24- Sonlar

531 40 21
                                    

Bazen durup düsünür, ben ne yaptim dersiniz degil mi? Ya da biz. Fark etmez.

"Fazilet Hanım ve Kızlarının yalısındasın. Birazdan kirmizi hali getirip serecekler korkma." Gözlerimi devirerek Ömer'den kacip sigindigim cocuga baktim.

Aman Allahim dedim icimden. Bir kere de tanistigim biri psikopat olmasin.

Ricamdir.

"Ne sacmaliyorsun, neredeyim ben?" İsimiz gucumuz yok seni kacirdik kanka. Var mi baska sorun?

"Kes sesini." Ömer'in sert cikisiyla kalbim yerinden hopladi. Benim umrumda degildi ama o gereksiz sinirliydi. "Gece silah göster, sabah ben neredeyim siz kimsiniz ayagina yat. Yerse." dedi yüz ifadesini bozmadan.

Aferin, koru bizi babayigidim.

"Siz, siz onlarsiniz."

Ezra en sormamasi gereken soruyu sorup ;" Kimler?" dedi. Biz avyavı yemiştik.

Cocuk bagirarak "Kardesimi öldürenler." dediginde ictigim su bogazimda kaldi. Öksürerek kendimi rahatlatmaya calisirken Ezra birden ayaga kalkip cocugun agzini kapadi.

Ömer bana yardimci olmaya calisiyorken bir yandan cocuga laf yetistiriyordu;" Böyle konuşmaya devam edersen tek ölen kisi kardesin olmaz."

Bana söyleseydi oturup aglayacağım lafa cocuk kaşlarını çattı. Ezra'ya karşı gelmek istedi ama yapamadı.

"Beynimi bulandırdın amına koyayım." Sinirimi kusarken öksürüklerim bitti ve ayağa kalkıp karşısında durdum. "Mal." Simsiyaha bürünmüş gözleri bir anda kırmızı dönerken ürkerek geri gittim.

"Şaka yapıyorsunuz ya?!" diye çıkışımla her şey normale dönerken bana tuhaf tuhaf bakıyorlardı. Ezra bize sinirli bir şekilde bakıyordu, bir şeyleri çözememişti ama şuan bunun vakti değildi.

Biz hata yapmıştık. Çok büyük bir hata.

*

"Ne yapacağız?" dedim ellerimi çenemi yaslayıp düşünürken. Ömer sakalını sıvazlayıp hafif öne eğik bir şekilde oturmuş, karşı duvara bakıyordu. Ezra ise ayakta bir oraya bir buraya giderek başımı döndürüyordu.

Nefes seslerimiz odada dolaşıp bir hiçlik yaratırken sessizliği bozup ortamı daha çok gerdim.

"Çocuğu sürekli ayıltıp bayıltarak olmaz. Biliyorsunuz değil mi?"

Ömer dalgınlığından kurtulup uzun süre sonra gözlerimin içine baktı. 'Sen çok biliyorsun' der gibi bakışlarının ardından bir elini koltuğa koyarak konuştu. "Ne yapmamızı önerirsin sayın iyilik perisi?"

Gözlerimi kaçırdım. "Size bir söylemeye de gelmiyor." Ezra durup ellerini belinde bagdas kurdu. "Bize değil bebeğim, size bir şey söylenmez asıl." dedi. Haklıydı.

Ama sürekli karşımıza gelen psikopatlar da benim suçum değildi. "Çocuk belli ki kafasında kurmuş, sıkıntısı var. Unutturmamız lazım bir şekilde."

Ömer sırıtarak arkasına yaslandı. İki parmağını dudağında gezdirdi. "Unutturmak istiyorsak o basit, ölünce bir şey hatırlayacak tek bir canlı tanımıyorum." dedi. Gözlerinin arkasında kara perdeler var gibiydi.

Üşümüştüm resmen.

"Ne zamandan beri katilsin?" diye sordum gayet ciddi bir şekilde. Bakışları normal bir hal alıp bana döndü. Bir süre üstümde gezinen gözleri gözlerimi bulduğunda konuştu; "Benliğimi katlettiğimden beri."

Ezra nefesini dışarıya üfleyerek yatağa oturdu. Göz yaşlarını bırakmak istiyor ama tutuyor gibiydi. Ürpererek cam pencereyi kapatmak için ayağa kalktım. Hava kasvetliydi.

Sanki bugün biri ölecekmiş gibiydi.

Ölsem, rahatlar mıyım diye düşündüm. Geri beni merak edecek ne annem vardı, ne de babam. Ne kardeşim ne kuzenim, ne arkadaşım.

O an farkına vardım. Hiçkimsem yoktu.

Yağmur hafiften çiselmeye başlamış, dışarı resmen griye bürünmüşken, kapı çaldı.

Arkamı dönüp bir süredir tanıdığım insanlara baktım. Sonumuz gelmiş gibi hissediyordum, öyleydi de.
Kapı sadece çalmamış, ardından gıcırdayarak açılmış ve ayak sesleri duymaya başlamıştık.

"Sizi öylece bırakacağımı sanmadınız herhalde?" Ve ardından bir kahkaha sesi.

Bu hikaye belki çok anlamsızdı. Belki çok yapma. Yıkıcı. Ama bildiğimiz bir şey vardı;

Artık sonumuz gelmişti.

*

sinifta melih ananem diye bagiran cocugu yedim

bodrumun beş katı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin