U.

5.6K 365 321
                                    

Han Jisung'un bakış açısından,

"Bence kesinlikle tanışmalıyız."

Göz hizama inen koca bir el onu sıkmam için bu kadar ısrarcı davranırken dilimi dişlerimin arasında bastırıp sadece sakin olmam gerektiğini söylüyordum kendime.

"Hadi ama bu kadar kaba olmamalısın."

Sabrımı zorlayan bu adamın başından aşağı boşaltmak istediğim kahveleri, sahiplerine uzattığım sırada beni çileden çıkaracak şekilde gülmüştü. "Kaç yaşındasın? Burada sanırım yenisin sen." Avuçlarının arasına aldığı yanaklarını büyütüp meraklı bakışlar eşliğinde sordu.

"Size ne zaman işe başladığım hakkında bilgi vermek zorunda değilim beyefendi. Lütfen, masanıza döner misiniz?"

"Peki ya bunun karşılığında ne alacağım?"

Tanrı, sesimi duyarsa eğer o bir an önce masasına geri dönerdi yoksa yeni başladığım ilk işten onun yüzünden kovularak atılacaktım. "Şu bardağı kafanda dağıtmamı istemiyorsan git." Kahve fincanını silerken söylediğim aksi şey onu çok eğlendirmiş görünüyordu.

"Benimle inatlaşırken çok güzelsin gibi bir şey söylemiş miydim daha önce?"

Sikeyim. Hiç kimse bu adama engel olmayacaktı çünkü yaydığı enerji o kadar korkunçtu ki sakin ve huzurlu bir ortama sıcak kahvelerini içmek için gelen insanlar onun gibi birisini asla başına bela etmezdi.

Sırtımı döndüğümdeyse evet göz göze gelmiyorduk fakat tenimi delip geçen bakışlarını her hücremde direkt hissetmek işlerimi sekteye uğratıyordu. "Bak sana son kez söylüyorum. Defolup git şu mekandan."

Arkam dönük söylediğim şeyi pek umursamamış olacak ki cam tezgaha dirseklerini yaslayıp tekrar bana seslenmişti. "Sayın Han Jisung, en acı kahvenizden bir fincan alabilir miyim acaba?" Bugün aldığı kaçıncı sıcak kahve olduğunu artık ben bile sayamıyordum.

"Bunu içtikten sonra gideceksin, duydun mu beni?"

"Tamam. Sen çok istersen eğer giderim ufaklık."

Hemen karşımdaki masaya oturup bacak bacak üstüne attığında kafe kapanana kadar buradan çıkmayacağını çok iyi biliyordum. Sadece beni kandırmak için attığı bilmem kaçıncı yalanından sonra uslu bir adam profiline bürünmüştü.

İnsanların siparişini hazırlamaktan yorulan küçük omuzlarım içe doğru çökerken onu izlemekten alıkoyamadım kendimi.

Kumaş pantolonun üstündeki oversize gömleğin birkaç düğmesi açık olduğundan günler önce dokunduğum tenin yumuşaklığını hayal edebiliyordum. Çok geniş ve erkeksiydi.

Sonbaharın yavaş yavaş gelmesiyle aldığı trençkot ona farklı bir hava kattığı için buradaki insanların ah, o cidden çok yakışıklı gibi düşündüğüne emindim. Bazı kadınların onu incelemesi bile buna dayanaktı aslında.

Kumral saçlarına ilk kez fön makinesi değdirmemiş olmalıydı ki doğal halini koruyordu ve ben bu halini daha çok sevmiştim. Her zamankinden genç duruyordu.

Dudaklarının arasından kayıp giden kahve olmayı isteyecek kadar sıyırdığım hayallerim önümde dikilen koca bir cüsseyle son bulurken sarsılmadan edemedim.

"Buyrun?"

"Yanlış anlamazsanız eğer size bir şey söyleyebilir miyim?"

"Tabii." Bu adam eğer bana karşı yanlış bir şey söylerse büyük ihtimalle hayatının sonu olurdu çünkü hemen arkasındaki kaplanın bakışları bizim üzerimizdeydi. Ellerimin titrediğini fark ettim.

step, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin