11.BÖLÜM

6 5 0
                                    

Bu şakacı yorum endişelerimden sıyrılmama yetti.
Benden biraz daha büyük bir Moroi'ydi.
Koyu kahverengi saçlarına bu dağınık görüntüyü vermek için belli ki saatlerce uğraşmıştı.
Alp'in komik derecede aşırı jöleli saçlarının aksine bu çocuğun saçları başarılıydı.
Bütün Moroi'lar gibi soluk tenliydi, uzun boylu ve ince yapılıydı.
Bizi inceleyen zümrüt yeşili gözlere sahip yüz, hayranı olduğum heykeltıraşların elinden çıkmışçasına kusursuzdu.
Bu karşılaştırmaları dehşetle aklımdan attım.
Sonuçta karşımdaki bir vampirdi. Çekici bir insan erkekten hoşlanıyormuşum gibi onu beğenmek çok saçmaydı.
Merhaba Bay Ivash, dedim kibarca. Sizi yeniden görmek güzel.
Kaşlarını çatıp tepeden bakarak beni inceledi.
Seni tanıyorum.
Seni nereden tanıyorum?
Biz... Tanışmıştık diyecektim ki birden bunun yanlış olacağını fark ettim çünkü onu geçen görüşümde resmen tanıştırılmamıştık.
Emir  ile ben sorgulanmak için Moroi Sarayı'na götürülürken birden ortaya çıkmıştı.
Geçen ay rastlaşmıştık. Sizin Saray'da. Gözlerinden beni tanıdığını anladım. Doğru. Druidsin.
Bir an düşündükten sonra adımı hatırlayıp beni şaşırttı.
Moroi Sarayı'nda ortalık öyle karışıkken akılda kalıcı bir etki yarattığımı hayatta tahmin edemezdim doğrusu.
Almira Demir. Beni hatırladığı için heyecanlanmış görünmemeye çalışarak başımı salladım.
Sonra Alp'in yanımda donup kaldığını fark ettim. Moroi'larla takılmanın onun için sorun olmayacağını iddia etmişti ama anlaşılan tek kelime etmeden ağzı açık kalacağını kastetmişti.
Kibar bir gülümseme takınarak alp, bu Mirza İvash.
Mirza, bu da çalışma arkadaşım
Alp Atalay, dedim. Mirza elini uzattı ama Alp  karşılık vermedi. Hala şoktan kurtulamadığından mı, yoksa sadece bir vampire dokunmak istemediğinden mi bilmiyorum.
Mirza  aldırmamış gibi görünüyordu. Elini cebine atıp bir çakmak çıkardı ve bizden uzaklaştı.
Kapıya doğru başını salladı.
Sizi bekliyorlar. İçeri girin.
Mirza, Alp'in kulağına eğilip ürkütücü bir sesle konuştu.
Tabii cesaretin varsa.
Sonra da omzuna vurup Muhahaha.! diye canavar taklidi yaparak güldü.
Alp neredeyse havaya sıçrayacaktı. Mirza dilini şaklatıp sigarasını yaktı ve bahçeye yürüdü.
Onun arkasından bakıp evet, biraz komikti.
Alp'i kapıya ittim. Gel hadi, dedim.
İçeriden gelen klima serinliği yüzüme çarptı.
Alp nihayet kendine geldi.
O da neydi öyle? dedi eve girerken. Neredeyse bana saldırıyordu. Kapıyı kapadım.
Çünkü sersem gibi görünüyordun.
Ayrıca sana bir şey yapmadı. Sen de hiç korkmadın gerçekten.
Onlardan hoşlanmadığımızı biliyorlar ama sen fırlayıp kaçacakmış gibiydin. Tamam, Alp'i savunmasız görmek hoşuma gitmişti ama insan dayanışması hangi tarafta olmam gerektiğini açıkça belirtiyordu.
Hiç de değil, dedi Alp utandığını belli ederek.
Koyu, ahşap zeminli, uzun bir koridorda yürüdük.
Tanrım, bu insanların nesi var? Ah, biliyorum galiba.
İnsan değiller.
Şşşt, dedim sesindeki şiddet karşısında şoke olarak.
Buradalar.
Duymuyor musun? Koridorun sonunda bizi ağır, Fransız kapılar karşıladı. Buzlu cam içeridekileri gizliyordu ancak mırıltılar yine de duyuluyordu. Kapıyı çaldım ve birinin bizi çağırmasını bekledim. Birbirimize acıyarak baktığımızda Alp'in yüzündeki öfke kayboldu. Bu kadardı. İş başlıyordu. İçeri adım attık.
Salonda kimin olduğunu görünce çenem biraz önce Alp'in gibi düşmesin diye büyük çaba harcadım. Bir an için nefes alamadım. Vampirlerin ve dampirlerin yanında huzursuz oluyor diye Alp  ile dalga geçmiştim ama şimdi onlardan bir grupla böyle karşı karşıya kalınca ben de kendimi kapana kısılmış gibi hissediyordum.
Duvarlar sanki beni hapsedecekti.
Tek düşünebildiğim dişler ve kandı. Dünyam fırıl fırıl dönüyordu.
Üstelik bunun tek sebebi grubun kalabalık olması değildi.

ÇARPIŞMA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin