15. BÖLÜM:Kara

1.6K 73 5
                                    


"Kahvaltımızı ettiğimize göre Trabzon turumuza geçebiliriz umarım," dedi Ege elindeki peçeteye ağzının kenarlarını sildikten sonra. Beş dakikadır 'çok yedim, sondirmem lazım' diyen o değilmiş gibi at çiftliğine gidelim diye tutturmuştu. Aslında benim için de iyi olurdu çünkü atları çok severdim. Asilliklerini ve duruşlarını... benim de bir atım vardı on yıl öncesine kadar ama doğum yaptıktan sonra öldüğü için tayını sevebiliyordum. Ordudayken babam beni bir at çiftliğine götürmüştü ve orada Kara ile tanışmıştım. Ona havuç ve elma vermiştim. Bakıcısı çok asi olduğunu söylemişti ama elimdeki havucu usulca yerken bu haline bakıcısı bile şaşırmıştı. Sonrasında sırtına binmeye çalışmıştım ve en sonunda başarmıştım. Ama yaklaşık on yıl önce doğum yaparken ölmüştü. Tayı da bazı sorunlarla doğduğu için gözetim altında kalmıştı. Ama ben ne zamanki büyüyüp Savcı oldum, o zamandan beri Orduya adım atmamıştım. Ama bu kış gittiğimizde onu ziyaret etmeyi aklımın bir köşesine yazdım.

"Geçebilir miyiz, sayın yüksek kurulumuz?" Dedi Ayça imayla. Egenin bakışlarının Ayçada olduğunu fark ettiğimde abim konuşmaya başladı.

"Aslında at çiftliğine gidebiliriz," dedi. Hala düşündüğü belli oluyordu. Yiğit onu onaylarcasına,

"Zamanı dert ediyorsan, problem yapma kardeşim. Annemler bir hafta daha Ankarada kalacaklarmış. Döndüğümüzde onlarla da yeterince vakit geçiririz." Dedi. Abim rahatlayarak onayladığında biz sofrayı toplamaya başlamıştık. Ayça yanıma gelip elindeki tabakları tezgaha koyarken bana 'senden birsey isteyecegim' bakışları atıyordu. Gülüp elimdeki tabağı bulaşık makinesine yerlestirirken konuştum.

"Söyle söyle, ne isteyeceksin?" Diye sordum. Ellerini göğsünün hizasında birbirine kenetleyip yalvarırcasına konuşmaya başladığında, ben de annemden birsey isteyegim zaman böyle yaptığımı hatırladım. Ona okuldaki kermes için çok güzel yaptığı börekten yapmasını isteyecegimde ellerimi aynen böyle yapıp ona sormuştum. O da her zaman yapabileceğini söyleyip alnımdan öpmüştü.

"Tamam mı? Bak sadece bi'kerecik?" Yüzümdeki hüzünlü gülümsemeyi başımı sallayarak yok ettim ve dalıp gitmiş olan bakışlarımı Ayçaya döndürdüm.

"Ne dedin canım, dalmışım," dedim. Heyecanını kaybetmeden tekrar sordu.

"Hani senin şu kot tulumun var ya, onu bugün giyebilir miyim? Ankaradayken görmüştüm. Sen de bende aynısından var demiştin? Ve buraya da getirdiğini tahmin ediyorum," dedi. Gülümsedim. İzin vermeyecegimi düşündüğündendi bu tavırları. Birbirine kenetledigi ellerini tutup birbirinden ayırdım ve iki elini tuttum.

"Tabiki giyebilirsin canım benim. Sana bunun için kızacağımı filan mı düşündün?" Gözlerini kaçırıp ayaklarıyla ritmi tutmaya başladı. Bu halleri bana Küçüklüğümü hatırlatmıştı. Suçlu bir çocuk gibiydi. Küçük bir kıkırtı çıktı dudaklarımdan. Kollarimi iki yana açtım ve ona sarıldım. "İstediğin zaman giyebilirsin. Hatta Ankaradan sana da alırız aynısından. Olmaz mı?" Dedim bedenlerimizi ayırmadan. Omuzlarını kaldırıp indirdi ve neşeli sesiyle cevap verdi. "Olmaz, seninkini giyeceğim," dedi inatçı bir çocuk edasıyla. Ellerimle sırtını sıvazladım ve tam kollarımı çözecekken kapıda gördüğüm beden ile duraksadım. Yüzbaşı kollarını göğsünde bağlamış, omzunu kapının pervazina dayamış yüzündeki Küçük tebessümle bizi izliyordu. Boğazımı temizledim ve Ayçadan ayrıldığımda alaylı sesimle, ona yandan yandan bakarak konuştum.

"Davetsiz bir misafirimiz var anlaşılan," dedim. Omzunu kapının pervazından ayırdı ve iki adıma yanımıza geldi. Bir elini Ayçanın beline koydu ve alayla tek kaşını kaldırarak konuştu.

"Ben mi davetsizim, siz mi dikkatsizsiniz?" Dedi. Ayca kaşlarını çatarak abisinin karnına dirseğini geçirdi ve iki büklüm oluşunu izledik. Gülerek bana döndü ve çak bir beşlik der gibi elini uzattı. Keyifle ellerimizi havada buluşturduğumda yüzbaşı derinden gelen sesiyle konuştu.

AYRI DÜNYALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin