gelirdim sen istediğinde mesaj çek ben dibinde biterim.
Güldü. Gamzeler. Yine gamzeler ortadaydı. Bu adama gülmek acilen yasaklanmalıydı.
-Manyaksın kızım ya!
-Sensin manyak. Hadi çabuk söyle aşağı inicem daha.
-Sanki konuşmacı sensin Mehir!
-Hakikaten senin acelen olman gerekirken niye burda benimle takılıyorsun?
-Yeni bir şeyler öğrendin mi Mehir,dedi bıkkınlıkla.
Haklıydı ben bu adamın yanında niye bu kadar çok konuşuyordum. Benim en yakınımla sohbetim bile bu kadar sürmez ki ben uzun cümle sevmezdim.
-Hayır ama az önce bilgisayarda gezerken şu akşam yemek yiyeceği adamı araştırdım biraz!
-Eee.
-Eesi şimdi bu Doğan gemisini yıllar önce bu adamla ortaklaşa almış. Hatta çoğu zaman iki arkadaş kaçamak yapıyorlar.
-Eee!
-Eesi şöyleki bu adam sayesinde yurt dışına yapıyor bütün ihracatlarını. Hesap hareketlerine girebilsem aslında çok iyi olacak oradan öğrenirim ne alıp ne sattıklarını.
-Manyak mısın Mehir. Adamlar sistem üzerinde bunu gösterecek kadar cahiller midir?
-Hayır öyle değil işte. Bak şimdi inmem lazım ama bir çözüm yolu biliyorum!
Dönünce konuşalım bunu.
-peki tamam.
Kafamı usulca sallayıp önünden geçtim ki bileğimden tuttu beni.
-Mehir dikkat et.
-Ah her gün kırk defa kırk defa! Yeter be. Ben başımın çaresine bakabilecek kapasitedeyim merak etme.
Bileğimi çekip odadan çıktım. Kalbim. Kalbim çok hızlıydı. Ne oldu bana birden böyle! Ellerimi duvara koyup destek aldım. Sağ elimi kalbimin üzerine götürdüm.
-Ne oluyor sana böyle kendine gel!
Yavaş yavaş derin nefes aldım. Saçmalama kızım sen bu değilsin! Asansöre binip zemin kata indim. Sempozyum salonu baya dolmuştu. Ön kısımda oturan Altay 'ın sekreterinin yanına gidip hafif tebessüm ettim. Eşyalarımı yanına bırakıp salonun arkasında bulunan kulis tarafına geçtim. Koridor sessizdi. Büyük ihtamille oralardan birindeydi. Yavaş adımlarla ilerlerken Aralık kapıdan Doğan'ın sessiz bağırışını duydum.
-Ufuk sıçtırtma ağzına. Geminin kaptanı kimdi lan!
-Erol'du abi.
-Ben size ne dedim! Hı ne dedim!
-Abi Kaptanın eşi doğumdaydı diye Erol kaptanı dümen başına bıraktık.
-Banane lan doğumundan. Burada benim milyar dolarım söz konusu.
-Haklısın abi.
-Nerde şimdi gemi tam olarak?
-Bulgaristan yakınlarında abi.
-Siktir ya. Az kalmıştı. Yakalanmadan teslimatı gerçekleştirecekler Ufuk. Son sözüm bu. O teslimat gerçekleşmeden karşıma gelme sakın!
-Emredersin abi.
Çıkıyordu. Hemen birkaç adım geri atıp yürüyormuş gibi yaptım. Ufuk odadan çıkınca başını salladı bana. Hafif tebessüm edip kapıyı tıkladım.
-Gell!
-Hazır mısınız Doğan bey?
-Evet Mehir.
Ellerini kravatına götürüp aynanın karşısında düzeltti. Saçlarına ellerini götürüp şekil verdi ve bana dönüp ellerini iki yana açtı.
-Nasıl görünüyorum?
Başımı salladım.
-Gayet şık.
-Hadi o zaman başlayalım. Gereken notları almayı unutma sakın.
-Merak etmeyin.
Önümden geçip çıkarken gözlerimi devirdim. Şerefsiz herif. Nasıl bu kadar iyi görünümünün altında söyle hain bir adam yatar anlamıyorum! Her şey göründüğü gibi değilmiş demekki. Bazen gördüklerimiz bile bizi yanılgıya düşürebilir. Salona geçince sunucunun davet etmesi üzerine Altay ve Doğan sahneye çıktı. Dostça selamlaşıp birbirlerine tebessüm ettiler. Bugün herkesin karşısında ne kadar rekabetçilik duygumuz yüksek olsa dahi dostuz ve her şeyin başı anlayış olduğunu göstereceklerdi. Ama tabi bunlar külliyen yalan! Asla böyle bir ilişki yoktu aralarında.
Yaklaşık 2,5 saat konuşmanın ardından tekrar dostça selamlaşıp konuşmayı bitirdiler.
-Çok iyiydiniz, dedi Altay'ın yaşlı sekreteri. Aklınca yağ çekme çabalarındaydı. Sevemedim bu kadını şu an. Altay başını sallayarak sekreteri ile konuşmaya başladı. Bende fırsattan istifade hemen Doğan 'ın yanına gittim.
-Güzeldi bence.
-Hah sen beğendiysen tamamdır ya Mehir!
Ne der gibi bakış attım ona. Ciddiydi galiba. Hafif gülüp kahkaha atınca bende başımı yana atıp gülmeye başladım. Dalga geçiyordu benimle!
-Bende bir an ciddi söylüyorsunuz sandım!
-Ah Mehir ah! Hayatı bu kadar ciddiye alma,dedi. Sanki ben bilmiyorum anasını satayım.
-Hadi gidelim de yemek yiyelim?
-Aslında ben çok aç değilim siz yemek yerken ben odama çıkıp dinlensem biraz?
-Olur tabi de bir sıkıntı yok değil mi Mehir?
-Hayır hayır iyiyim teşekkürler.
-E hadi peki çık sen o zaman.
Başımı sallayıp hızla çantamı alıp odama çıktım. Bugün biraz soğuktu. Aydın aşırı yağışlı olmasa da şu an yağmur hafif çiseliyordu. Çantamı yatağın üzerine atıp cama doğru yürüdüm. Sanki kokuyu burnumda hissediyormuş gibi gözlerimi kapattım. Su. Aaa Su'yu arayacaktım. Telefonu hızla alıp aradım.
-Alo naber?
-Ben iyiyim ders çalışıyorum asıl senden naber?
-İdare eder işte!
-Var mı bir sıkıntı!
-Var gibi Su. Yani eğer derine inersek eğer çok büyük hemde.
-Oha ciddi misin?
-Evet ya. Yani bilmiyorum adam çok tehlikeli ben bunu anladım.
-Mehir bırak şu işi. Yarın ilk işin İstanbul 'da olmak ve restorana devam etmek.
-Saçmalame Su. Başladım artık bırakamam.
-Ya ben Altay ile konuşurum gerekirse böyle bir hakkı yok. İzin vermem senin hayatını tehlikeye atamayız.
-Ya oda bırakmamı söyledi ama asla. Biliyosun ben her zaman başladığım işi layığı ile bitiririm.
-Mehir salak mısın adam tehlikeli! Hem işi veren Altay 'dı. Adam bile vazgeç diyor.
-Su devam edeceksen eğer kapatıyorum.
-Mehir -
-Su dedim lütfen.
-Ne inatçı karısın be!
-Beni bırak sen napıyorsun?
-İyiyim ben birazdan işe gideceğim.
-Senden bir şey istesem!
-Hesabına para atıyorum. Duru'ya ayıcıklı çikolatalı bir şeyler yapıp götürsene.
-Tamamdır canım.
-Tamam güzelim kapatıyorum o zaman konuşuruz yine.
-Görüşürüz, dikkat et Mehir lütfen!
-Merak etme sen dikkat et asıl.
Telefon kapatıp mobil bankacılıktan hem hediye için hemde Su'nun cebinde olsun diye biraz fazla para attım. Daha sonra bana çemkirecekti ama onu dinleyen yoktu zaten. Telefonla işimi bitirip kendimi biraz yatağa öküz gibi attım. Mesaj bildirim ile hiç kalkmadan telefonu elime aldım. Su.
* O fazla parayı sana yedireceğim*
Kaşımı kaldırıp banane der gibi telefonu yatağa fırlattım. Yoruluyordum hemde fazlasıyla. Nereye koşturacağımı bilmiyordum artık. Aklıma Duru gelmişken görüntülü ariyim akşama kadar beklemesin beni. Telefonu tekrar elime alıp önce Esma anneyi normal aradım.
-Alo Esma anne!
-Efendim Mehir'im.
-Görüntülü arayacağım Duru 'nun yanına gider misin?
-Tamamdır canım gidiyorum.
Telefonu kapatıp WhatsApp üzeri görüntülü arama başlattım. Üçüncü çalışta Duru'nun güzel gözlerini gördüm.
-Aaa Mehir!
-Nasılsın Duru'm?
-İyiyim çok iyiyim sen nasılsın?
-Bende iyiyim güzelim. Sadece seni özledim.
-Bende seni çok özledim. Neden gelmiyorsun?
Tam cevap verecektim ki kapı çaldı.
-Bir dakika Duru 'cum kapatma kapı çalıyor.
-Tamam Mehir!
Kapıyı açınca Altay ile karşılaştım kolunu duvara dayayıp diğer elini beline atmıştı. Kolundan tutup hızla içeri çektim.
-Sende iyi alıştın beni içeri atmalara!
-Öhöm öhöm,diye öksürdüm.
Telefonu kaldırıp ters bakışlarımı embesile yolladım.
-E Duru anlat bakalım nasıl gidiyor okul?
-Çok güzel biliyor musun Mehir herkes beni çok seviyor.
-Ya seni kim sevmez ki balım benim!
-Senin sayende Mehir!
-Tabi ki de senin tatlılığın sayesinde.
Altay odada volta atıp bir anda yatağa yanıma oturdu.
-Sen daha tatlısın Mehir! Hemde dünyalarrrr kadarrr!
O küçük elleri ile dünya yapmaya çalışıyordu şapşal! Altay bile küçük küçük gülüyordu onun haline. O kadar tatlıydı ki gülmemek elde değildi!
-Hayır ben hiçte tatlı değilim Duru hanım.
Altay telefonu tutup elimden çekti.
-Duru'cum Mehir'e bir konuda hak veriyorum o da tatlı ama sen daha daha tatlısın.
-Aaa Altay abi sende mi ordasın?
-Ya versene telefonumu,diye elimi uzattım ki yataktan fırlayıp ayağa kalktı mal.
-Ya dur Duru 'yu özlemiştim konuşayım.
-Yaa evet Mehir bende özledim.
-Nasılsınız Duru hanım?
-İyiyim Altay abi sen nasılsın?
-Bende iyiyim Mehir ile uğraşıyorum. Çok zor bir ablan var.
-Ben mi zor yürü git ya ne alakası var! Asıl ben seninle uğraşıyorum.
-Mehir inatçı sadece Altay abi.
-Hah evet işte bak sende biliyorsun inatçı olduğunu.
-Ama çok iyi biri biliyor musun!
-Yaa siz utanmıyor musunuz benim yanımda dedikodumu yapmaya ha Duru hanım deyip Altay 'ın yanına geçerek Duru'ya baktım.
-Kötü bir şey demem ben Mehir ya.
-O zaman şu akılsıza ayak uydurma küçük hanım,dedim işaret parmağım ile Altay'ın şakağını iterek.
-Bak bak akılsız bu Duru ya sen bunu bilmiyorsun?
-Sus be küçük kıza beni şikayet ediyorsun terbiyesiz!
Duru kahkaha atmaya başlamıştı.
-Çok komiksiniz ya gerçekten.
-Sensin komik,dedik ikimiz bir anda. Artık hepimiz gülüyorduk.
-Sizin arkadaşlığınız hiç bozulmasın tamam mı? Ben çok sevdim ikinizi böyle,dedi Duru. Ah Duru 'm benim. Her şeye böyle iyi niyet ve temiz kalbinle nasıl güzel bakıyorsun. Ama her şey senin o güzel kalbinle gördüğün gibi değil ki prensesim. Altay ile göz göze gelip birbirimize baktık. Oda benim gibi düşünüyordu emindim. Elinden telefonu aldım hemen.
-Ee hadi bakalım balım. Seni çok öpüyorum geldiğimde görüşürüz olur mu?
-Olur ama Altay 'ı da getir.
-Ya he he tamam hadi öpüyorum gözlerinden.
-Bende seni Mehir görüşürüz.
Telefonu kapatıp yine bıkkınlıkla yatağa oturdum.
-Duru'ya alıştırma kendini. Yarın bir gün olmayacaksın hayatında. Çabuk bağlanır o kopmaz da.
-Böyle bir niyetim yok ama Duru 'yu çok sevdim. Ben çıkmam hayatından ne onun, durdu yürüyerek gelip önümde oturdu.
-Ne de istemediğin sürece senin hayatından.
-Hala hala hangi patron çalışanı ile böyle konuşur.
-Sen normal bir çalışanım değilsin Mehir! Hatta çalışanım bile değilsin.
-Ya neyinim Altay o zaman.
-Arkadaş.
-Ha aynen tanımadığım dedem de öyle söylüyordu zaten,dedim sinirle yataktan kalkarak.
-Mehir bu gece Doğan 'ın bilgisayarına girmen lazım.
-Ne nasıl!
-Yapabilecek misin?
-Ne diyorsun sen? Ne oldu ki neden bu kadar erken?
-Teslimat öbür gün gerçekleşecek sabahın ilk ışıklarında. Önüne geçmek istiyorum. Eğer böyle bir teslimat varsa tabi.
-Tamam halletmeye çalışacağım.
-Mehir bak başka yolda deneyebilirim. Yeter ki sen tehlikeye girme.
-Ya Altay sen ikide bir bunun düşünecektiysen eğer ne bokuma tuttun beni acaba?
-Sana zarar gelmesini istemiyorum,dedi heceleyerek.
-Sen bana zır deli gibi aşık olmuşsun,dedim gülerek.
-Farzet oldum ne yapacaksın?
-Farzeti marzeti yok olmayacaksın. Boğarım seni Altay,dedim parmağını yüzüne sallayarak.
-Beni korkutamazsın Mehir! Artık bana böyle ahkam kesmekten vazgeç.
Bağırıyordu. Bu adam bana bağırıyordu.
-Konuşman bittiyse çıkabilirsiniz Altay bey. Bana bağırma hakkınız yok.
-Sende bana bağırıyorsun!
-Ben bağırdığın için bağırdım lan ben sana!
-Bak hala!
-Çık Altay çık,dedim kolundan itip bağırarak.
-Tamam özür dilerim Mehir! Bir sakinleş çıkıcam.
-Ben sakinim,dedim. Ama değildim çileden çıkmıştım. Ne oluyordu bana böyle Allah aşkına!
-Değilsin güzelim, kollarımı tutup sakinleşmemi sağlıyordu.
-Sen sen bana ne yapıyorsun böyle!
-İyisin tamam derin nefes al ve bağırmaya kes.
-ben ben bilmiyorum,dedim nefes nefese. Tükenmiş gibi susup nefes almaya çalıştım. Sanki kalbim birazdan yerinden çıkacaktı. Altay 'ın desteği ile yatağa oturdum. Sağ elim kalbimin üzerinde nefes almaya çalışıyordum.
-Dur Ali 'yi arayacam doktoru getirsin hemen.
-Hayır hayır iyiyim Altay.
-Değilsin baksana nefes bile zor aldın.
-İyiyim dedim. Hem kötü olsam emin ol canımı yerde bulmadığım için doktor isterdim,dedim hiç mütevazi olmadan. Amacım konuyu dağıtıp vazgeçirmekti. Beni bu kadar düşünmesini istemiyordum.
-Tamam rutin haline döndüğüne göre evet iyisin!
-Tamam hadi git yeter sende!
-Gidiyorum ama bir şey olduğu-
-Tamam tamam hadi git şimdi biri görecek ya.
-Tamam inatçı keçi.
Kapının oraya yetiştiğinde arkasını dönüp bana baktı. Tebessüm etti gözlerime bakarak ve çıktı. Dudaklarım o gittikten sonra genişledi. Ne oluyordu bana böyle! Kafamı sallayıp kendime geldim.
-Ah saçmalama mehir kendine gel!
Yıllardır içindeki Mehir 'in değişmesine asla izin verme. Sen bu değilsin. Sakın mehir sakın!
Parmaklarımı saçlarından geçirip pencereye yürüdüm. Temiz bir nefes almak için pencereyi açtım. Dar geliyordu bu oda bana. Ama düşünmem gereken bir şey vardı şu an. Akşam yemekten sonra ben Doğan 'ın odasına nasıl gireceğim? Bir çözüm yolu bulmalıydım. Düşün Mehir düşün...
Hah buldum. Saati kontrol edince beşe geldiğini gördüm. Yavaş yavaş hazırlanmaya başlasam iyi olurdu. Kırmızı kolu tül detaylı v yaka draje elbiseyi giyip altına siyah topuklu mi geçirdim. Su'nun aldığı makyaj malzemeleri burda çok işimi gördü. Saçlarımı da kıvırıp aynadan kendime baktım.
-Oha bu ben miyim?
Islık çaldım.
-Cidden ederim var ha!
Telefonu elime alıp boydan aynadan fotoğraf çekip Su'ya attım.
*Çok güzelsin Mehir! Bu sen misinnnnn!
*Benim salak. Her zaman ki ben işte.
*Ha aynen aynen her zamanki sennnn!
*İltifatların için çok sağol ya Su.
*Sen her zaman güzelsin bebeğim ama işte böyle olsan varya ay ayyy!
*Neyse tamam konu her zamanki yere geliyor hadi kaçar ben. Öptümm. Dikkat et.
*Bende öptüm. Sende dikkat et Mehir!
Telefonu kapattıktan sonra kabanımı ve çantamı alıp kapıdan çıktım ki Doğan 'ın da çıktığını gördüm.
-Dakikliğimi tutturdum galiba bu sefer,dedim tebessüm ederek.
Bana karşıdan uzun uzun bakıp ıslık çaldı. Elimi burnuma götürüp iki kere vurdum. Rahatsız olduğumu belli etmek için ama anlamadı salak.
-Ben asistanım Mehir 'i bekliyordum.
Ellerimi birbirine vurup hafifçe eğilip doğruldum.
-Ahahaha çok tatlısınız. İnelim mi Doğan bey?
-Tabi eğer eşlik etmeme izin verirsen inelim,dedi kolunu uzatarak. Hafifçe gülüp koluna girdim. Eziyet volume one.
Asansöre bile binerken kolundan çıkmama izin vermemişti herif.
Restorana girince görüş alanıma hemen Altay girdi. Tabi bende onun. İrileşti birden gözleri. Yanında üç adam ile birlikte yemek yiyordu. Karşısındaki adamlar ona heyecanla birşeyler anlatırken o beni baştan aşağı sert bakışlar ile süzerek izliyordu.
-Nereye oturalım Mehir?
-Size neresi uygunsa.
Etrafa bakınıp tam Altay 'ın karşısındaki masayı seçti ve o sırada Altay 'ı farketti.
-Hah hayır vazgeçtim boşver.
-Neden bu kadar ondan kaçıyorsunuz ki?
-Ne ben mi ! Asla ben kimseden kaçmam Mehir. Hele Altay 'dan asla!
-O zaman bırakın o sizden kaçsın. Bu kadar korkmayın. Bırakın o masasını değiştirmek zorunda kalsın,dedim göz kırparak. Amacım asla destek çıkmak değildi. Neden bilmiyorum ama sadece şu an Altay 'ın görüş alanım da olmasını istiyordum. Aptalsın Mehir! Doğan bana bakıp sırıtarak Altay 'ın karşısına doğru yürüdü. Sandalyemi çekince kafamı iki yana hayır der gibi sallasam da oturdum. Altay ile göz göze geldik.
-Misafirler gelene kadar bekleyebilirsin değil mi Mehir?
-Tabiki de.
Telefonuma mesaj bildirimi gelince hemen çantamı açtım.
-İzninizle.
-Tabiki de.
EMBESİL MANYAKK:
*İki dakika içinde lavabonun önünde*
*oldu paşam başka*
*Mehir çıldırtma insanı, hadi dedim sana!*
*Gelmiyorum zorla mı?*
*Benim gelmemi istiyorsun galiba*
*Bana emir vermekten vazgeç Çakır*
-Sevmediğin biri galiba!
-Ha anlamadım Doğan bey?
-Kaşların çatıldığına göre sevmediğin biri diyorum.
-Yo tam tersine severim de sinir ediyor biraz arkadaşım.
-Ben bir lavaboya gitsem.
-Tabiki Mehir. Eşlik etmemi ister misin?
-Ah hayır hiç gerek yok lütfen.
Telefonumu alıp hızla lavaboya yürüdüm. Arkamdan Altay 'ın gelip gelmediğine bile bakmıyordum. Çünkü arkamdan at koşturur gibi geleceğine biliyordum. Kapının orda durup kollarımı bağladım. İşte geliyordu. Uzun boyu ile heybetli yürüyüşü mükemmeldi. Takım elbise ne kadar yakışıyordu bu adama! Ayy yine saçmalamaya başladım. Kafamı iki yana sallayıp kendime geldim.
-Derdin ne senin Altay?
-Bu ne hal kızım!
-Pardon. Ne diyorsun anlamıyorum.
-Bu kadar süslenmene gerek var mı? Ben senden daha çok 19 yaşında duruyorum.
-Oha oha küçül de cebime gir. İş yemeğindeyiz ve ayrıca benim giyimim kimseyi ilgilendirmez.
Tam önünden geçip gidiyordum ki kolumdan tutup çekti beni. Bedenim bedenine öyle bir sert çarptı ki yüzümüz arasında sıfır mesafe vardı.
-Neden bilmiyorum Mehir ama yapma bunu. Çok sinirleniyorum bende bilmiyorum.
-Neyi yapmiyim Çarık!
Gözlerime baktı. Daha derine baktı. Bu kadar içime işlemesine nasıl izin veriyorum ben ya! Kolumu sertçe çektim.
-Bana ne yapıp ne yapmayacağım söyleyemezsin Çarık!
-Kızım adam içine düşecek. Şerefsizin teki. Yediği fındıkları duymuyormuş gibi davranma bana. Gazetecisin sen Mehir!
-Umrumda mı? Asla! Ne ben fındığım ne de o bana yaklaşabilecek kadar cesaretli.
-Bu kadar emin olma bak büyük laf ediyorsun.
-Offf sıkıldım artık. Ben gidiyorum.
-O adamı bir gün öldüreceğim.
-Aynen babanda öyle söylüyordu,dedim giderken. Saçma sapan mevzular için beni çağrıyor hadsiz. Masaya doğru ilerlerken şu Tolga denen şahsın teşrif ettiğini gördüm. Yanında oldukça güzel bir kadın vardı.
-Kusura bakmayın Doğan bey.
-Hiç sorun değil otur Mehir. Tanıştırayım. Tolga çocukluktan arkadaşım. Asistanı Asrın. Buda benim asistanım Mehir.
-Memnun oldum Tolga bey, Asrın hanım.
-Bizde çok memnun olduk Mehir'cim,dedi pis pis sırıtıp beni süzerek.
-Sena'ya noldu Doğan?
-Ha onun işi çıktı gelemedi. Mehir eşlik etti bana çokta güzel oldu.
Tebessüm etmekten yoruldummm. Sevmem ben ya bu ne biçim ortam böyle.
-Evet evet çok güzel olmuş,dedi Tolga bana bakarak. Yemek siparişlerimizi verdikten sonra Tolga tasarımların ne zaman biteceğinden ve ihracata başlamak istediğinden bahsetti. Konu işe gelince mecburen dinlemek zorunda kaldım. Ara sıra karşıya bakınca Ali ve Altay 'ın bana baktığını gördüm. Ali kaş göz yapıp beni çağırıyordu ne alaka! Tuvalet diye kalkamazdım artık! Nasıl kalkacaktım. Sinirle ikisine bakıp telefonu elime aldım.
-Çok özür dilerim açmam lazım.
-İzin senindir Mehir! Telefonu kulağıma götürüp çıkışa doğru yürüdüm.
-Ne oluyor be! Bir sen bir arkadaşın aaa!
-Ha aynen çok meraklıyım bende sana.
-Sus sus. Bana laf yetiştirme noldu?
-Ya sabır ya sabır! Bilgisayara girecektin ya bu gece!
-Evet.
Cebinden çıkarıp uzattığı uzun kablonun ucundaki çipi elimin içine koydu.
-Bunu eğer telefonuna takıp bilgisayara girebilirsin otomotik olarak tüm bilgiler senin telefonuna aktaracak bu çip.
-Oha çok iyiymiş.
-Bir Yazılımcımız üretti bunu. Patenti bizde tatlım.
-Aman yesinler patentinizi. Hem sizin bu çipinize gerek kalmadan bile ben hallederdim emin ol.
-Ona ne şüphe.
-Neyse tamam eyvallah!
Güldü.
-Sanada eyvallah!
Topuklarımı bu sefer sertçe yere vura vura yürüdüm. Altay 'a ters bakışlarımı gönderip sevecen katil gülüşümü Doğan 'a yolladım. Bu adamın çıldırması hoşuma gitmiyor değildi.
-Doğan bey gerekli bütün notları almıştım ben zaten de eksik bir şey varsa ben Asrın hanım'dan alabilirim.
-Yok zaten sizden sonra pek bir şey konuşulmadı Mehir hanım,dedi Asrın.
-Okey o zaman.
-Siz bir oturun biz geliyoruz olur mu Asrın?
-Tabi Tolga bey.
Bende kafamı Doğan 'a sallayıp kollarımı göğsümde birleştirdim. Kesin şu teslimat ile ilgili konuşacaklar. Ne yapıp edip sabah olmadan bunu engellemen lazım kızım.
-Kaç yaşındasınız Mehir hanım?
-Ben mi 19. Siz?
-Ha sen daha çok küçüksün ya.
-Yaa öyle mi!
Sinsi. Sensin küçük. Senin gibi on taneyi cebimden çıkartırım ben be!
-Ben 25 yaşındayım canım. 5 yıldır Tolga bey ile çalışıyorum.
-Yaa çok sevindim senin adına. Bu yoldan devam yani!
-Tabi canım Tolga beyi asla bırakmam ben.
-Ya o seni bırakırsa peki?
-Hata yapmadığın sürece Tolga bey kimseyi bırakmaz.
-Anlıyorum anlıyorum,dedim tebessüm ederek.
Doğan ve Tolga masaya doğru yürürken ikisi de Altay 'a yüksek voltlu bir bakış attı. Ama varya Altay 'ın bakışı ikisinden de beterdi. Bu adam bu gece patlaması iyiydi.
-Mehir Doğan senden bahsetmişti az önce masada.
-Ya öyle mi Tolga bey!
-Evet azmini çok takdir ettim.
-Teşekkür ederim.
-Ee yemekler bitti Doğan 'cım. Hadi dostum bu kadar seni görmek yetti bana.
-Ne adamsın lan! İşin düşünce görürüm seni.
Hepimiz ayaklanınca kabanımı eğilip aldım. Tolga bana döndü.
-Mehir seninle bir kahve içebilir miyiz?
-Hep birlikte mi tabiki Tolga bey niye bana soruyorsunuz Doğan bey varken.
Şerefsiz. Yer miyim lan ben! Anadolu çocuğuyum ben oğlum! Güldü. Gülüşün batsın senin!
-Hayır ya ben ve sen ikimiz yani!
Doğan arkadan bana bakıyordu ne cevap verecem diye. Altay ise eli çenesinde dikkatle Tolga 'nın ne sebepten dibimde olduğunu merak ediyordu. Asrın ise kesin bu adama aşıktı. Çünkü her an beni öldürebilirdi. Sırf bu kızın gıcığına bile seninle kahve içerdim ama halletmem gereken iş var.
-Ha yok çok teşekkür ederim nazik teklifiniz için. Uygun olmaz diyelim.
-Doğan 'dan mı çekiniyorsun,arkasına dönüp Doğan 'a gülüp göz kırptı.
-Ha benlik sorun y-
Hemen Doğan 'ın sözünü kestim.
-Aaama benim Doğan bey ile konuşmam gerekiyor hemde çok acil özür dilerim. Bir dahakine inşallah,deyip hemen Doğan 'a doğru yürüdüm. Doğan hiç beklemediğim bir şey yaptı elini belime yerleştirip Altay 'a baktı. Ne oluyor lan! Şu an arkamda bir sürü insan olduğu için itemiyordum bu herifi. Asansöre yürüyene kadar kaç defa yüzüme baktı bilmiyorum. Sırf odasına gireceğim diye gıkımı çıkartamıyordum ama varya daha sonra bunlar senden çok pis çıkacak Doğan efendi.
-Geç bakalım Mehir, dedi asansör açılınca.
-Teşekkür ederim.
-Ne konuşacaksın benimle?
-Ha yok onu kurtulmak için söyledim. Kusura bakmayın.
-Biliyorum farkettim zaten ama konuşmak istersen konuşabiliriz,dedi dudaklarıma bakarak. Sakin ol Mehir sakin ol. Bu adam sana lazım şu an.
-Biliyorum istediğim zaman konuşacağım ilk kişi sizsiniz efendim.
Bizim kata geldik evet Mehir başlıyoruz.
Asansörden indikten sonra odama doğru yürüdüm Doğan önümden geçti. Bir kaç adım daha attım ki ayağımı hafifçe topukludan çıkarıp burktum ve bağırdım
-Aaaahhh bileğimmm.
Hemen kendimi yere atıp bileğimi tuttum. Benden asla oyuncu olmaz.
-Mehirrr! İyi misin?
Doğan hemen yanıma koştu ve bileğime baktı.
-Çok acıyor bileğimi burktum yaaa.
Dedende mi oyuncuydu kızım senin!
-Dur bir dakika bakayım.
Dokundukça bağırmak lazımdı. İnandırmak için.
-Ay çok acıyor Doğan bey!
Ayy kendimden nefret ettim bu ne be!
-Tamam dur bakalım. İzninle seni kucaklayacağım.
-Ya zahmet olmasın ben yürürüm.
-Saçmalama seni odama götüreyim bi ayağına bakayım çok ciddi bir şeyse doktor çağıralım.
Kafamı küçük çocuk gibi tatlı tatlı salladım. Her şey oyun için. Ah Altay ah senden çıkaracam bunları. Doğan beni kucaklayıp odasına getirdi. Benim odamdan farkı yoktu. Hatta aynıydı birebir. Yatağın başına gelip beni yavaşça bıraktı.
-Dur şimdi ayağına bir bakalım!
-Nasıl oldu anlamadım bende. Hafif bir ağrısı var şu an.
Ceketini çıkarıp ayağıma eğildi. Ayakabımı çıkarıp bileğimi tuttu.
Şu an galiba acıyor gibi ses çıkarmam lazımdı.
-Ahh evet evet orası tam. Çok acıyor bastırınca.
-İncinmiş o zaman. Şişlik yok yinede buz koyalım. Mini dolaba bakayım bi.
-Size de çok zahmet verdim.
-Saçmalama Mehir!
Beni bırakıp tekrar dolaba döndü. Umarım dolapta buz olmazdı da aşağı inmek zorunda kalırdı. Bende işime koyulurdum hallederdim.
Arıyordu. Baya arıyordu hatta. Yoktu galiba. Yesss beee! Yess!
-Burda yok galiba mehir. Ben bir aşağı inip geliyorum. Kıpırdama tamam mı?
-Pek kıpırdayabileceğimi sanmıyorum Doğan bey, dedim gülerek.
Kafasını sallayıp odadan çıktı. Hemen telefonumu alıp bilgisayarı aradım. Dolapların içine baktım yoktu. Neredeydi bu Allahın cezası! Yatağın köşesine kadar baktım yoktu. Hah işte orda. Oha adama bak bilgisayarı banyo dolabının yanına koymak nedir be! Şeytan. Çantadan bilgisayarı çıkarıp hemen açtım. Oha şifre istiyor! Altay'ı aradım hemen. Çaldı. Çaldı.
-Normalde dakikasında açarsın şimdi niye açmıyorsun Allah'ın cezası!
-Mehir alo. Açmışım konuşsana kızım.
-Hah bilmiyordum ya farketmedim.
-Ne oldu iyi misin?
-Doğan aşağıda ben bilgisayarın başındayım çabuk gelmeden şifreyi girmem lazım.
-Ali'ye veriyorum telefonu
-Alo Mehir?
-Çabuk konuş nasıl kırıcam!
-Verdiğim usb'yi bilgisayarla telefonuna bağla.
Usb'yi çıkarıp bir ucunu telefona bir ucunu bilgisayara taktım. Sesini hoparlöre aldım.
-Önüne sayılar çıkması lazım. Bir dakika biraz bekle.
-Hah çıktı. Şimdi napıcam!
-Sıra bende şifreyi ben burdan kıracağım bekle.
-Olum siz nasıl bir düzeneksiniz be!
-Dikkat et Mehir resepsiyondan ayrıldı şu an!
-Sen elini hızlı tutsan yakalanmam ben.
-Hah kırdım. Girdi mi bilgisayar.
Ekrana bakınca açıldığını gördüm. Oha cidden oha! Ben kimlerle çalışıyordum böyle.
-Mehir orda mısın?
Salak duruma düşmemek için sesimi çıkarmadan devam ettim.
-Evet girdi, burdayim kapat sen bundan sonrası bende.
Telefonu suratına kapatıp bilgisayarın tüm verilerini Ali 'nin verdiği cihazla telefonuma aktarmaya başladım. Çok yavaş doluyordu. Hadi hadi! Yüzde elli,yüzde altmış...
Hadi nolur Doğan gelecek hadi!
Yüzde doksannnn veee kapı kolu oynadı. İşte şimdi sıçtın Mehir...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FALAKA ESARETİ
Fiksi Remaja"Böyle olmak zorundaydım. Ben buydum. Çift karakterim. Böyle olmasam hayatta kalabilir miydim ki? Yaşadıklarım beni buna sürüklemişti. Bu yüzden beni suçlayamazdı. Hayatıma girmemesini söylemiştim ama kaybolmak istemişti o. Benim karanlığımda kaybol...