Geçmiş,
"Babam, bana uzaktan kumandalı araba alacağına söz vermişti. Şimdi o yoksa eğer sen alır mısın?"
Çocuk, kızarık gözlerini ovuştururken öte yandan akan burnunu çekmişti hızla. Yarı ağlar ses tonundan nefret ediyordu fakat söz konusu olan babasının gidişine hiç alışamamıştı.
Karşısındaki genç adamın ise yakın arkadaşı olduğunu biliyordu. Bu yüzden ona daha çok güvenmişti. Sözünü elbet bir gün tutar gibiydi.
"Uzaktan kumandalı araba mı istiyorsun yani sadece?"
Sıcacık elleri saçlarının arasından kayıp gittiğinde bir şeyler onun çocuk kalbini sardı sanki. İçi gitmiş, bu adamın büyülü olduğunu düşünmüştü. Belki de hasta insanlara şifa dağıtan birisiydi.
Doğruluğundan emin olmak istercesine kısılan gözleri, onun üzerinde gezinirken giyimine çok dikkat ettiğini fark etti. Onu daha önce sadece bir kere görmüştü ve o zamanda üstündeki kıyafetler hep pahalı, güç isteyen markalardı.
"Sen kimsin? Babamın çok yakın arkadaşı olduğunu biliyorum fakat adın ne?" Gözyaşları dindiği için sesi çok daha tatlı geliyordu. "Bana uzaktan kumandalı araba alacak olan kişiyi tanımalıyım, değil mi?"
Adam, elini çocuğa uzattığında bu onu çok yüceltmişti. Bir bakıma ondan büyük birisi çocuğa saygı duyuyor ve cümlelerine hiç çekinmeden karşılık veriyordu. Bu olay babasının kaybından sonraki ilk mutluluğuydu.
O sıcak eli tüm gücünü kullanarak sıktığında kocaman gülümsedi. Bu adam babası gibi ona güven veriyordu ve korkusuzca onun peşinden her yere gidebilirim, diye düşündü.
"Adım Lee Minho, küçük adam."
"Lee Minho mu?"
"Evet."
"Vay canına, ne kadar havalı bir isim."
"Pek sayılmaz." Çocuğun yanağını hafifçe sıktıktan sonra dizlerinin üstüne çöktü ve ona doğru eğildi. "Söz verir misin bana Han Jisung?"
"Ne için söz vereceğim ki?"
"Güçlü olacağına dair söz vermeni istiyorum."
"Ben zaten güçlüyüm ki baksana." Kolunu yukarı kaldırıp sıktığında oluşan küçük çıkıntıyı koca bir kas yığını gibi işaret etmişti. "Kaslarım bile var."
Adam, bu komik görüntüye dayanamayıp güldüğünde çocuğa sımsıkı sarılmak geldi içinden. Bu yüzden kollarını kırılgan bedene sarıp onun yanında olduğunu sessizce anlatmak istemişti. Lwon, artık yoktu fakat onun için hep buralarda olacaktı.
Uzun süren sarılmaları genç bir kadının tehdit dolu ses tonuyla son bulduğunda adam, gözlerini devirmekten alıkoyamadı kendini. Onun varlığı vücudunu büyük bir strese sokuyordu ki arkadaşının ölümünden sonra bu kadından daha çok nefret etmişti.
"Han Jisung hemen odana çıkıyorsun." Topuklu ayakkabılarının çıkardığı tok ses yüreğine ilmek ilmek işlenen bir darbe etkisi yaratırken hızla ayağa kalkıp arkasını döndü. "Lee Minho ile beni baş başa bırak, tatlım."
Çocuk, son kez o adamın gözlerinin içine baktı ve koşar adım odasının merdivenlerini tırmandı. Annesini kızdırmak istemiyordu ne de olsa.
Çocuğun gidişini tepkisiz surat ifadesiyle izleyen Minho hemen arkasındaki kadına doğru sert bir adım attı. Ne derdi olduğunu bilmese bile onun çoğu olayda adının geçtiğini herkesten duymuştu. En azından Lwon'un derin çevresi bunu sokaklarda anlatıp duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
step, minsung
Fanfiction|+18| Annemin yeni sevgilisine aşık olduğumu düşünmesi evet hataydı fakat onun sıcacık kucağında zevkten titremekse benim hatamdı.