|34|

802 63 16
                                    







Kuru yaprakların içlerine dolan yağmur damlaları, ağırlığa dayanamayıp yol üzerindeki mini mini çukurlara düşüyorlardı. Şu filmlerde gördüğümüz, parlak sarı botlarıyla suda zıplayıp duran çocuklara göre bir geceydi.

Havanın soğuğu insanın derisine işliyor, üfürdüğü şeyi uyuşturup katılaştırıyordu. Dışarıdaki evsizlere samimi dualar edecek kadar çok üşüyordum.

Yine de gece, tüm acımasızlığının yanında bir güzellik saklıyordu. Adlandıramadığım, sadece hafifçe sezebildiğim bir tanıdıklık hissediyordum. Bu çıplak dallarda, ıslak kaldırımlarda, buğulu reklam panolarında ve cılız sokak lambalarında hoşuma giden bir şeyler vardı.

Uzaktan baksanız melankolik gelecek bir gerçeğe süslü anlamlar yüklemek, sıklıkla yaptığım bir şey değildi. Belki de çoktan ölmüş bir hayalperestin düşünceleri ruhuma dokunuyordu, emin değildim.

Bir anlığına gerçekten önemli birinin bana musallat olduğunu hayal ettim. Hayaletler rastgele kişilere tutulmazlardı, güçlü bir duygunun buna vesile olduğunu düşledim. Bu sersem halim belli ki yanımda, sessizce durup tıpkı benim gibi açık gökyüzünü seyreden adamı sevmemden kaynaklanıyordu. 

İnsan ne diye severdi? Anlamak için mi, ya da anlaşılmak? Eğer cevap ikisinden biriyse doğru noktada olduğumu sanıyordum. Baktığımız yerlerin hep aynı oluşu benzer hissettiğimize işaret ediyorken, anlaşılmama korkusu yaşamama hiç gerek yoktu. Onunlayken içimden geçen her şeyi söze dökmüyordum.

Büyük bedenindeki hareketlenme beni zihnimden çekip aldı ve dikkatimi oraya yöneltmeme sebep oldu, paltosundaki cepten kalın bir zehir alıp ortasındaki yuvarlağa bastırarak bir 'pat' sesi çıkardı.

''Mentollü içtiğini bilmiyordum?'' dedim sorar gibi.

Keyifli bir nefes alıp bana ulaşmadan önce dumanı eliyle dağıttı. ''Canım çektiğinde içiyorum.''

Daha fazla konuşmayacağını fark edince pantolonumun arkasına sıkıştırdığım anahtarlığa uzandım. Metal tutacağını işaret parmağıma takıp havada sallanmasını sağladım. ''Buraya tekrar gelelim, olur mu?'' diye rica ettim. Eskitme boyasıyla renklendirilmiş bir plak anahtarlığın ucunda asılıydı, dükkândan çıkacağımızda bana Daron Amca hediye etmişti.

''Elbette.'' dedi Fasih. Sonra özür diler bir tonla devam etti. ''Seni akşama kadar tutmayacaktım aslında ama ikimiz de zamanı unuttuk.''

'Umursamıyorum' anlamına gelen bir baş hareketi yaptım. Önemli olan Garip Adam'la keyifli vakit geçirebilmemdi, yarın erken kalkıp işe gidecek olmam canımı sıkmıyordu.

Buharlı bir soluk verdim ve kollarımı vücuduma sardım. Fasih'in bakışlarını üzerimde hissettiğim için ona döndüm fakat bakışlarımız buluşmadan önce yarısına geldiği sigarayı yere attı. Kırmızı ateşi ayağının ucuyla ezerken kaşlarımı çatıp ne yaptığını çözmeye çalıştım. Yan ağız sırıtarak yere eğildi. ''Hemen kızma sevgilim, bir yerden çöp bulur bulmaz atacağım.'' diyerek sigarayı kaldırdı. Sönmüş zehri sigaralığına koyarken yüzüme yerleşen şapşal gülüşü durdurmaya çalıştım, ne kadar komik gözüktüğümü tahmin edebiliyordum.

''Benim karnım acıktı.'' dedim konuyu değiştirmek için.

''Hamburger yemeğe gidelim mi, yoksa istediğin özel bir yemek var mı?''

Ajtó |boyxboy|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin