|19|

1.1K 98 32
                                    











Küçük Ay olarak da bilinen, batı inanışlarındaki Roma arınma Tanrıçası Februus'dan adını alan Şubat ayının ilk haftasıydı.

Karın dört gözle beklendiği, güneşli günlerinse saklandığı yerden nadiren çıktığı bu zamanda hava inanılmaz soğuktu. Temiz toprağa ev sahipliği yapan orman için derece farkı yadsınamaz derecede fazlaydı, yine de kafa dinlenecek ve doğayla bütünleşilecek uygun yerlerden de biriydi.

Dördüncü üyelerini bulmaya çalışan ikili, sisle birlikte kahve renklerine eklenen koyuluk ve yürüdükleri mesafenin belirsizliği yüzünden zor anlar yaşıyordu.

Bora'nın kayboluşundan hemen sonra piknik eşyaları hızlıca toplanmış, Fasih'le Eray onu bulma görevini üstlenerek eşyaları arabaya geri götürmesi için Onat'ı göndermişlerdi. Sisin zamansız artışı her yerde mevcuttu, büyük olasılıkla Onat'da orman yolunda kaybolmuş vaziyetteydi.

''Endişeli görünmüyorsun.'' dedi sarışın, yanında yürüyen adamın sakin adımlarından anladığı üzere.

Daha iyi bir görüş için kısılmış yeşiller kısa genç adamı buldu. ''Evet, değilim.'' dedi kalın sesiyle.

''Onat telaşa kapılıp kendini tehlikeye atacak biri değil. Muhtemelen ya olduğu yerde bekliyor ya da doğru yol için ipuçları arıyordur.'' diye açıkladı Fasih, buranın kontrollü bir doğa parkı olduğunu biliyordu. Kaybolan kişiler elinde sonunda bulunmak zorundaydı.

Eray iç çekerek karşılık verdi. Keşke siyah saçlı gencin durumu da Onat'ın ki kadar iç açıcı olsaydı. Bir şey de diyemiyordu çünkü teknik olarak hepsi onun suçuydu, Bora'ya sırtını asla dönmemeliydi.

Fakat o; düşen Akçaağaç yaprağını yakalayıp kendisine uzatmamış, 'Artık kalbiniz bana ait sayın serseri.' diyerek şapşalca, kocaman gülümsemiş olmasaydı ondan birkaç adım uzaklaşmaz ve göz göre göre Bora'yı kaybetmezdi.

Üst üste iç çekerek botları altındaki aptal yaprakları ezdi Eray. Bora mangal olayını ballandıra ballandıra anlatıp gelmesini istediği ilk an reddetmeliydi onu, ne hep övdüğü Onat'ı, ne de Onat'ın yanında adı eksilmeyen iş adamını tanıyordu.

Gerçi Bora'yla da bir haftadır arkadaşlardı ama tanışıklıkları daha öncelere tekabül ediyordu. O sıra bilinci pek yerinde olmasa da Bora, Eray'a hala iyi niyetli insanların var olduğunu kanıtlamıştı.

Eray farklı görüntüsü yüzünden yaşadığı ve çalıştığı yerde sürekli hor görülüyor, bazı kimselerin göz zevkine uymadığı için kavgalara karışıyordu. İnsanlar kendilerine benzemeyeni dışlamaya meyilliydi, oysa doğuştan platin sarısı saçlara ve sert bir yüze sahip olmak onun suçu değildi.

Geceleri eve döndüğü için sokaktaki serserilerin sözlü tacizlerine maruz kalıyordu, konuşmadan sıyrılmaya çalıştığında da gitmesine izin vermiyorlardı. Şu ana kadar hiçbir kavgayı kendi iradesi ve isteğiyle başlatmamıştı.

Karşılık vermek artık onu yoruyordu. Bu yüzden direnmeyi bırakmış, darbeleri olduğu gibi kabul etmekte karar kılmıştı, sonuç olarak fazlasıyla dayak yiyordu. Vücudu çocukluğunda babasının zoruyla aldığı boks eğitimleri ve diyetler sayesinde çok dirençli ve dayanıklıydı, aşırı olmadığı sürece yaralanmak sıkıntı değildi.

Ajtó |boyxboy|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin