Kader. Bazı karşılaşmalar gerçekten kader midir? Ya da her tesadüf bir kader midir? Her başımıza gelen olayın, her yediğimiz yemeğin,her geçtiğimiz sokağın ya da her tanıştığımız yeni insanın bize kader diye tanımlanması mı gerekiyor? Eğer bu tanışma da bir kaderse bir anlamı olmalı. İyi veya kötü bir anlamı.
-Senn!
-Prenses.
-Bane prenses demeyi kes!
-Binmeyecek misin?
Geç kalmak istemiyordum bu gereksizi beklersem daha yukarı çıkacak inecek tekrar çıkacak hoho! Gözü de mosmordu. Galiba dün gecenin tahsilatıydı.
-Biniyorum tabiki de. Çekil!
-Sen hep böyle ters misin?
-Sen hep böyle konuşkan mısın?
-Hayır sana özel!
-Aa ne tesadüf benimki de sana özel.
Son kata gelince benimle beraber indi.
-Mehir kahve ısmarlayabilir-
-Ne istiyorsun? Tamam çok saçma bir tesadüf oldu ama karşılaştık bitti. Kahve ne yani?
-Gerçekten buna tesadüf mü diyorsun?
-Ne dememi istiyorsun?
-Kader bence,diye gülümseyerek kaşlarını kaldırdı. Yaka kimliğine gizliden bakıp ardını öğrendim.
-Kader öyle mi Kıvanç?
-Adım,diye bir an şaşırdı ama sonra yaka kartı aklına gelince gülümsedi.
-Evet kader bir anlamı var. Ve ben öyle hissediyorum ki seninle daha çok karşılaşacağız.
Nasıl bir yüzsüzlüktü ya bu! Sinir bozmakta Doğan 'la kıyasıya yarışırdı.
-Bu ilk ve son kader karşılaşması oldu o kadar. İyi günler sayın Kıvanç Al.
Sinirle onu arkamda bırakıp kantine yürüdüm. İki su alıp asansöre dönerken karşımda oturuyordu. Bana bakıyordu resmen. Sakin olup derin bir nefes aldım. Yanında bir sürü adam olduğu için verdiği baş selamını sakince ve gülümseyerek aldım. Asansöre tekrar binip aşağı kata bastım. Allahım ne olur sadece kötü bir tesadüf olsun ne olur! Ben artık hayatımı zora sürükleyecek insanlar istemiyorum lütfen!
-Mehir nerde kaldın?
-Özür dilerim sevgilim. Şey ya şey kantinin yerini bulamadım. Al bakayım Duru'cum.
-Tamam hadi gel hematologun yanına gidiyoruz. Kan testleri vereceğiz. Yarın da kemik iliği biyopsisi verecekmişiz.
-Duru'cum şimdi-
-Ya biliyorum Mehir iğne vuracaklar. Tamam evet biraz acıyabilir ama siz elimi tutarsınız.
-Tutarız tabiki fındık burun,diye burnunu çekince Altay ikisine baktım. Çok şanslıydım.
Koridorda Altay ve Duru önden ilerlerken ikide bir arkama bakıyordum. O doktor ile karşılaşmasını istemiyorum. Bir şeyden değil Altay yine kendini tutamayacaktı da ondan. Belki de hatta beni bile yanlış anlayabilirdi. Allahım ne olur karşılaşmasınlar ne olur!
-Mehir iyi misin sen? Mehir. Mehir!
Altay beni dürtünce kendimi geldim. Dalıp gitmiştim yürürken resmen.
-Ay dalmışım canım.
-İyi misin? Bir şey olmuş.
-Yok ya ne olacak. İyiyim. Şey işte sadece Duru için endişeleniyorum.
-Korkma kötü bir şey olsa dahi biz bunu atlatacağız. Üçümüz beraber,dedi fısıldayarak.
-Buyrun Altay bey kan odası burası.
Yarım saat süren kan verme işlemleri bitince kan verme odasından çıktık. Fazlasıyla kan almışlardı şu küçücük bedenden. Bazı iğneler o kadar ağır ve kalındı ki Duru onlarda ağlamıştı. Altay ve ben sımsıkı sarılıp sakinleştirmişik.
-Hadi gel Duru'cum montunu da giyelim. İyi misin?
-Sanki iyiyim.
-Sanki mi,diye sorarcasına Altay'a baktım.
- Duru'cum bugün çok kanını paylaştı bu hastaneyle ondan belki biraz şekeri düşmüş olabilir. Hemen napıyoruzzz?
-Ne yapıyoruzzz? diye heyecanlandım bende bilerek.
-Tatlı yiyoruzzzzz.
-Oleyyyyy,diye bağırdık ikimizde bir ağızdan Duru'yla.
Hastaneden çıkarken önce Ruken hanıma uğrayıp her şey için teşekkür ettik daha sonra hastaneden çıkıp yola koyulduk.
-Tatlıyı paket yaptırım defile yerine mi gitsek? Ayıp olmasın.
-Öyle yapalım çünkü defile yerini görüp onaylamam lazım benimde.
Kafamı sallayıp telefona bakınıyordum. Altay'ın telefonu çalmıştı. Telefon arabaya bağlı olduğu için arayanın Nazlı olduğun gördüm. Ama reddetti Altay.
-Reddetmene gerek yok kulaklık takarım ben,dedim.
-Saçmalama Mehir seninle bir ilgisi yok. Tabiki de her şeyi senin yanında konuşabiliriz.
-O zaman niye reddettin?
-Öyle gerekiyor.
Üç defa daha aradı ama her seferinde reddetti.
Acaba dün gece ile alakalı bir şey mi öğrendi. Gerçi ben bir şey söylememiştim ki? Ya sorarsam bir şey bilmiyorsa ben açık vermiş olursam? Ay hiç gerek yok ya susayım en iyisi.
-Bozuldun mu sen?
-Hayır bozulmadım.
-Bozuldun.
-Hayır Altay çocuk muyum ben? Bak ileride pastane var orda dur.
-Baş üstüne hatun.
-Ay hayırrr,diye gülünce güldü oda.
Evet onun hala Altay'ı araması sinirimi bozuyordu. Arabadan inince Duru'ya döndüm. Kucağındaki pandası ile oyunuyordu.
-Keşke senin kucağındaki panda olsam Duru.
-Hayır Mehirr olamazsın.
-Biliyorum ama keşke olsaydım. Sorunlarla uğraşmak zorunda kalmazdım.
-Hmm büyük olmak zor değil mi?
-Kesinllikle.
-Ama sen benim kalbimde hep küçük Mehir'sin.
-Şapşiksin sen şapşik.
-Pandayım panda.
Arabaya binen Altay Duru'nun isyanını duymuştu.
-Bende tam bir pandaya yakışır kurabiyeler ve sıcak süt aldım.
-Ooo kurabiyelerin çok güzel duruyor Duru.
-Sana yok Mehir onları bana ayrı Altay.
-Tamam ya üff yemeyecektim zaten.
Altay bu halimize gülerken arabayı hızla gaza bastı. Defile alanına biraz geç kalmıştık. Duru'ya oraya getirdik çünkü hem zamanımız yoktu hem ona da değişiklik olurdu.
Mekana üçümüz el ele girince biraz garipsemedim değil. Çünkü içeri girdiğimiz gibi herkes bize baktı ve kızların kendi aralarındaki konuşmaları benim iyice sinirimi bozuyordu.
-Iştee baş mankenimizzz geldi. Gecenin en güzel elbisesini taşıyacak yengemiz.
-Erkin zaten haz etmediğim bir durum. Yapma şunu.
-Tamam abi ya koşma hemen.
-Naber Erkin?
-İyidir yenge. Oyy bu küçük hanım kim?
-Küçük bir misafirimiz. Bana eşlik edecek Mehir'i izlerken,dedi Altay.
-Duru gel biz sütünü falan içelim. Altay abin de işini halletsin. Altay kafasını sallayınca ortada duran kozlara doğru hareket ettiler. Bizde arkamızdaki masaya geçip oturduk. Kartonu atıp kurabiyeleri önüne koydum. Sütünün ağzını da açıp önüne bıraktım.
-İyisin değil mi Pandam?
-Hıhı evet. Mehir burası çok güzel.
-Evet gerçekten çok güzel.
Gerçekten güzeldi. Her yer ahşap masalar ve etrafta bir sürü salon çiçekleri vardı. Bambular, difenbahya, telgraf çiçeği, barış çiçekleri vs. bir sürüydü. Ahşap masaların üzerindeki kahverengi örtüler ayrı bir hava katıyordu. Podyumun üzerindeki beyaz halı tüm ihtişamı ile görkemliler. Merak ediyordum nasıl bir elbise giyecektim. Altay neler yaratmıştı.
-Mehir yiyebilirsin ben şaka yaptım arabada.
-Oyy yerim ben seni. Teşekkür ederim balım.
-Ya Mehir iki de bir yeni lakap takma lütfen bana.
-Başüstüne bayan panda.
O güzel gülümsemesi yüzünden hiç eksilmesin istiyordum. Hep yanımda olsun istiyordum.
Telefonum çalınca arayanın Su olduğunu gördüm.
-Efendim.
-Ne yapıyorsun Mehir? Ben aramasam arayacağın yok ha.
-İşlerimiz yeni bitti sayılır Kızıl. Hatta daha bitmedi bile.
-E Ali hastaneden çıktığınızı söyledi.
-Anasını satayım sevgilin adım başımızı sana rapor mu ediyor?
-Yok ben sordum be! Hem etse nolacak kızım? Ne oldu ne dedi?
-Şimdilik sadece kan tahlili verdik. Yanında ilik testi için gelecez daha sonra sonuçlar çıkınca öğrenecez her şeyi.
-İyi mi Duru şimdi?
-Evet evet yanımda süt ve kurabiye yiyor panda.
-Çok öp yerime onu. Temiz sonuçlarla inşallah ya.
-İnşallah canım.
-Nerdesiniz şimdi?
-Valla işte şimdi şu defile için provaya geldim de kızım bunlar taş taş. Ben bunların arasında küçücük kalıyorum.
-Saçma saçma konuşup beni delirtme Mehir. Kendine gel. Fıstık gibisin göster onlara.
-Hııı aynen ondan ondan.
-Mehir çıldırtma ya insanı.
-Tamam be zaten bunlar benle aynı ligde bile değil.
-Neymiş senin ligin,diye arkadan bir ses gelince irkildim. Upuzun bir kadın beni mi dinliyordu.
-Su kapat sonra konuşuruz.
Telefonu hızla kapatıp ayağı kalktım.
-Kulak kabartan insanlardan hiç hoşlanmam!
-Pardon o ne demek anlamıyorum.
-Birini gizlice dinlemek. Bunu bebek bile bilir ya,diye bir anda söze atlamıştı Duru. İkimizde gülünce toz mor olmuştu.
-Ben sizi gizlice dinlemedim Altay bey sizi çağırmamı isteyince sözlerinizi istemsizce işittim.
-İstemsizce aynen kesin istemsizce olmuştur.
Tam laf edecekti ki onu dinlemeden Duru'ya döndüm.
-Duru'cum buradan kalkma sakın sen. Ben Altay abini yanına yolluyorum.
Kadını es geçerek Altay'a yürüyordum ki Erkin ile arkadan çıktılar.
-Hadi kozlar herkes giyinmeye hadi,diye bağrınca Erkin herkes kulise ilerledi.
-Altay ben ne giyeceğim?
-Sen iki tane özel parçayı giyeceksin yavrum,dedi mekanı iyice süzerken.
Ne yavrum mu? İlk defa bana bu kelimeli kullanmıştı. Resmen içim bir hoş olmuştu.
-Yenge?
-Ha duymadım pardon?
-Gel benimle elbiseleri sana göstereyim.
-Tamam. Altay Duru.
-Tamam bende.
Erkin ile özel elbiselerin yanına giderken dayanamayıp o mızı sordum.
-Şu kız kim?
-Hangisi diye etrafa bakınca sessizce kulağına eğildim.
-Dur belli etme. Bak solumuzda bana bakıyor,çaktırma,dedim yürürken.
-Ha o mu. O Aleyna. Benim sağ kolumdur.
-Pek sevmedi beni galiba.
-Sevmemesi normal,dile kendine kendine sessizce konuştu. Ama ben duymuştum.
-Anlamadım Erkin.
-Yok yenge ya o kız hep soğuk herkese yani. Çok takılma.
-Öyle mi?
-Hıhı öyle! Al yenge bak bunlar senin lütfen dikkat et giyerken. Bunlar ilk dikimler olduğu için çok önemli. Buna bakılıp muadilleri çıkacak.
-Tamam ya merak etme,diyerek elbiseleri alıp bana ayrılan kulise geçtim.
Birinci elbise yazan elbiseyi açmamla şok oldum. Bu bu çok güzel bir elbiseydi. Aşırı cool ve iddialıydı. İnsanı mest ederdi. Lila renginde uzun bir sağ yırtmacı olan göğüs kısmında çiçek kabartması olan tek kollu bir elbiseydi. Eteğin kapalı kısmında çok özel nakışlar vardı. Gerçekten çok param olsaydı ilk bu elbiseyi alırdım. Elbiseyle bakışmayı kesip dikkatlice giymeye çalıştım. Yine bir sorun vardı. Zincir. Yani bu elbiselerin zincirini daha yukarıda elimizin yetişebileceği kadar yapmasını isteyecektim. Bu ne böyle ya! Kulisden kafamı çıkardım ki Altay ordaydı.
-Bilerek böyle elbiseler seçtiğini düşünüyorum,dedim.
- Kim bilir sevgilim!
-Yok başka biri gelsin.
-Mehir kimse yok etrafta herkes giyinmeye gitti. Erkin'e de çektirmeyeceğime göre geç geç!
Oflayarak kafamı içeri soktum.
-Bilerek böyle elbiseler tasarlıyorsun,dedim gözlerinin içine bakarak.
-Evet senin gibi inatçı kadınlar sevdiği erkeklere dokunma imkanı versin,diye dalgaya aldı beni.
-Küstahhh!
-Mehir çok yakınımdasın. Dön arkanı yoksa kötü şeyler olacak. Benim için iyi ama senin sinirleneceğin.
-Dönmeden çek. Tasarladığın elbisenin zincir yerini biliyorsundur,diye meydan okudum ona. Ufak bir gamzeli kahkaha attı. Kendimi tutamayıp parmak uçlarımda uzandım ve gamzesini uzunca öptüm.
Şaşkınlıkla gözlerime baktı. Ve iki aldım daha atıp tüm mesafeyi kapattı. Bu sefer bende kaçmadım. Gözlerimiz bile asla kıpırdamıyordu. Çekim gücü bu olsa gerek. Elini attığı gibi zinciri tutup yukarı çekmeye başladı. Konuşsam resmen dudaklarımız birbirine değecekti.
-Ama-
Dudaklarını bir anda dudaklarıma örtmüştü. Bir yandan sırtıma değen eliyle bir yandan da dudakları ile beni yakıyordu. Ama ben hayatımda ilk defa bu kadar yanmayı sevmiştim,içten istemiştim.
Zinciri kapattığı gibi dudaklarını yavaşça çekti.
-15 saniye ömrüme 15 yıl kattı.
Yüzüne bakmadan kolundan itmeye başladım.
-Hadi çıkkkkk!
-Kızardınn. Evet Mehir işte yine kızardın!
-Defol Altay.
Perdeyi çekip derin bir nefes aldım. Ellerim istemsizce dudaklarıma gidiyor gülümsüyordum. Ey aşk sen nelere kadirsin be!
-Hadi kızlar hazırsanız çıkalım lütfen kabinlerden!
Yerdeki topukluyu giyip hızlıca çıktım. Herkes bir anda bana bakınca utanmıştım. Dik durmaya çalışarak podyuma doğru yürüdüm.
Altay'a göz ucuyla baktım. İşaret parmağı ağzında beni izliyordu. Hayranlıkla hemde.
-Oha Altay Mehir tam bir prenses olmamış mı?
-O hep prenses Duru'cum senin gibi.
-Ya öyle de elbisesi çok güzel baksana.
İkisine de uzaktan öpücük akıp kozların yanına iliştim. Kimisi gülerken bana kimisi kinaye ile bakıyordu.
-Yalnız Mehir hanımın bizi yetişebilmesi için platform giymesi lazım. Boyu kısa da.
-Benim boyum gayet iyi siz fazla uzunsunuz.
-Biz mankeniz Mehir hanım. Zaten bu sayede manken oluyoruz,dedi bir başkası.
-Eve ben manken değilim ama karakter olarak bu elbiseli taşıyacak en iyi kişi benim. Bunu mankenlikle bir alakası yok.
-Kesinllikle öyledir.
-Siz giydikleriniz çok yakıştığını düşünüyorsunuz. Evet yakışmışta. Ama şunu unutmayın ki bunun sizinle alakası yok.
Altay'a baktım sabırla ve gülümseyerek onlara kapağı yakıştırmamı bekliyordu. Oda biliyordu altta kalmayacağımı zaten bu yüzden araya da girmiyordu.
-Bu elbiseleri giyipte yakışmayacak kadın yok. Çünkü Altay bey bu elbiseleri tasarlarken mankenleri hayal edip çizmiyor canım. Her kadına hitap etmeye çalışıyor.
Biri tam ağzını açacaktı ki tam araya girdim hemen.
-Ayrıca ayrıca çok ünlü bir modacının çok sevdiğim bir sözü vardı. "Bir elbise de en önemli şey içindeki kadındır" diye.
Bir an durup tekrar konuştum.
-Doğru gerçi siz nereden bileceksiniz.
Bazıları gülerken bazılarının hiç sesi çıkmamıştı.
-E hadi başlamıyor muyuz Erkin?
Oda gülüyordu. Altay' baktım oda gülüyordu. Kafamı eğip göz kırptım. Öpücük yollayınca bende yolladım. Eğlence daha yeni başlıyordu. Bir kaç günlük serüvende benimle iyi geçinseler iyi olacaklardı. Yoksa benden çekecekleri vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FALAKA ESARETİ
Teen Fiction"Böyle olmak zorundaydım. Ben buydum. Çift karakterim. Böyle olmasam hayatta kalabilir miydim ki? Yaşadıklarım beni buna sürüklemişti. Bu yüzden beni suçlayamazdı. Hayatıma girmemesini söylemiştim ama kaybolmak istemişti o. Benim karanlığımda kaybol...