"Şşt." dedi Felix üzümünü çiğnerken, bacak bacak üstüne atmış ayağını sallıyor salladığı ayağı ile de arada Seungmin'in dizine vuruyordu.
Kucağındaki kaseye sarılmış bir vaziyette yine aynısını yaptığında saatlerdir dans eden ve şimdi karşısında oturan Seungmin'e dikti gözlerini. "Minho hyung hâlâ konuşmuyor mu seninle?"
"Yüzüme bakmıyor." dedi Seungmin. Omuz silkip sızlanmış sonra da yetmediği için çığlık atıp yerinde tepinmişti. Minho onunla konuşmadığı için hiçbir keyfi Kalmamıştı, ne Chan ile konuşuyor ne de kaçamak yapıyordu. Son bir haftadır tek yaptığı şey şirkete gelmek ve şirketten dönüp eve gitmekti.
Minho ile karşılaşmıyorlardı, Minho genellikle Seungmin'den önce evden çıkıyor ve eve geç geliyor arada karşılaştıklarında ise Seungmin'in konuşma teklifini reddedip gidiyordu.
"Kafayı yiyeceğim ya!" deyip ayaklarını yere vurdu Seungmin. "Tek kelime dahi konuşmuyor benimle, abimi özledim. Yüzünü bile az görüyorum, ağlayacağım sinirden."
Telefonunu çıkarıp Chan'ın aramalarını görmezden gelerek Minho'nun numarasını tuşlamış ama çalan telefon bir süre sonra reddedilerek susmuştu.
Seungmin sinir bozukluğu ile telefonu kenara bıraktı. "Bak," dedi arkadaşına göstermek için. "Aramalarımı dahi açmıyor. Yoruldum Felix, yoruldum, çok yoruldum."
"Ya aşkısı." dedi Felix, dudağını ısırdı. "Tamam sen de haklısın ama son olay biraz gerçekten sıkıntı olmuş, ben her türlü bok yemene rağmen senin yanındayım tabii ama azıcık zaman ver." Ekledi. "Chan ile nasıl gidiyor bu arada?"
"Gitmiyor." dedi lafı dolandırmadan. "Aramıyorum, hiçbir şey yapasım yok. Arada öyle aramızda bir sorun olmadığına dair mesaj atıyorum ama yok, içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Zaten sosyal medyadakiler de üstüne geliyor, Chan ile olan halime laf ettikleri yetmezmiş gibi abimle de aramın bozulduğunu konuşuyorlar."
Felix kaşlarını çatıp kaseti kenara bıraktı. "Kaldır bir süre twitterı."
"Hayır, onlara inat duracağım."
"Geri zekalı, öyleyse takma. Git eve hadi, çok yoruldun. Dinlen biraz."
"Kov sende zaten!"
"Çüş!"
Seungmin, arkasından şaşkınlıkla bağıran arkadaşını umursamadan çantasını alıp pratik odasından çıkarken hızla aşağı inmiş ve bir taksiye binmişti. Eve vardığında saat gece yarısını geçiyordu, yorgunca kapıyı açıp içeri girdiğinde gelen ışıkla televizyonun açık olduğunu fark etti.
Minho ondan tarafa bakmadan dizisini izliyordu.
"Abiş?" deyip yanına vardı ve elini tuttu. "Konuşmayacak mısın benimle?"
"Konuşacak bir şey yok." dedi Minho, kumandayı alma bahanesi ile elini Seungmin'in elinden çekmiş sesi açıp yastığına sarılmıştı. "Yemek hazır, yersin."
Seungmin onun yaptığı bu hareketi fark edince dudaklarını birbirine bastırdı. Kaşlarını kaldırdı. "Neden geç geldiğimi sormayacak mısın? Şey, Felix ile pratikten sonra biraz şirkette muhabbet ettim de."
Minho bu soru cevapla kardeşine dönmüş ve yapay bir gülüş sergilemişti. "İstediğin saatte gelip gidebilirsin eve Seungmin, ben sorgulamayacağımı söylemiştim. Haber vermene gerek yok."
Ayağa kalktığı zaman Seungmin dolu gözleri ile kafasını kaldırdı ve mutfağa doğru ilerleyen adama baktı. "Yah! Konuşmayacak mısın benimle hiç!"
Minho ona cevap vermeden mutfağa geçti.
Seungmin elindeki yastığı fırlattı arkasından. "Lee Minho, kalbimi çok kırıyorsun! Kalbimi gerçekten çok kırıyorsun! Ben çok yoruldum."