Felix ve Jeongin, Seungmin'in evine dadanırken Felix asansörden indikleri gibi hızla ilerlemiş ve Seungminlerin evinin kapısını çalmaya başlamıştı. Bir yandan kapıya vuruyor, bir yandan da zile basıyorken Jeongin gergin bir nefes vererek elini saçlarından geçirdi.
Başta kendisi Felix'i sakinleştirmeye çalışan tarafken şimdi kendisi de aynı sevgilisi gibi endişeliydi. "Seungmin? Seungmin?" diye kapıya vuran Felix neredeyse ağlayacakken aniden açılan kapı ile tökezleyip arkadaşının üstüne doğru düştü.
"Aptal!" dedi bir anlık sinir boşalması yaşarken. Geri çekilip ağlayan Seungmin'e baktı onun gibi ağlayarak. "Neredesin saatlerdir aptal! Neredesin, neredesin!"
Seungmin burnunu çekti. "Felix, abim gitti."
"Ne?"
"Göremedim onu. Yemeğini de yiyememişti... Felix gitti, tek gönderdim onu ben."
Hıçkırarak arkadaşına tutunduğunda Jeongin refleks olarak atılmış ve kolundan tutmuştu Seungmin'i. Kapıyı kapatıp içeri girdiklerinde salonun peçete ile dolu olduğunu gören ikili Seungmin'i yavaşça oturtmuştu.
Felix kendi gözlerini silip ona baktı. Felix mutfaktan su alıp gelmiş, Seungmin'e vermişti. Seungmin suyu reddedip bacaklarını kendine çekti.
"Abimi çok özledim, nefes alamıyorum sanki biri her an gelip bana zarar verecekmiş gibi." Ellerini yüzüne bastırdı. "Çok üzdüm onu... Çok kırılmış bana, hiç söylememiş... Öyle dedi. Çok kırmışım onu... Çok içine atmış."
"Minho hyung sana kıyamaz ki." dedi Felix, Seungmin başını salladı. "Sorun bana kıyamaması değil, sorun bana çok kırgın olması. Ya abim bana çok kırgın ya, ya o bana çok kırgın. Düşünsene gülüyor ama içi çok buruk, nasıl dayanabilir insan buna? Ben iyileştirmek yerine daha da kırıyorum."
Güldü. "Hep dalga geçiyordu sabah evden tek çıkmak çok kötü diye... İma yaptığını bile anlamamışım... Yo, değil demiştim ona. Gülmüştü, o kadar salağım ki."
"Hey, hey."
Jeongin, kollarını ona sarıp Seungmin'i kendine çekmiş ve elindeki peçeteyi de ağlayan sevgilisine vermişti. Felix hızla gözlerini kurulayıp arkadaşına baktığında Jeongin, Seungmin'in saçlarını okşuyordu.
"Madem kendi hatalarını gördün," dedi. "Artık harekete geçme zamanı, Minho hyung sonsuza kadar gitmedi ya. Maçı bitince gelecek, geldiğinde de böyle olmamak için harekete geç."
"Dün beraber yemek yiyelim istedim... Gitti sonra. Kime gitti, sevgilisine mi?"
"Sevgilisi mi var?" dedi Felix şaşkınca.
Seungmin kafa salladı. "Hı hı. Anladım ki ben, sevgilisi var aşık aşık geziyor ortalıkta. Abim o benim, nasıl anlamam ki? Sevgilisini benden daha mı çok seviyor?"
"Salak." dedi Jeongin. Onun kafasına vurdu. "Kardeşisin sen onun, nasıl sevgilisini senden daha çok sevsin?"
"Ama çok üzdüm ben onu."
"Nasıl sevgili?"
Felix hâlâ merak ederken Seungmin "Ya git!" diye ona vurmuş ve bağırmıştı. "Ne bileyim kim! Söylemedi ki!"
"Ya nasıl ya?"
"Sus aptal sus!" Ekledi. "Sen az önce benim için ağlamıyor muydun?"
"Geçti. Çok korkmuştum, iyisin. İnsan haber verir ya!"
Burnunu çekti Seungmin. "Kusura bakma ağlarken arayıp Felix ben ağlıyorum endişelenme demediğim için."
Felix dil çıkarmış ama yine kıyamayıp Seungmin'i kendine çekip sarılmıştı. Sabahın sekizinden beri ağlayan Seungmin zorla birkaç bir şey yerken salonda uyuyakalmış, Jeongin onu taşıyıp odasına bırakmıştı.