Gelişme 0.7

255 30 17
                                    

Jisung elindeki kutuyu bırakıp sırtını esnetti.

"Biz neden bu sene böyle bir bok yedik ki? Bir hafta sonra sınav var amına koyayım!" Chan da elindeki kutuyu bırakıp ona döndü.

"Sanki bıraksak ders çalışacakmış gibi konuşma." Jisung omuz silkti.

"Enerji toplardım, bitti mi kutular?"

"Son iki üç tane falan Felix'in var, ben hallederim." Jisung arkasındakş koltuğa yığılırcasına oturup başını geriye yatırdı.

"Sonra ne yapacaksın?"

"Minho'yu görmeye gideceğim." Jisung şaşkınca kapattığı gözlerini açıp terden alnına yapışmış saçları geriye yatıran Chan'a baktı.

"Bensiz mi?"

"Bebeğim sınavların var, biraz çalışmalısın." Jisung dudak büzdü.

"Chan ya!"

"Büyüğünüm ben senin, bak koparırım dilini görürsün. Ben gelene kadar geçip dün sana verdiklerimi çözeceksin, ben de Minho'ya bakmaya gideceğim. İtirazın varsa sen çeneni kapatana kadar başında beklerim." Jisung ofladı.

"Tamam ya, çok gıcıksın." Chan ona ufak bir gülümseme sunup diğer kolilere yardımcı olmak adına evden ayrıldı, Jisung da kısa bir dinlenmenin ardından onlara yardıma gitmişti.

Felix'in yanından geçerken belini tutup kendine çekmiş, onu da biraz kendisiyle sürükleyip sonra geri bırakmıştı. Felix böyle şeylere alışık olduğu için arkasından küfredip üstelemeden Hyunjin ile konuşmaya döndü.

*~*

Minho bilekleri çözüldükten sonra odadan adeta koşarak çıkan adamlara bakarken göz devirdi.

Sanki onlara zarar verecekti, parmağını kıpırdatacak hali bile yoktu ama yine de ondan böylesine korkuyorlardı.

Güzel bir histi, ipler elindeymiş gibi hissettiriyordu.

Jisung'un geldiğini düşünerek ayaklarını sallarken kapı açıldı ve elinde ufak bir hediyeyle Chan girdi içeri.

"Selam." Minho ona gülümsedi.

"Selam, Jisung gelmedi mi?"

"Biliyorsun ki sınavı yakın, ondan gelmedi o. Jisung yerine ben varım olmaz mı?" olmaz tabi yarram

"Oluur." Chan da gülümseyip elindekini ona uzatınca Minho kaşlarını çattı. "Bu ne? Rengi çok hoş."

"Pamuk şeker, Jisung senin için almamı söyledi." Chan önünde diz çöktükten sonra paketi yavaşça açtı ve bir parça koparıp Minho'ya uzattı. "Yapış yapış, ayrıca ağzında eriyecek."

"Bunu hatırlıyorum sanırım." Minho onun yardımıyla ufak bir parça yedikten sonra bir anda duraksayıp kocaman açtığı gözleriyle Chan'a döndü. "Wow, hoşuma gitti. Tadı da çok şekermiş~"

"Şeker çünkü bu, kendin mi yemek istersin yardımcı olayım mı?" Minho elini ona uzattı.

"Ben yerim." Chan ona pamuk şekeri verdiğinde Minho bir süre elindekini incelemiş, sonra ısırarak bir parça koparmıştı.

"Her yerini mahvedeceksin." Chan bunu söylerken kıkırdayınca Minho da güldü.

"Bir şey olmaz." ikisi de Minho elindekini bitirene kadar pek konuşmadılar, sonunda Minho elindeki çubuğu dişleri arasında ezmeye başladığında Chan gülerek cebinden bir ıslak mendil çıkarmıştı.

"Ver çubuğu atalım, yüzünü de silelim." Minho çubuğu ona verdi.

"Teşekkür ederim, oysa benden hoşlanmadığını sanmıştım." Chan onun önünde diz çöktü tekrar, şimdi elinde açık bir ıslak mendil vardı.

"Ellerini ver." Minho onun dediğini yaptı ve ellerini silmesini izledi, Chan sonradan onun yüzünü de silmişti. "Küçük ve tatlı bir bebek gibisin gerçekten, ayrıca neden seni sevmeyeyim ki?"

"Çok sessizdin, o yüzden sevmiyor olabileceğini düşündüm."

"Jisung ve Felix yüzünden o, sinirlerimi bozuyorlar. Jisung ile nasıl gidiyor bu arada?" Minho bakışlarını ellerine indirdi, Chan bu sefer yanına oturmuştu.

"Hala konuşuyoruz sürekli, onu görmek ve yanında olmak beni rahat hissettiriyor. Hyung, bir şey sormak istiyorum." Chan merakla onun omzunu okşadı. "Birine karşı hissettiklerinin sebebinin ne olduğundan nasıl emin olabilirsin?" Chan kaşlarını çattı.

"Nasıl yani?"

"Yani mesela o kişiyi seviyor musun, takıntılı mısın veya sadece duygusal boşluktan dolayı mı o kişiye ihtiyaç duyuyorsun, bunları nasıl ayırt edebilirsin?"

"Kime karşı öyle hissettiğini düşünüyorsun?" Minho cevap vermeden önce bacaklarını kendine çekti ve giydiği tişörtün açık bıraktığı kollarını bacaklarına doladı.

"Jisung'a, bilmiyorum... Beni her anlamda rahatlatıyor, onunlayken olumsuz hislerime erişemiyorum. Jisung ileyken tek korkum ondan ayrılmak oluyor, diğer her şeyi unutuyorum. Ben... Sekiz yıldır hiç gülmüyordum, Jisung beni geldiği dakikada gülümsetmeyi başardı. Sence bu... Bu kötü amaçla oluşmuş hisler mi yoksa onu seviyor muyum? Ya bu sevgi arkadaşlık boyutunda mı?" Chan nazikçe ona sarıldı.

"Jisung'layken hissettiklerin bizimleyken hissettiklerinle aynı mı? Mesela Felix sana sarıldığında ne hissediyorsun?"

"Felix'e sarılınca sıcacık hissediyorum, bana elindeki tüm sevgiyi vermeye çalışıyormuş gibi."

"Ya Jisung'a?" Minho yüzünü de bacaklarına gömdü.

"Kalbim hızlanıyor, nefesim kesiliyor ama sonra kokusunu almak ister gibi geri geliyor. Hyung, Jisung'a sarılmak bile bana bulutların üstündeki özgürlüğe kavuşmuşum gibi hissettiriyor." Chan iç çekti.

"Sen feci tutulmuşsun be Minho..."

"Deme öyle, ağlarım."

"Ağlama yok, gerçi herkes sevdiği kişiye karşı farklı şekilde belirtiler gösterir ve belki de bunlar sadece Jisung'a ihtiyaç duyduğunu düşündüğün veya onunla rahat hissettiğin içindir, belki de rahat olduğun hissi sana yabancı geliyordur."

"Olabilir, kafam çok karışık." Chan onun saçlarını karıştırdı.

"Olmasın, birlikte biraz dolaşmak ister misin? Bahçeye çıkma izniniz olması gerek."

"Benim sadece arka bahçeye çıkma iznim var, oraya gidebiliriz." Chan onu ellerinden tutarak kaldırdı ve yürümesine yardımcı olmak adına tek kolunu beline sardı.

"Ayakların falan acırsa söyle, seni taşıyarak getiririm gerekirse." Minho kıkırdadı.

"O zaman yorulmuş gibi yapsam iyi olacak."

"Seni taşımamı mı istiyorsun?"

"Bu kasları boşuna yapmış olamazsın." Minho onun kolunu hafifçe sıkınca Chan gülerek onun saçlarını karıştırdı.

"Jisung'un sana neden bu kadar meraklı olduğu belli, küçük bir kedi gibisin." Minho ona dil uzattı.

"Bana sadece Jisung kedi diyebilir."

"Sahiplenmiş de..."

"O beni sahiplendi bence, ama itirazım olduğunu söyleyemem."

"İkiniz de birbirinizi bulmuşsunuz gerçekten, dikkat et." Minho önündeki taşa basmamak adına iki ayağını da kaldırınca bütün ağırlığı Chan'a kalmıştı. "Uçmaya mı çalışıyorsun?"

"Hayır yürüyorum hala, bak." Minho ayaklarını yürüyormuş gibi hareket ettirdi fakat yere değdirmedi. "Ya hadisene! Ayaklarım bozuldu." Chan göz devirse de bu halleri tatlı geldiği için istemsizce gülmüş, onunla yürümeye başlamıştı.

Voices\ MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin