27.BÖLÜM

861 43 4
                                    

Hava aydınlanmaya başladığında Sadık, erkenden normal odaya alınmıştı ve Ceyda hem benden kan almış hem de Yiğitin omzuna bakmıştı.

Birinci derece yanık olduğunu söylediğinde kalbimde bir yerlerde bir fırtına kopmuştu ve aynı zamanda ona bunu yapanlara karşı öfke, ona karşı bir şefkat duygusu hissetmiştim.

Biz muayenehaneden çıkınca Yiğiti Arzu anne aramıştı ve Selim amca dolayısı ile görevden geldiklerini öğrendiğini söylemişti. Yiğit onlara göreve gittiğini söylememişti sanırım. Yanımda konuştuğu için ister istemez Arzu annenin yükselen sesini duyuyordum ama Yiğit annesini sakinleştirmeyi çok iyi biliyordu.

Arkadan bir yerlerden Ayçanın sesi duyulunca arada benim adım geçmişti ve hemen ardından Yiğitin bakışlarını üzerimde hissetmiştim. Yiğit eve gidince onları tekrar arayacağını söyleyip telefonu kapatmıştı ve öylelikle Sadığın yanına çıkmıştık. Şimdi hepimiz, her ne kafar Ceyda en fazla beş kişi dese de, Sadığın yanındaydık ve ben hemen solundaki koltuğa oturmuş, buz gibi olan ellerini avuçlarımın içinde ısıtmaya çalışıyordum.

"Hayal mi görüyorum?" Diye soran kısık ses Sadığa aitti.

"Yoksa ellerim, sıcak avuçların içinde mi?"

Gözlerini yavaş yavaş açıp, tavana doğru baktı ve kaşları çatıldı. Hayal olmadığını anlamıştı. Gozlerini karşı duvara çevirdiğinde benim de bakışlarım oraya kaydı ve Yiğitin, Sadığın avuçlarımın içinde olan ellerine ufak bakışlar attığını fark ettim. Sonra Sadık aniden başını çevirip bana baktığında gülümsemişti ama bu uzun sürmedi ve yüzünü kırıştırıp yastıktan hafif kaldırdığı başını tekrar yastığa bıraktı.

"Eğer o tehdit içeren gözler Yüzbaşıma aitse, artık seni yengem kabul edebilirim demek mi bu?" Başını bana döndürüp sorduğu sorularla karşısında duraksamamı sağlarken, odayı abimin küçük çaplı öksürüğü doldurdu. Ama ben ona söz hakkı vermeden gülümseyip Sadığa döndüm.

"Ben hazırım Sadık, söyle," dedim gözlerimi kapatıp başımı darbe gelecekmişcesine geriye doğru çekerken. Odadaki kimseden çıt çıkmıyordu ama nedense Yiğit gülüyormuş gibi hissediyordum.

"Yengemm," dedi 'm' harfini uzatarak ama sesinin çok da yüksek çıkmaması için dudaklarını birleştirip boğazdan devam ettirmişti.

"Höst lan," dedi abim Sadığın üzerine ama sesinde kızgınlık yoktu. Kırgınlık da yoktu. Sadece sezebildiğim, bariz bir ilgi vardı.

"Of, Ceydadan ve Melekten sonraki birinci yengecim, lütfen bana yardım et. Abi, komutan, kardeş terörüne uğruyorum." Enerjisi yine yerindeydi ama bu narkoz kaynaklı mıydı, doğal mıydı çözemedim.

"Hakikaten ya. Çok daraldık bu ara. Operasyonlar, yaralanmalar. Bi tatil mi yapsak? Biz de insanız komutanım bakmayın öyle," dedi abimin ona attığı bakışlara karşılık söylenen Mehmet. Sadık bana diğer elini de uzatmıştı ve bu da üşüyor deyip dudaklarını bükmüştü. Ben ise onun bu halinin sebebinin kesinlikle narkoz olduğuna karar verdiğim an konuştum.

"Kış geliyor zaten. Hep beraber Babaanneme gidebiliriz. Zaten aramıştı beni. Siz de vardınız. Hatta yine ve yine hastane odasındaydık." Dejavu diye buna diyor olsalar gerekti.

"Bir hakikaten de benden. Biz niye böyle konuları hep hastane odalarında konuşuyoruz?" Serhatın alayla karışık sorusuna benden önce abim cevap verdi.

"Çünkü sadece hastane odasında bir araya gelebiliyoruz. Başka bir yerde başka bir zamanda bir araya gelemediğimizden tüm birikenler burada ortaya çıkıyor," dedi alayla gülümseyerek. Kimse konuşmadı. Çünkü abim haklıydı. Kimse hirsey diyemedi ama herkes biliyordu çok doğru olduğunu.

AYRI DÜNYALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin