28.Bölüm

808 27 4
                                    

Merhabaaaaaa.

Biliyorum bölüm biraz geç geliyor ama malumunuz sınav haftası...

Umarım iyi geçmiştir hepimizin:)

Uzatmadan sizi bölümle başbaşa bırakayım...

PELİN'DEN

Hani öyle bir an gelir, kalbinizin göğüs kafesinizden fırlayacağını, ya da delip geçeceğini hissedersiniz. Heyecanlandığınızda ya da hayatınızın önemli bir anında kalbiniz kafesini zorlar ve dışarı çıkmak ister.

İşte ben de öyle anlardan birtanesindeydim şuan. Kalbim anne karnındaki bir bebek gibi durmadan tepki veriyor, dışarı çıkmak istediğini dakikada yüz seksen kez çırpınmasıyla belli ediyordu.

Bu his...

Tarifi olmayan bir histi. Bir bebeğin dünyaya gelmesi, umudunu yitirmiş bir kanser hastasının iyileşmesi ya da diğer mucizeler gibi yaşadığım, içinde bulunduğum  bu durum tarifi olmayan bir andı.

Heyecanımı bastırmaya çalışmış ama anlaşılan başaramamıştım. O bunu hemen anlamış ve yüzümdeki ifadeden beni okumuştu.

Dudaklarımdaki baskı kalkmıyor ama, dudakları da hareket etmemek için direniyordu sanki. Eli yanağımda öylece duruyordu. Ben ise dumura uğramış gibi ellerimi omzuna koymak için bile güç bulamıyordum kendimde. Ama son bir gayretle aramızdan ne ara yok olduğunu bilmediğim kutunun yerini doldurup ona yaklaştım. Elimi omzuna koyduğum anda dudaklarını küçük bir hareket ile benimkilerden ayırdı ve yüzünü benden iki santim kadar uzaklaştırıp gözleri kapalı öylece durmaya başladı.

Utanç ile kızarmış olduğunu tahmin ettiğim yanaklarımı sakladım ve hem bu adamın beni çektiği, hem de bilerek atladığım o kuyunun sonuna ulaştım. Ellerim geniş bir omzun üstündeydi, tutunacak bir yerim, sığınacak bir yuvam vardı ama sorsanız ayaklarım yere basmıyordu. Ne yerde, ne gökteydim...

Ben, Savcı Pelin Demir, ne ara bu hallere düşmüştüm?!

Yanağımdaki elini tüy kafar hafif bir dokunuşla  çeneme indirdi ve başımı yavaşça yukarı kaldırdı.

"Saklama kahvelerini benden," dedi efsunlu sesiyle. Boğuk ama hoş bir tınısı vardı.

Başımı kaldırınca gördüğüm ilk şey koyulaşmış, neredeyse lacivert olmuş gözleriydi. Bir okyanustu boğulacağım... Bilerek kendimi attığım bir okyanus... Kararan havadan kalan son ışık hüzmeleri gözlerime, bana doğru vuruyordu ama onun koyu gözleri karanlıkta bile görünür halde idi.

"Gözlerin, anneminkilere benziyor," dedim kendimi tutamayarak. Bakışlarındaki derinlik gidince yerine şefkat gelmişti. Yanağımı okşayan eli duraksadı ve saçlarıma, oradan da sırtıma dolanıp beni kendine çekti.

Dolan gözlerimi saklama gereği duymadım ve birleşen bedenlerimizle burnumu omzuna bastırdım.

Sahi ben ne ara bu sarılma fobimi yenmiştim de sanki ailemden olan bu insanlara durmadan sarılır olmuştum?

Ailemdi onlar benim. Sanki fazla idi.

"Senin gibi güzel bakardı o da. Saçımı okşardı." Gözümden yanağıma, oradan da hırkasına süzülen gözyaşım yılların acısını çıkarmak istercesine diğerlerine yol açıyordu. Eli yavaşça saçlarımın üzerinde baskı oluşturdu ve naifçe saçlarımı okşamaya başladı. İstemsizce dudaklarımdan bir hıçkırık kaçınca, bunu saklamaya çalıştım. Ardından derin bir iç çektiğini,kabaran göğsü ile hissetmiştim.

AYRI DÜNYALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin