|40|

755 44 16
                                    










''Bu koşuşma hiç mi durmaz? Aşık olsam, kimse duymaz.''

Elimin altındaki yumuşak tutamları okşadım melodiye devam ederken. ''Bu çölde senden başka gül açmaz, gül açmaz... Neden bana aşk şarkısı yazan çıkmaz, yazan çıkmaz?''

''Onat Abi.''

Çenemin altındaki küçük kafa kıpırdanınca başımı üzerinden çektim. Kocaman, ablamınkilerin aynısı parlak gözlerin içine doğru baktım. ''Neden sana kimse şarkı yapmıyor?''

Sıcacık bir tebessüm oluştu yüzümde.

Fasih henüz böyle bir jest yapmamıştı fakat onun dışında benim için yeterince için uğraşmıştı. Sevgili olmadan önceki çabaları ve şu anda da devam eden ince davranışları benim için yeterliydi. Düşüncelerimin gölgesinde ''Bilmiyorum.'' dedim.

Kollarımdaki çocuk dudaklarını öne büzdü, ne söyleyeceğini merak ederek onu kucağımda döndürdüm. Yüz yüze geldiğimizde birbirine girmiş düz saçlarını geriye taradım.

''Ama senin sesin güzel ki!''

Bu, hayatımda aldığım en tatlı itiraf olabilirdi.

''Ben- Ben-'' diye kekeledi ve araya bir nefes sıkıştırarak devam etti. ''Ben sana şarkı yaparım.''

''Yerim seni ben!'' deyip sıkı sıkı sardım bedenini. ''Benim tosun paşam dünyanın en güzel kalbine sahip.''

Ablam gibi hayvansı bir kadının oğlu olarak, birbirlerine hiç benzemiyorlardı. Ezgi, daha çok yumuşak huylu babasına çekmişti. O küçük kalbiyle beni de herkes gibi sevgiye boğuyordu.

Mutfak tarafından ikimizi de yerinden sıçratan bir gürültü geldiğinde gözlerimi saniyelik kapatarak sabır diledim. Yerimden kalkarak Ezgi'yi yavaşça koltuğa oturttum. ''Sen burada dur. Ben bir kardeşine bakıp geleceğim.''

''Beste iyi misin?!'' Ezgi'yi ardımda bırakıp içeriye koşturdum. Beste, ikizinin aksine, hiperaktivitesi yüzünden bizi yoran bir çocuktu.

Mutfakta karşılaştığım görüntü beklediğim kadar kötü olmadığı için bir şükür nefesi verdim. Önceden masanın üzerinde olan meyve tabağı tepetaklak bir şekilde yerde duruyordu, kabın içindeki ayva ve mandalinalar ise parkede yuvarlanıyorlardı. Bunu nasıl başarmıştı bilmiyorum, boyu ucu ucuna masaya yetişiyordu.

''Dur Beste, sakın koşma!'' dedim bana doğru yöneldiğini görünce. Çömelip gözlerini kırpıştıran kızın kolundan nazikçe tuttum ve dikkatlice kendi tarafıma çektim. Her ne kadar tabak sağlam görünse de belki kenarı çatlamış ve birkaç parça saçılmış olabilirdi.

''Kardeşinin yanına gidip ben işimi bitirene kadar orada beklemeni istiyorum prenses, anlaşıldı mı?'' Beste ciddiyetimi dikkate alarak başını salladı, lüle lüle saçları hareketiyle sallanmıştı.

O paytak adımlarıyla salona giderken ben de ellerimi belime koydum, çabucak bir hasar tespiti yapıp elektrikli süpürgeyi çıkarmak için yüklüğe ilerledim.

Dağınıklığı toplayıp olası tehlikeyi sıfıra indirdikten sonra ikizlerin yanına döndüm. Evin neden bu kadar durulduğunu da aynı saniye anlamış oldum. Salon minderleri kısa bacaklı masanın yanına dizilmiş, Ezgi üşümesin diye getirdiğim battaniye minderlerin üzerine örtülmüştü. Bu kalemsi yapıya parmak ucumda yanaştım ve Beste'nin oynadığı oyuna aniden dahil olmayı amaçlayarak battaniyenin ucunu kavradım.

Ajtó |boyxboy|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin