|6|

3.2K 209 45
                                    


Bulutlar güneşin etrafını dört bir yandan sarmış, ışınların yer küreye gelişini bir nebze engelliyordu. İngiltere'deki her gün gibiydi gökyüzü.

Gri, soğuk ve sıkılmış.

Yine de, kapalı hava bile içimdeki heyecan rüzgarlarını engelleyemiyordu.

Bağdaş kurduğum yatağımda, elimi ısıtırken ara ara yudumladığım 'Vahşi Çilek' çayımla Bora'nın bir heves açıp karıştırmaya başladığı dolabımı seyretmekteydim.

Bu bitki çaylarına daha ılımlı ve kulağa hoş gelen isimler konulması gerektiğini düşünüyordum. Mesela 'Vahşi Çilek' yerine 'Çilekli Tatlı' olabilirdi. 'Menekşe Bahçesi', 'Vanilya Kokusu' veya 'Elmalı Turta' söylemesi bile ağıza tat veren adlardı.

Aklımdan geçen şeyler iştahımı arttırdığından oyuncu bir tavırla çayımı höpürdettim. Neşeli halim Bora'yı çabuk etkiliyordu, birtakım tişörtlerimi keyifle incelemesinden bunu anlıyordum.

Yarın garip adamla buluşacağım gündü. Bir hafta göz açıp kapayıncaya kadar bitmişti ve arkadaşıma ondan bahsettiğimden beri yemek planı için en az benim kadar sabırsızdı.

''Biliyor musun, dostum?'' dedi iki çift pantolonumu yanıma, yatağın kenarına doğru fırlatırken. ''Ellerimde büyümüşsün de buluşmaya çıkıyormuşsun gibi hissediyorum.''

Sözlerine kısaca güldüm. Otome oyunlarından başını kaldırıp kendine gerçek bir sevgili yaptığı zaman ben de böyle hissedecektim muhtemelen.

Hayat devam ediyordu ve insan ömrü, tüm zamanı oyun oynayarak geçirebileceğin kadar uzun değildi. Kişi iyi ki sevmişim, iyi ki o sınava girmişim, iyi ki onunla tanışmışım diyeceği şeyler yaşamalıydı. Bunun yolu da iletişimden geçiyordu, düzme internet ilişkilerinden değil.

Tabi internet arkadaşlığına çok lafım yoktu, benim de konuşmayı sevdiğim yabancı arkadaşlarım vardı. Yalnızca Bora'nın da kendi yaşanmışlıklarıyla deneyip kazanmasını, sevmenin ve sevilmenin ne demek olduğunu öğrenmesini istiyordum. Bilinçlenmek onu olgunlaştıracaktı ve bahsettiğim tecrübeleri Otome'lerden elde edemezdi.

Zihnimdeki fikirlerin gölgesinde, Bora'nın çizgifilm kanallarından duyduğu reklamlardan birini mırıldandığını duydum. Biz Türkler reklam ezberlemeyi severdik, milletim hakkında övündüğüm özelliklerdendi bu.

''CicioBella hasta olmuş ağlıyor. Aaa yanakları kızarmış, belki ateşi vardır.''

''Eveet, oğlumun ateşi var.'' dedim ona katılarak. ''Şurubunu mu içirsen?''

''Ballı süt, vitamin, şurup... Evet, şurup!'' Saydığı hayali kaplardan birini eline aldı ve büktüğü kolundaki bebeğe içirdi. Sonra yüzünü yanlış bir şey olmuş gibi buruşturdu. ''A-ah. İğne de yapmalıyız.'' Parmaklarını elinde bir şey tutarmış gibi hareket ettirdi ve hayali iğneyi bebeğe vurdu.

''Bak iyileşti!'' dedim kıkırdamamak için dudaklarımı kemirerek. ''Geçmiş olsun CicioBella.''

Güçlü kahkahalarımız odamın duvarlarına çarptı. Dünyadaki herkes iyi bir arkadaşa sahip olmanın zevkini tatmalıydı bence.

''Bak.'' dedi Bora sonunda gülmeyi bıraktığında, yatağımın üstüne paçavra gibi attığı kıyafetlerimi gösterdi. ''Sana bir iki kıyafet seçtim giymen için. Onlardan beğendiğini kenara kaldır.''

Sıkı sıkı tuttuğum bardağı yatağımın kenarındaki komodine bıraktım ve kıyafetlere dikkat kesildim. Geniş paça bol kot pantolonumla siyah kısa kollu tişörtümü ayırdım, yataktaki gömlek birikintisinden de beyaz şık gömleğimi aldım ve hepsini düzgünce katlayarak yastığımın üstüne koydum. Bora kabarık siyah saçlarını karıştırdı ve hm'ladı. ''Fena değil aslında, biraz klasik ama gösterişli olmayan şeyler seçmişsin. Bence oldu bu iş.''

Ajtó |boyxboy|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin