Kafam allak bullak olmuş bir şekilde yemek yiyordum. Yaklaşık iki saattir aralıksız dersin içindeydim. O kadar çok şeyi not almam lazım olmuştu ki anlatamam. Öğlen arasında kantinden aldığım sandviç ve portakal suyunu masada tek başıma içiyordum. Laptopumdan geçen yıllardan bu üniversiteden mezun olan gazetecilerin slaytlarını birkaç kurnazlık ile kapmıştım ve şu an masamda o notlara çalışıyordum.
-Bu zeka ile bu bölümde harcanıyorsun diye masama giriş yapmıştı okulun zengin ukala Emir'i. Gözlerimi devirirek baktım ve hiç sesimi çıkarmadım.
-Sana iltifat ettim farkında mısın? Asla bir kıza yapamadığım şeyi sana yapıyorum bu okulda,diyerek göz kırptı. Mide bulandırıcı.
-Birincisi her zeki olan en iyi bölüme gidecek diye bir kuralı yok. Zeki insanlar böyle bölümlere de gidip başarı ile mezun olmalı ki bu bölümlerde değer kazansın.
Tam cevap verecekti ki işaret parmağımı kaldırıp konuşmaya devam ettim.
-İkinicisi şu etrafındaki salak kızlar gibi ağzım açıkta senden iltifat etmeni isteyen olmadı. Buyur gidip onlara et. Onların daha çok ihtiyacı vardır, dedim.
Bozulmuştu. Bakışlarından ve çatık kaşlarından anlamıştım bunu.
-İşte bu yüzden ilgimi çekiyorsun.
Onu duymamazlıktan gelirsem giderdi.
-Hırçın kız olman hoşuma gidiyor.
-Sen kimsin de hoşuna gidecem ben senin lan şeker çocuk. Kalk git masamdan arıza çıkarttırtma bana.
-Şu kombini yapan kıza şu laflar yakışıyor mu hiç?
Ağznını içinde nırçlamaya başladı.
-Ya o kadar beyin yokki sende kombine göre kişilik oluşturuyorsun o yüzden seninle konuşmak bile zaman kaybı benim için. Kaybol ,dedim hafif yüksek ve sert tonda. Söylediğim kelimelerin altında ezildiğini hissediyordu. İyi de olmuştu. Parası sayesinde herkesi elde edebileceğini sanıyordu. Embesil. Bu çocuk tam bir beyinsiz embesil. Okulda kimseyle muhattap olmazdım. Su hariç. Onunda dersinin bitimine beş dakika vardı. Onların profesörleri her dakikalarını çalma yetkisine sahiptiler.
-Selamm suratsız.
-Selam güzelim,dedim ve yanaklarımızı öptük.
-Beynim yandı.
-Biliyorum farkındayım.
-Tez yazmam lazımmış.
-Benimde haber yazmam lazım.
-Akşam sendeyim.
-Malesef gececiyim bu gece 1 gibi gelirim.
-Of ya yine bokluk,yine bokluk.
-Bilgisayarı götür hallet alırım sabah senden.
-Ya sen bitanesin bitane herşeyimm,dedi yanaklarımı öperek.
-Dur kızım herkesin içinde mıç mıç öpme bakıyorlar.
-Onlar beni kıskanıyor seninle arkadaş olamıyorlar ya. En yakın arkadaşının olduğun için çekemiyorlar.
-Abartma , dedim bilgisayara bakarken.
-Öyle kızım zekisin,çok güzelsin,hatta o kadar pratiksin ki bizim hoca bile seni örnek verdi. Söylüyorum sana hep zaten.
-Öff tamam konu benim dışıma geçsin artık.
-Nasılda sevmez kendinden bahsetmeyi.
-Aç mısın aç! Sen onu söyle bana.
-Valla evet.
-Tamam söylüyorum benimkinden.
-Olur olur.
Kalkıp kantine gidip bir sandviç ve portakal suyu onada aldım. Kantinin ortasından yürürken herkesin bakışlarını üzerimde hissettim. En çokta Embesilin.
-Bu Emir niye seni öldürecek gibi bakıyor.
-Ağzının payını aldı da ondan!
-Yapıştırdın yine değil mi!
-Kaçar mı benden,dedim göz kırparak.
-Aslaa!
-Benim kaçmam lazım, senin Sude geliyor zaten.
-Ya nereye!
-Dersim bitti küçük bir işim var sonra restorana geçicem.
-Ne işi.
-İnce iş,dedim kafamı sallayarak.
-Hıhı tabi sende aynen ince işlik kızsın ya!
-sus kızım!
-Dikkat et!
-Ben değil sen et kurtların arasına bembeyaz kuzumu bırakıyorum,dedim ve Sude kokoşu gelmeden masadan kaçtım. Artık istemeyerekte olsa çantama elimi atıp attığı kağıda baktım. Bir adres yazıyordu ve bu Asya yakasında kalıyordu. Geç kalıcaktım restorana eğer oraya gidersem. Arkasında numara vardı ara yazıyordu. Cidden bu adam sorunluydu. Kağıtta bile emir cümlesi kullanmıştı. Telefonu çıkarıp yazan numarayı tuşladım ve açmasını bekledim.
-Alo!
-Üniversitenin girişinde bir araba seni bekliyor. Siyah.
-Niye yolladın.
-O altındaki bisiklet ile yaka değiştiremeyeceğini biliyordum. Restorana geç kalırsın diye de metro vs kullanmayacaktın. Bu yüzden de gelmeyecektin.
-Sende işimi sağlama alayım dedin güzel plan.
-Aferin zeki kız.
Çıkışa doğru yürürken telefonu kapatmamıştım. Oda niyeyse kapatmamıştı. Tam çıkışta güvenliğin yanında durdum.
-Ee burda üç tane siyah araba var hangisi-
-O seni tanıyor,dedi ve cevap vermeden telefonu suratıma kapattı. Telefonu kulağımdan çekip sanki o karşımdaymış gibi tükürdüm.
-Buda embesil!
Yanıma uzun boylu takım elbiseli bir adam geldi.
-Buyrun Mehir hanım. Beni Altay bey gönderdi.
-Teşekkürler,deyip arabaya bindim gidene kadar 50 dakikamızı almıştı. Altay Bey 'in aracı olduğunu falan mı biliyorlardı neydi bilmiyorum ama her geçen bize yol veriyordu. Yol verilmesine rağmen 50 dakika sürmüştü. Çarık holding'in önüne gelince arabadan indim ve içeri girdim. Daha ben bir şey sormadan sarışın bir kadın önüme gelip konuştu.
-Hoşgeldiniz Mehir hanım. Altay bey sizi bekliyor. Size eşlik edeceğim.
-Çok iyi olur dedim hafif tebessüm ederek.
Asansörün 17. Katına yani son katına basınca şok oldum. Gerçekten bu adam kendini zirvede görüyordu. Çatı katında oda falan yaptırmış olabilir bu manyak. Asansör durunca kadın gülümseyerek eli ile karşıdaki kapıyı işaret etti ve inmedi. Karşıdaki kapıya yürüyerek gerçekten çatıya çıkmıştım. Ama daha burda oda yapacak kadar kafayı yememişti. Arkası dönük İstanbul 'u izliyordu.
-hoşgeldin!
-Geldiğimi nerden anladın kapı bile ses çıkarmadı ayrıca yürümedim daha.
-Kokun. Senden önce kokun geldi.
-Aşık mı oldun Çarık bana ,dedim gülerek.
-Aynen aynen Altuğ öyle oldu,dedi gülüp bana dönerek.
-Bana bir daha sakın Altuğ deme öldürürüm seni!
-Sakin.
-Akıllı ol zaman. Hadi uzatmadan ne diyeceksin de ve gideceğim.
-Sana kendini kurtarman için bir teklifim var.
-Benim kurtaracak bir tarafım yok. Boş yapma.
-Emin misin!
-Eminim.
Telefonunu cebinden çıkartarak bir iki bir şey yapıp telefonu bana çevirdi. Önizlenmiş bir haber ve benim resmim vardı.
-Sen ciddi misin!
-Ben iki güne unutulurum.
-Sence ben unutturur muyum?
-Ne istiyorsun Allah'ın cezası ne!
-Bağırmadan lütfen hiç sevmem.
-Derdin ne Altay,dedim tam dibine gidip bağırarak.
-Sen. Seni istiyorum.
Güldüm. Hatta o kadar güldüm ki kahkahalarımı binadaki herkes duyacaktı.
-Ordan bakınca istediğini alabilecek bir kadına mı benziyorum.
-O manada değil salak.
-Sensin salak üsluplu konuş.
-Benim yanımda çalış sana daha iyi maaş verecem. Benim haberci kuşum ol.
-Pardon ordan bakınca eski zamanlardaki haberci kuşlar gibi duman yöntemine mi benziyorum.
-Bir dinlesen aslında anlayacaksın. Araya kaynak yapmasan.
-Söyle sende uzatmadan.
-Seni Doğan 'ın şirketine asistan olarak aldıracağım. Sende her şeyi bana rapor edeceksin.
-Cidden sen komikmişsin ya!
-Komik olan ne ben ciddiyim!
Gerçekten ciddiydi. Yüzündeki kaslar sinirden çatlayacaktı birazdan.
-Ben ispirikçi miyim be!
-İyi maaş,güzel yemek. Küçükte bir şirket arabası vereceğim sana.
-Gerçekten ciddisin sen!
-Ama bana hainlik yapmamak şartıyla küçük şeytan!
-Ben şeytan değilim! Üç gün düşünme fırsatı istiyorum,hadi eyvallah dedim arkamı dönüp gidiyordum ki durdurdu beni.
-Üç dakikan var.
Gözlerimi yumdum. Elimi yumruk yapıp var gücümle sıktım. Yetti artık yeter bu adama. Çok emir veriyordu. Var gücümle arkamı dönüp yüzüne geçirdim bir tane.
-Siktir git! Derdin ne oğlum senin benimle!
Burnundan kan gelmişti. Ohh hiç üzülmedim. Canıma değsin. Ah vah diye can çekişiyordu. Kollarımı birleştirip toplanmasını bekledim
-Sağlamdı bu bak!
Yürüdü ve dibimde durdu yine.
-Bir daha sakın Yalın. Sakın.
-Sende adam ol o zaman!
-Cevabını bekliyorum.
Yüzüne baktım. Aralıksız ikimizde nefretle gözlerimizin içine baktık.
-Tamam Allah'ın cezası embesil tamam. Ama yarın başlarım ona göre.
-Yarın başlayamazsın ben ne zaman halledersem o zaman!
-Tamam haber verirsin. Bu arada adamına söyle beni restorana bıraksın zaten geç kaldım.
-Çık artık ordan.
-Seni ilgilendirmez. Ne zaman çağırırsan o zaman çıkarım,cevap vermesini beklemeden asansöre binip çıkışa indim.
Şu manyağın esiri oldun ya sana bir bok demiyorum Mehir. Aferin kızım aferin. Nasıl olacaktı hayatım! Ne bok yiyecektim! Yakalarsa o Doğan varya beni liğme liğme eder. Ama yakalayamadı dün. O bunun kadar zeki değildi hem olsa bile ben artık asla dikkatsiz değildim. Restoranın önünde durunca adama ciddi bir teşekkür edip arka kapıdan içeri girip hemen üzerimi değiştirdim. Saçımı at kuyruğu yapıp telefonu önlüğün cebine attım. Fiş ve kalemimi de alıp içeri geçtim. Gürkan kafasını olumsuz sallayınca küfür ettim bende. Ama o anlamıştı. Müdür müşteriden tam ayrılıp kafasını çevirdi ki göz göze geldik. Az önceki o tatlı şirin adam modundan şeytan versiyonuna geçmişti.
-Sakın kovuldu demeyin vallahi hoca uzattı.
-Anlamıyorum zaten bir senin bir de Su 'nun hocaları uzatıyor.
-E bizden başka okuyan yokki zaten.
Gürkan kahkaha atmıştı ki müdür ters ters bakınca sustu.
-işinin başına sıkı çalış bugün Mehir.
Kafamı sallayıp işe odaklandım. Saat 2 de gelmiştim ve şu an saate bakınca 3.5 saatir hiç durmamıştım. Sadece iki kişiydik şansa bugün ve nereye yetişeceğimizi bilmiyorduk. Telefonum bir kaç defa üst üste çalmıştı ama bakamamıştım müdürün yüzünden.
Kokoş kadının siparişini götürüyordum ki içeri giren kişiyle şoka girdim. Altay burdaydı. Ne işi vardı yine bu herifin burda. Ben şoka girmiş bir şekilde elimdeki tepsi ile restoranın ortasında durarken müdür hemen Altay'a koşmuştu. Hemen kendime gelerek işime devam etmiştim. Elemanımız olan diğer garson siparişini almaya gitmişti. Bende Gürkan 'ın yanında duruyordum sipariş için. Hiç arkama bile bakmıyordum çünkü kendini önemli falan zannetmesin. Ebrar bir koşu yanıma geldi.
-Seni istiyor Altay bey.
-Ne beni mi !
-Yani siparişi senin almanı.
-Bizde garsonlar özel mi seçiliyor Ebrar. Git al işte işim var.
-Müdürle hiç uğraşamam Mehir vallahi. Nasıl koşturdu gördün. Git valla.
-Ebrar saçmalama işim var gitsene kızım!
Garson seçmek nedir ya manyak!
-Of Mehir of!
Sızlana sızlana gitti. Tam göz ucuyla bakayım dedim ki. Bana baktığını gördüm ve hemen önüme döndüm. Ebrar tekrar gelmişti.
-Valla Mehir seni istiyor adam.
-Ya manyak mı işim-
-Dedim siz onun işi ile ilgilenir misiniz rica etsem dedi.
-Sende tamam dedin salak gibi.
-Napayım Mehir senin yüzünden müdürle yüz göz mü olayım.
-Tamam ya tamam Allah belanızı versin tamam.
Öldürecek bakışlarımı gözlerime yerleştirip ona doğru yürüdüm.
-Buyrun Altay bey siparişinizi alayım.
-Niye telefona cevap vermiyorsun!
Demekki üst üste arayan bu paranoyaktı.
-Çalışıyorum görmüyor musunuz? Hem telefonum üzerimde değil kasada!
Yalan. Asla kasaya bırakmam.
-Peki arayalım bakalım.
Telefonunu çıkarıp arama tuşuna bastı. İşte şimdi sıçtın. Ben niye şu telefonu sessizdi kullanmıyorum ki!
-Ah ah küçük yalancı!
-Müdür senin yüzünden fırça kaydı manyak. Beni o kadar saat tuttun ya. Telefona bakamıyorum,dedim sinirle üstüne yürüyerek.
-Bana okul saatlerini atman lazım hepsini. Ona göre ayarlayacağım işi.
-Tamam atarım. Siparişin?
-Bir browni birde sert espresso.
Siparişleri Gürkan 'a verip yeni gelen grubu gördüm. Zengin züppeleri. Ebrar bakardı onlara severdi bunları.
Diğer siparişleri götürürken Ebrar tekrar yanıma geldi.
-Bunlarda seni istiyor Mehir!
-Ya havle ya havle!
Gülümseyerek masalarına doğru gittim.
-Buyrun beyefendi alayım siparişlerinizi ,dedim gülerek.
-Sizi istesek olur mu acaba ,dedi bir tanesi. Yanındakiler ise kahkaha attı.
-Malesef ben bu menüye dahil değilim efendim, dedim sertçe.
-Tamam hangi menüye dahilsen onu alalım güzelim dedi parmaklarıma dokunarak. Hemen elimi çektim ve masaya yavaşça bir elimin avucunu koyup üzerilerine eğildim.
-Ben hiçbir menüye dahil olacak kadın değilim efendim yanlış yerdesiniz, Şimdi gerçek menüdeki siparişlerinizi alabilirim, dedim gülümseyerek.
Siparişlerini aldıktan sonra arkamı döndüm ve Altay ile göz göze geldik. Altay ters ters arkamdakilere bakıyordu. Herneyse deyip siparişlerini alıp tekrar masaya geçtim.
-Pardon,dedi ukala çocuk.
-Buyrun!
-Cidden mavi gözleriniz hatrına numaranızı istiyorum.
Küçük bir kahkaha attım.
-Yanlış sularda yüzüyorsun boğulursun.
-Belki canım boğulmak istiyor.
Sert bakışlarım ile kafamı sağa sola sallayıp gidiyordum ki şerefsiz bileğimden yakaladı.
-Bir gecede burda kaç ayda kazandığını kazanacaksın. Hadi güzelim ama!
Damarıma basmıştı artık. Kafasını tutup önündeki tatlı tabağına geçirdim.
-Senin varya. Bak oğlum şu kadınlara escort muamelesi yapmaktan vazgeçin aklınızı alırım , dedim etrafta herkes bana bakıyor hayretle sesler çıkarıyordu.
Yanındaki iki çocuk kolumdan tutunca müdür ve Altay 'ı başımda buldum. Çocuğun kafasını tutmuş bırakmıyorum.
-Bir daha o dilin bu konuda açılacak mı lan!
Altay kolumdan tutarak beni çekti.
-Kadına dil uzatmaya utanmayanın burda işi yok. Hadi beyler uğraştırmayın.
-Sanane abi bu kadar kişi umursamıyor da sana noluyor! Karı sanki altına yatmış ya,dedi gülerek. İşte şimdi saldırma zamanı. Ağzına etmiştim şimdi onun ben. Tam atlayacaktım ki müdür beni tuttu. Altay ikisinin yüzüne geçirdiği yumrukları görünce içim rahatladı. Sonra hepsini tek tek yakasından tutup dışarı attı. Müdür Altay ile konuşup bana döndü.
-İyi misim Mehir?
-İyiyim sıkıntı yok müdür.
Altay elinde su bardağı ile geldi ve bana uzattı. Düşünceli manyak. Ama tek yumrukla nasıl mahvetti üçünü de. Düşmedim desem yalan olur. Ben suyu içerken Altay başımda duruyordu. Müdür'de tek tek herkesten özür diliyordu.
-Sağol gerek yoktu ya elini kana bulamaya, dedim.
-Ne demek senin bulamandansa benimki daha iyi oldu.
-Oldu oldu, dedim.
-Hadi ben kaçtım. Telefonu ben arayınca aç.
-Böyle söyleyince düşünmem lazım.
-Mehirrrr,dedi sertçe.
-Sence bana söker mi? dedim kaşımı
havaya kaldırarak.
-O telefonu aç!
-Bak hala!
-Açacaksın!
-Açarsam görürsün,dedim ve onu dinlemeden hemen işime devam ettim. Sabahtandir hiç durmamıştım. Saat 10'a geliyordu ve tabanlarım sızlıyordu artık. Ebrar yine dinleniyordu ama ben geç kalmamın cezasını çekiyordum. Hemde o Altay manyağı yüzünden.
-Kızım biraz gül gül. Bir gün somurtmaktan öleceksin.
-Sanane önüne dön Gürkan!
-Mehir!
-Buyrun müdür bey?
-Sen çık artık az kişi kaldı Gürkan ve Ebrar halleder.
-E ama- diye çıkışacaktı ki Gürkan müdürün bakışı ile durdu. Hemen üzerimi değişip çıktım. Allah'tan bisikletimi eve bırakmak yerine buraya göndermişti Altay. Araba gelene kadar bisikletim canım ciğerimdi. Yağmurlu havada bisikleti sürmeyi daha çok seviyordum. Bu doğal havanın bana kattığı her şey için o kadar minettardım ki. İlaç gibiydi. İnsanın ruhuna dokunuyordu. Nefesimi daha çok çektim içime. Yağmur yağınca işte diyorum işte geldi huzurum. Evin önüne gelince telefon çaldı. Numaraydı. Bu onun numarasıydı. Açmayacaktım. Beni çok çok hafife alıyordu bu Çarık. İnsan gibi uyardım onu ama dinlemedi ki beni. Telefonu tekrar çantama atıp yukarı çıktım. İçeri girip hemen sobayı yaktım hemde bütün gözlerini. Üzerime şort ve sweat geçirip içeri döndüm. Telefon üçüncü çalışıydı ve umursamadan işlerime bakıyordum. Çatla öyle. Su aramazdı biliyordum çünkü onun bu gece çok işi vardı. Televizyonu açıp ocağa çay koydum ve tekrar koltuğa uzandım. Telefon ardı kesilmeksizin çalıyordu. Artık kahkaha atmaya başlamıştım.
-Ah ah Çarık! Sen bu hallere düşecek adam mıydın? Bana bulaşma demiştim sen kaşındın,dedim ve gür bir kahkaha daha attım. Yaklaşık on dakika sonra çayım demlenmişti ve bardağa koyuyordum ki kapım çalmıştı. Su'nun çalışı değildi bu. Su kapıya iki kere vurur. Altay gerizekalısının da değildi oda hanzo gibi çaldı geçen gün. E kimdi bu? Kapıya doğru gidip mercekten baktım ama kimse yoktu. Kapıyı açtım. Ta ta ta köşeden Çarık.
-Üff ne çocuk gibi saklanıyorsun sanki görsem açmayacam ,dedim ve onu arkada bırakarak mutfağa geçtim.
-Şu telefona cevap vermeyeceksen kullanma! diye bağırdı.
-Hopp bi sessiz kimsin sen evimde bana bağırıyorsun!
-Patronunum artık bağırırım.
-Ama ben senin diğer çalışanların değilim kendine gel!
-Kızım bak sen beni iyi-
-Sen beni iyice geriyorsun. Yeter be! Öyle hört zört evime gelemezsin. Bekar bir kadınım ben!
-E yani!
-ee yani ,diye taklit ettim onu.
-Yanisi senin yüzünden adım çıkmasın çık git şimdi evimden,dedim ve tezgaha dönüp çay doldurdum. Kapı sesi gelmeyince kafamı yukarı kaldırıp nefes aldım ve bir hışımla arkamı döndüm.
Resmen hayvan gibi koltuğa yayılmıştı. Başımı kapıya eğip kapının açık olduğunu farkettim. Bardağı sinirle tezgaha bırakıp kapıya yöneldim.
-Ya kapısız yerden gelmişsin ya da kapılar ile sorunun var senin. İkidir kapımı açık bırakıyorsun.
-Senin kapın ile sorunum var.
-Senin tamamen benim ile sorunun var psikopat, son kelimeyi sessiz söylemiştim.
Bardağımı alıp koltukta ondan uzakta en köşeye oturdum.
-Hani bana çay?
-Git al hizmetçin mi var?
-Misafirine böyle mi davranıyorsun sen görgüsüz!
-Sensin görgüsüz. Hem senin gibi misafiri evime almam ben. Sen hayvan gibi dalıyorsun!
-Alırım ben çayımı,dedi homurdanarak ve kalkıp mutfağa geçti. Çaktırmasamda bu halini görmek hoşuma gidiyordu. Herkesin gördüğü Çarı'ğı şu an bu şekilde kullanmam tebessüm etmeme sebep olmuştu. Çayını doldurup oturdu ve vücudunu bana çevirerek yüzüme baktı. Bende hiç o bana bakmıyormuş gibi televizyonu izlemeye devam ettim.
-Hooo!
-Ne ya!
-Niye telefona cevap vermiyorsun?
-Sanane!
-Kızım ben arıyorum?
-İstersem cevap veririm istersem vermem. Babam mısın anam mısın kocam mısın arkadaşım mısın?
-İlla bunlardan biri mi olmam lazım. Patronunum.
-Yalnız mesai saati dışındayız üzgünüm.
-Her şeye bir cevabın var!
-Her zaman. Hem ben sana ne dedim Çarık insan gibi söylemezsen açmam! Sen ne yaptın burnunun dikine gittin ohh çok iyi yaptın al bakalım!
-Ah ah başım gerçekten büyük belada dedi sert bir tonda.
-Neyse hadi konuşta git artık!
-Ayarladım işi.
-E asistanı olarak nasıl işe gireceğim ben? Bu adamın asistanı sürekli dibinde olması la-
-İşte o yüzden asistanının asistanı yaptım seni. Yani sağ kolunun asistanısın.
-Bu ne be dış kapının dış mandalı gibi.
Güldü. İlk defa gülmüştü. Gamzesi vardı. Çok güzeldi gülüşü. Ay ne diyorum ben!
-Komik mi! diye sertçe çıkıştım.
-Tamam pardon. Yapacak bir şey yok anca bu şekil yakın olabilirsin!
-İyi ne zaman başlıyorum?
-Perşembe.
Yarın değil öbür gün.
-İyi tamam olur.
-Bu gece ayrıl işten. Yarın evime gelir bütün detayları anlatacağım sana.
-Niye evine geliyorum ya!
-Çünkü yarın evimdeyim çizim yapacağım.
-Bakarız!
-Gelir misin Mehir?
-Tamam. Gelirim. E hadi çayın bitti gece 11 git artık.
-Gidiyorum da bu kıyafetle donarsın üstüne bir şey giy.
-Sanane!
-Hasta olacan kızım!
-Olurum olmam sanane sanane!
-Git ne halin varsa gör manyak,dedi ve çıktı.
Çıkarken ki hali baya güldürmüştü beni. Gıcık herif. Nasıl bir işe bulaştığımı bilmiyordum ama umarım sonu kötü bitmezdi. Hem ömür boya bu herifin işini yapamazdım. Şu Doğan 'ın birkaç bokunu bulup söyleyip ayırılırdım. Beni daha fazla tutamazdı orda. Korkmuyordum aslında sadece içimde bir huzursuzluk vardı. Ama burda işe başlayınca geçerdi. Odamdan polarımı alıp televizyonun önünde uzandım. Çok yorgundum ve uyumak istiyordum. Sobanın sadece tek bir gözünü açık bıraktım ve mışıl mışıl uyumuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FALAKA ESARETİ
Novela Juvenil"Böyle olmak zorundaydım. Ben buydum. Çift karakterim. Böyle olmasam hayatta kalabilir miydim ki? Yaşadıklarım beni buna sürüklemişti. Bu yüzden beni suçlayamazdı. Hayatıma girmemesini söylemiştim ama kaybolmak istemişti o. Benim karanlığımda kaybol...