Issız ormanı saran aydınlığa çevirdi tekrar bakışlarını.Her adım attığında bedeni onu tüketen bir korkuya ev sahipliği yapıyor ve etrafı gitgide biraz daha karanlığa hapsoluyordu sanki.Elleri yaşadıklarından olsa gerek titrerken tüm bedeni de ona eşlik etmeye devam ediyordu.
Önünde bir anda beliren sarmaşıklarla bir iki adım geriye doğru sendeledi.İçinden ayrılan dallar ona doğru hareketlendiğinde sanki bütün vücudu uyuşmuş gibi öylece hareketsizce durmaya devam ediyordu. Bağırmak istedi, ya da hızlıca buradan uzaklaşmak.Ama bunun aksine beline dolanan otlara izin vermiş ve o da hızla onu bilmediği bir yere sürüklemeye başlamıştı bile.
Gözlerini araladığında etrafa bakındı kısa bir süre.Geldiği ormanın aksine burası midesini bulandırdı.Korkuyla bir çığlık koyverdiğinde sesi büyük bir gürültüye sebep olmuş, ama bir kuşun kanat seslerini bile duyamayacağı kadar ıssız olduğunu bir daha kanıtlamasından başka birşeye de yaramamıştı.Çıkan en ufak bir rüzgar sesi bile yoktu burada.
Burnuna gelen kokuyla tekrar midesi bulandı.Çürümüş bedenlere ait bir mezar gibi kokuyordu burası.Bulunduğu yer ölüm kokuyordu sanki.Ağaçlar kurumuş,yerdeki otlar sanki susuz kalmışcasına sararmaya yüz tutmuştu.Arkasına baktığında beyaz bir saydamlık dışında hiçbirşey de göremedi.Neredeydi böyle.Hiç şüphesiz koca bir kabusun içine düştüğünden emindi.
Tedirgin adımlarla etrafta dolaşmaya başladığında,korkusunu arttırmaktan başka bir eğleme sebep olmamıştı bu yaptığı.Ölülerin diyarına geçtiğini düşündü okuduğu efsanelerdeki gibi.Ama oranın aksine ölen sadece bu ormandı.
Biraz daha ilerlediğinde gördükleri onu bir boşluğa daha sürükledi.Koskocaman alana baktı uzunca bir süre.Ne tepki vereceğini şaşıran bakışlarla önünde uzanan belki de binlerce lavinia, asla göremeyeceği bir manzara sunuyordu ona.Ellerini çiçeğin yapraklarında gezdirdi.Sadece bir tanesine sahip olsa da ilk defa görüyormuş gibiydi onun için.
Aklına gelen belli belirsiz hatıralarla gözlerinden akmakta olan yaşlara engel olamadı.Dizleri üzerine düşerken,artık susturmak zorunda kalmadığı haykırışları bu ölü ormanda yankılarını ona ulaştırırken, iç çekişleri elleri arasında kaybolmuştu çoktan.Avuçlarını yasladığı toprağa düşen gözyaşları hala usulca yanağından akarken,gelen seslerle ağlamaktan buğulanmış gözlerini araladı.
Buraya nasıl geldiğini unutmuştu.Ya da duyduğu korkuyu.Kulağına dolan melodiler onu ayağa kaldırırken gözlerini parmaklarının yardımıyla kuruladı.Etrafındaki her bir çiçek beyaza bürünmeye başlamış ve orta da daha önce görmediğine emin olduğu ağaca doğru ahenkle ilerliyordu.Gerisinde bıraktığı onca ağaca inat bu çok daha görkemli olmasının yanı sıra yaşamasının mucize sayılacağı kadar ölü görünüyordu Bianca'ya göre.
Beyazlığın ulaşmasıyla belki de bir dakikadan az bir sürede solan dalları izledi üzgünce.Bu ormanın canlılığına tek kanıt olan onca çiçeğin kuruyan yapraklarına değdi tekrar bakışları.Düşüncelerinden bağımsız ilerleyen adımlarla kendini o ağacın yanında bulurken, gördükleri sanki onu uyarırcasına sarsıldı.
Gözlerini aralayıp,gecenin karanlığında kaybolduğunda yaşadıkları düştü zihnine.Ne yani dedi içinden bunca şey sadece bir kabustan mı ibaretti ? En son gözünde canlanan anıyla yataktan doğrulurken hızla pencereye gidip,perdeyi sabırsızca aradı.Hala bıraktığı gibiydi işte orman.Ne sanıyordu ki ! Korkuyla inip kalkan göğsüne yasladı elini." O ağaç " dedi.Sonra bir süre duraksadı.Gördüğü rüya şüphesiz çok kötü bir kabus olmalıydı.
Yoksa bir ağaç ağlar mıydı ki ? Ya da onun kalbini yoracak kadar üzülmesine sebep olması sadece deli saçmasından ibaret olmalıydı.
~ ~ ~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĞLAYAN AĞAÇ
Fantasy_ Kimsin sen ? Sesindeki meydan okumanın aksine içi titriyordu.Ama bunu karşı tarafa belli etmek eğer bir şansı varsa da hepsini yok ederdi.Eli eteğinin altına giderken , bacağına sabitlediği bıçağını kavrayarak gizlemeye devam etti. _ Asıl benim o...