11. BÖLÜM: Anlam Verilemeyen Duygu

2.7K 86 4
                                    

Güççük  bir duyuru: Bundan sonraki bölümlere bir ad vermeyi düşünüyorum. Tabiki öncekilere de. Hem size küçük de olsa birer spoi olur, hemde ön tanıtım  olur. Ne dersiniz?

::::::::::::::::::::::::::::::

Kapının birden açılmasıyla rutubetli tavandaki bakışlarımı kapıya çevirdim. İki it Asafı içeri fırlatır gibi getirdi.  Sonra biri diğerine kafasıyla işaret verince diğeri çıktı. Sonra  yakasından tutup yüzlerini aynı hizaya getirdi ve odanın içi iğrenç sesiyle doldu.

"Demek bize hıyanet edersen ha, alçak, hain kopek!" Sonra var gücüyle odanın köşesine itti Asafı. Sonra ardı ardına tekme attı karnına. Bense gözlerimi kapatmış bu durumu sadece seyretmenin verdiği utançla ve çaresizlik hissiyle tırnaklarımı avucuma baatırıyordum. Sonra sesler kesildi ve gozumu açtığımda Asafın yanımdaki bedeni irkilmeme neden oldu. Yarı baygın halde elleri arkadan benim gibi bağlanmış öylece duruyordu.

"Canın yanıyor mu?" diye sordum dayanamayıp. Gözleri kapalı olsa da bir gülümseme yayıldı dudaklarına. Dudağının kenarından ve kaşından kan akıyordu. Ama kurumuştu ve bu da önceden olduğu anlamına geliyordu.

"Biz kan kusmak, kızılcık şerbeti içtik deriz Pelin. Sence?" Yenilgiyle basimi önüme düşürdüm. Ve konuştum.

"Yanıyor değil mi? Beni kandıramazsın, Teğmen. Ben iki bordo bereli ile büyüdüm. Canın yanıyor ama sana belli etmemen öğretildi." Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda onun da bana baktığını gördüm. Utançla başımı tekrar önüme düşürüp gözlerimi kapattım.

"Senin peki? Senin canın yanıyor mu?" Beklemedigim  sorusuyla gözlerimi açıp karşımdaki duvara diktim bakışlarımı.

"Artık yanmıyor. Ben daha aci nedir, hüzün nedir bilmezken hayattan okkalı bir tokat yedim Teğmen. Altı yaşındaydım. Dünya toz pembeydi  benim için. Babam asker, abim asker, kucuk abim asker olma yolunda, annem doktor... daha ne isterdi ki bir kız çocuğu? Herseye gülen, gülümsemesi hiç eksik olmayıp etrafa neşe saçan bir kız çocuğuydum ben. Babasının prensesim diye sevdiği, abilerinin, en değerlisi olan kız çocuğu." Gözlerinin içine bakarak devam ettim.

"Benden gülüşlerimin kaynağını aldılar. Benden Nefes'imi aldılar. Annem ve küçük abimi kaybettiğimde, daha doğrusu şehit ettiklerinde ben daha altı yaşında bir kızdım. Hayat bana guclu olmayı öğretti Asaf. Dik durmayı. Ağlamayı yada canımın yandığını belli etmeyi değil. Annemin vasiyetini yerine getirip bir Cumhuriyet Savcısı oldum. Hayata yenilmedim. Ne o şerefsizlerin ailemi parcaladigini unuttum, ne de herseyi görmezden gelip hayatıma kaldığım yerden devam ettim. Gözyaşlarımın akmasını engelleyip, daima gülümsedim." Gözlerinin icine bakip devam ettim.

"Benim yaram derinde anlayacağın. Öyle kolay kolay da canım yanmaz. Kimse yakamaz canımı öyle iki kurşun yarasıyla küçük sıyrıklarla."

Gözlerini gözlerimden çekip önüne düşürdü bakışlarını. Bende kafamı geriye atıp gözlerimi kapattım. Bacağım sızlıyordu. Umursamadım.

::::::::::::::::::::::::

Gözlerimi açmaya çalıştığımda kirpiklerime değen kumaş parçası ile kendime gelmeye başlamıştım. Bir aracın içindeydik ve yanımda oturan iki kişinin varlığı beni rahatsız ediyordu. Aracın hareket ettiği, tekerleklerin taşlarla sürünürken çıkarttığı sesten belli oluyordu. Hafifçe kıpırdanmam ellerimin bağlı olduğunu anlamama yetmisti. Ama ayaklarım bağlı değildi. Yanimdaki beden de kıpırdanınca kim olduğunu anladım. Asaftı. "Kıpırdanma, uyandığını anlamasınlar," dedi sadece benim duyacağım bir ses tonunda. Tanıdık birinin varlığıyla gerginlesen ve her an tetikte olan bedenim biraz da olsa rahatlamıştı.

AYRI DÜNYALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin