Karşı koyduğumda hoşlanıyorsun, baba.

8.1K 497 298
                                    

"Sessiz ol," adamın sıcak avuç içi dudaklarının üstüne kapanırken kalbinin öldürücü etkisini göğüs kafesinde hissetmişti stresten. "ellerimi serbest bıraktığımda ona burada olmadığımı söyle, tamam mı?"

Minho'nun nazik bakışları o gizli anahtarı bulup önüne bırakmış gibi göründüğünden akıllı bir çocuk olarak başını iki yana salladı. Bu durumda onu dinlemekten başka hiçbir şey yapamazdı zaten.

Çıplak bedenleri birbirinden ayrıldığında Jisung oturur bir pozisyona geçti fakat ilgisi yerdeki kıyafetlerini aceleyle giyen Minho'nun üzerindeydi. Odayı terk etmek için hazırlanıyordu sanırım.

Sevişmekten henüz yeni kurtulduğundan ötürü ses tellerinin hala konuşmaya hazır olmadığına emindi. Bu yüzden hafifçe öksürüp yüksek bir sesle bağırmıştı.

"Beni gece gece neden uyandırıyorsun anne?"

"Hayatım Minho'yu göremedim ve kaynaşmak için acaba yanına mı geldi diye düşünmüştüm. O yüzden seni rahatsız ettim. Kusura bakma tatlım."

"Önemli değil." Boğuk ses tonuyla konuşurken karşıda baş parmağını havaya kaldırıp gülümseyen Minho'yu görmezden geldi. "Şimdi izin verirsen eğer tekrar uykuma döneceğim."

"Peki bebeğim, iyi geceler sana."

"İyi geceler."

Uzaklaşan adım sesleri kapının ardında kaybolurken derin bir nefes verdi. Kilit orada olmasaydı belki de çoktan üst üste yakalanmışlardı ve annesine sevgilini ayarttım gibi bir şey deme şansı bile yoktu.

Jisung'un endişesi beyaz ten renginde gezinirken Lee Minho pek rahat görünüyordu. Biraz önce Jisung'u becerdiği masaya kalçasını dayayıp kollarını birbirine sardı.

"Annene yakalanmaktan neden bu kadar korkuyorsun? Aramızdaki ilişkinin bir gün açığa çıkacağı yeterince ortada değil mi?"

Ters ya da kasvetli olduğunu düşündüğü ifadelerden birisini adama sunarken eline geçirdiği her şeyi ona fırlatmak istiyordu. "Korkuyorum çünkü o annem ve bu durumun iğrenç olduğunu biliyorum." Alnına düşen dalgalı birkaç tutam saçı geriye doğru itti. Hala stresliydi.

Minho ise başıyla karşısındaki ufaklığın vücudunu işaret ettiğinde gülümsemesi buradan tavana ulaşacak kadar genişti sanki.

"İğrenç olduğunu düşünüyorsun fakat hala karşımda çırılçıplak oturuyorsun." Birkaç adım atıp yaklaştığı küçüğün çene hattını okşadıktan sonra alt kısmı avcunun arasında sertçe sıkmıştı. "Sence bu halin bana açık davetiye değil mi?"

Kaşları çatılsa bile bu adamın o koca büyüsüne asla karşı koyamadığından kendine sinirliydi. Aralarındaki mesafe azaldıkça çekim gücü artıyordu resmen.

"Açık davetiyemi neden kabul etmiyorsun o zaman?"

Dudaklarının neler söylediğinden haberi yoktu galiba. Şaşkın hali adamın gülümsemesinde kaybolurken yine aynı şeyleri yaşıyordu.

Lee Minho tarafından vahşice parçalanmak için can atması nasıl aciz bir şeydi böyle? Şimdi bu tepesindeki adamı dudaklarına çekip ona muhtaçmış gibi öperken deliğini doldurmasına ihtiyacı vardı.

Çenesinden geçen parmakları saçlarından kayıp gittiğindeyse gözlerini sımsıkı yummuştu. Kalbindeki o pürüzlü kısmı Minho'nun dokunuşları yontuyor gibiydi ve buna hayır diyebilme şansı asla yoktu.

"Açık davetini her zaman kabul ederim," üst vücudunu kulağına doğru eğdiğinde bir elinin boğazına sarılmasına izin vermişti. "fakat bundan sonra benim kurallarıma uyacaksın Jisungie."

"Ben senin kölen değilim ama. Bunu unutuyorsun sanırım."

"Kölem olmaman beni kızdırabileceğin anlamına gelmiyor. O çocuktan ayrılsan iyi edersin bebeğim."

"Ne saçmalıyorsun?" Bedeni tekrar yatağına itildiğinde bu kez Minho onu iki bacağının arasına almıştı. Yapısı kadar küçüktü ki adamın geniş baldırları arasında kaybolmuş görünüyordu.

Boynunu yalayıp geçen nefesi yüzünden çıplak teni bu durumdan fazlasıyla etkilenmişti. Tüyleri diken diken hali Minho'nun altında öylece beklerken daha beter hissettiriyordu. Bu yüzden huzursuzca kıpırdadı.

"Bırak beni adi herif." Ne ara yediğini bilmediği şaplak göğsünü hedeflemişti ve amacı buysa eğer canını yakmayı başarmıştı. "Benimle düzgün konuşman gerektiğini bilmiyor musun? Seninle anlaştığımızı sanıyordum."

Uyuşukluk üst gövdesinden beynine sıçrarken sıkıca tutulan bileklerini kurtarmaya çalışıyordu. "Amacın beni Hyunjin'den ayırmaksa eğer sana istediğini vermeyeceğim." Birbirine çarptığı bacaklarını kurtarmasının imkanı yoktu fakat denemekten zarar gelmezdi işte.

"En kısa sürede Han Jisung," aralı dudakları Jisung'un çenesini öperken Minho yeterince öfkeliydi aslında. "En kısa sürede o erkek arkadaşından kurtulacaksın. Ha eğer benimle oynamaya devam edersen canını çok kötü yakarım ufaklık."

"İstediğin kadar canımı yak, bana vur veya altında acıyla inlet umrumda değil. Ayrılmayacağım."

Minho'nun alçak bakışları bir anda ciddi tavrına evrilirken dizlerinin üstünde durdu ve Jisung'un yüz ifadesini süzdü. Onu ele verecek mimiklerden arıyordu fakat küçük oldukça ciddiydi.

Ciddi olması onu daha çok sinirlendirirken dişlerini alt dudağına batırmıştı. "Demek o sarışın herifi bu kadar çok seviyorsun? Peki madem böyle aşıktın, neden koşa koşa benim kollarıma geldin? Küçük sevgilin yetemiyor muydu sana?" Her cümlesinde ses tonunun biraz daha yükseldiğinin farkında bile değildi.

Duvara benzeyen suratı Minho'yu biraz daha vururken sağ tarafındaki hareketlilik dudaklarına yayıldı ve keyifle gülümsedi. Bu adamın aklını böyle yaparak çalacaktı işte. Tüm plan buydu.

"Sen annemden ne zaman ayrılırsan ben de Hyunjin'den o zaman ayrılacağım. Ha, eğer ben sevgilimi bırakamam diyorsan bir daha açık teklifimi kabul etmezsin Lee Minho."

•••

Sonunuz umarım Behlül ve Bihter olmaz aşklarım..

step, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin