|11|

2.2K 151 64
                                    









Bana göre para, insanın ihtiyaçlarını ve birinci derece lüksünü karşılayacak kadar var olmalıydı. Yanlış anlaşılma olmasın; ihtiyaçtan kastım yeme, içme, barınma ve kıyafet gibi şeyler. Çok lazım olan (!), almak için evimizi bile satabileceğimiz telefon ya da işe gidip gelmek için kullanacağımız arabadan bahsetmiyorum.

Diğer taraftan birinci derece lüksü açıklamam gerekseydi, bu istediğimiz zaman, istediğimiz yerde dolaşabilme hakkı olurdu. Otomatın birinden çıkardığımız çikolata, kurşun kalem parmağımızı acıtıyor diye aldığımız uçlu kalem, dışarıda yenen çiğ köfte ve evde ısınmamızı sağlayan kombi-doğalgaz bir lükstü. Birinci dereceden bir lüks.

Zenginlerin kullandığı uçaklar, özel jetler, jakuzili banyolar veya son model araçlar ise hep üçüncü dereceden lükslerdi. En son çıkan İphone telefon da tıpkı Bodrum'da satın alma hayalleri kurduğumuz yazlık gibi ikinci derece lükstü.

Bu zamanın insanları kendilerini öyle sınırlandırmış, öyle koşullandırmışlardı ki zaten sahip oldukları şeylerin birer lüks olduğunun farkına varmıyorlardı.

Ve yine farkına varmazlardıki; saydığım şeylerin biraz üstünü çizersem, elimizde olmadığında hiçbir şey kaybetmediğimiz bu lükslere gram ihtiyacımız yoktu.

Haberleşme için herhangi bir telefon yeterliydi. İşe gitmek için toplu taşıma ya da bisiklet, keyifli vakit için aileyle çıkılan piknik yeterliydi. Film izlemek için wifi, ucuz kulaklık ve ufak bir ekran yeterliydi.

Ne mutlu banaydı, çünkü bunları çoktan aşmıştım ben artık. Hatta orta halli, yirmili yaşlarda ve 'ergenliktençıktımçıkacağım' biri olmama rağmen, sabretmek ya da biriktirip almak istediğim şeyler azalmıştı. Hayatta merak ettiğim şeyler bile kısıtlanmıştı.

Yine de tam şuanda en çok merak ettiğim şey şuydu; bu adam toplumun, içinde nesillerce çırpınıp durduğu zinciri kırmayı, her biri bir sonrakini sisteme katan çarkların dışına çıkmayı nasıl başarmıştı böyle?

İnsanlar elde ettikçe arsızlaşır, arsızlaştıkça elde etmek isterlerdi. Peki Fasih nasıl oluyordu da yeterince şeye sahip olmasına rağmen azla yetinmeyi başarabilmişti?

Kafalar karıştı, değil mi?

Benim de zihnimi meşgul eden bu soruyu, uyandıktan sonra Fasih'le yaptığımız konuşmada kendime sormaya başlamıştım.

Tabi o kısma gelmeden önce yaşananları açıklayayım: Kendime gelmem için yıkanmamı önermiş, ben ise ondan çekindiğim için evde yıkanacağımı söylemiştim. Reddedişim üzerine beni fazla uğraştırmamış, elimi yüzümü yıkayabilmem için banyonun yerini tarif etmişti. Banyosu antrenin ucunda, soldaydı. Ferah evini inceleye inceleye giderken bir şeylerin birbirini tutmadığı hissine kapılmıştım.

Yığınla parası olmasına rağmen neden böyle bir yerde yaşıyordu?

Evi büyük ve rahattı. Antrede sekiz biblo saymıştım, birkaç hediye tablo asılmıştı, kaliteli halı ve perdeleri güzeldi, geniş yatak ve koltukları vardı... Ama işte hepsi bu kadardı.

Beyaz ve temiz banyosuna varıp kendime su vurduğum sırada gözüme çarpan Eyüp Sabri Tuncer duş jeli ve aynı marka sabun, beni gerçekten şaşırtmıştı. Banyoyla biten işimden sonra kapıdan şöyle bir göz attığım salonun sadeliği de beni dumura uğratmıştı.

Ajtó |boyxboy|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin