"Kalk bakalım."
Chan eğilip hâlâ yerde oturan Seungmin'i kolundan tuttuğunda Seungmin reddetmemişti, ayağa kalkmış ve belinden onu destekleyen adamla beraber eve doğru ilerlemişti. Şifreyi girdikten sonra karanlık eve bir adım attı Chan.
Işığı açmış, kapıyı kapatmış ve ardından da yürümekte zorlanan çocuğu bir anda kavrayıp kucağına almıştı. Seungmin onun bu yaptığı harekete güldü, evi inceleme işini yarın yapabilirdi çünkü şu an çok uykusu vardı.
Esnediğinde Chan ona güldü. "Sen bugün fazla mı yorgunsun?"
"Galiba." dedi reddetmeden. Chan'ın yatak odasına girdiklerinde ise merakla etrafa baktı. "Huhu, CB97'ın yatak odası!"
Ayıyı kenara bıraktığında Chan da onu kucağından indirip yatağın kenarına oturtmuştu. "Miden nasıl?" dediği zaman Seungmin başını salladı. "İyiyim şu an, bir sıkıntı yok." Geriye doğru uzandı. "Uyumak istiyorum, gözlerim ağrıyor."
Chan ayağa kalktı. "Üstünü değiştirelim önce," deyip dolabına ilerlemiş ve içinden Seungmin'e olabilecek bir şeyler bakmıştı. Siyah bir tişört ile aynı renk şort verdiğinde Seungmin gömleğinin düğmelerini çözüp kenara bıraktı.
Odanın ışıkları ne kadar kapalı olsa da vücudu gözle görülebiliyordu, Chan gördüğü beden ile göğsünü şişirerek ağır bir nefes aldı. Parmakları kendi üstündeki gömleğin yakalarına tırmanmış düğmelerini açarken gözleri karşısında oturan çocuktaydı.
Seungmin parmakları ile kavradığı tişörtü vücuduna geçirdiği zaman Chan çıkardığı gömleği kenara bıraktı, tişört oldukça iyi bir boydaydı bu sebeple altına verilen şortu giyme gereği duymadı.
Anında bedenini yatağın üstüne bırakmış, bacaklarını kendine çekmiş ve gözlerini kapatmıştı. "Çok uykum var."
Chan şortunu giydi tişörtü es geçerek, "Uyuma şimdi," deyip banyoya ilerledi. Aldığı pamuk ve tonik ile geri dönmüş, yatakta uzanan Seungmin'in yanına çökmüştü. "Makyajını sil."
Seungmin gözlerini açmadan omuz silkti. "Uyuyacağım. Cildimin tahriş olması şu am umurumda değil."
Yan dönecekti ki omuzundan tutan Chan ona engel olmuş ve uyumaya başlayan çocuğun yüzünü silmek için pamuğa biraz elindeki kutudan dökmüştü. Her geçen saniye makyajdan arınan yüzünü en son ıslak mendil ile son kez silip ardından da kurulamış ve ayağa kalkmıştı.
Akşamüstü olan uykusu çoktan kaçmıştı, Seungmin'in üstüne siyah çarşafı örttükten sonra odadaki berjere oturup telefonunu aldı eline. Uzun süredir bakmadığı sosyal medyayı dolaştı, bu bir haftalık süreçte kendisi, Hyunjin'in ve Seungmin'in hakkında çok haber yapılsa da Seungmin de Hyunjin de bir şey dememişti.
Hyunjin zaten gelen tweetleri, gündemleri umursayan biri değildi. Kendi cevabını, kendi attığı tweet ile verdiğinde anasayfasına art arda düşen iki fotoğraf ile telefonu kulağına götürdü.
Çok geçmemiş, karşı taraftan Hyunjin açmıştı. "Efendim?"
"Lee Minho ile olan post ne öyle?" deyip kaşlarını çattı. "Aklıma hiç iyi şeyler gelmiyor, ikiniz de Tokyo'dasınız Hyunjin. Dispatch size mi bize mi o işareti atmış orası da muvaffak."
Hyunjin banka oturdu, maskesini indirip içeceğini yudumladı. "Minho post mu atmış? Takip ettiğim tek kişi var o da sensin. Anasayfam ile de pek ilgilenmiyorum."
Hwang Hyunjin ve 'dünya yanarsa yansın, umurumda değil' tavrı. Chan bu haline şaşırmadı, Hyunjin'in postlara bakmasını beklemiş ardından da "Beni kopyalamış." cümlesini duyunca göz devirmişti.