Neyi olduğunu sordular ya da nasıl olduğunu.Belki bunlara vereceği onlarca cevabı vardı.Yardım etmeleri için yapacağı birçok haykırış.İşte bunların hepsi için daha da çok ağladı Bianca.Karşısında yüzlerini gördüğü herkes oysaki en yakınlarıydı.Ama sanki şimdi hepsi birer yabancı gibi hissettiriyordu.Onu anlamazlardı.Anlatsa inanmazlar.
Sonra annesinin sesi doldu kulaklarına.
_ Bianca ne olur kendine gel.Hepsi geçti tatlım.Bak buradayım.
Sonra sarıldı ona.Hala titremeye devam eden bedenini kendine yasladı.
_ Rose çabuk bir şifacı çağır.
Lord Albert girdi ardından söze.
_ Madam eğer izin verirseniz şatoya kadar taşıyabilirim.Yürüyemeyecek gibi duruyor.
_ Bainca '' dedi annesi." Şatoya gidelim.Herşey iyi olacak.
Sustu herkes.Tek duyulan şey onun kesilmeyen hıçkırıklarıydı.Tenine değen dokunuşla irkilirken, lord Albert'ın sesini duydu.Ona sesleniyordu.Ona dokunma cüretini gösteriyor.
Sonra bütün gücüyle bir çığlık attı.Annesinden ayırdığı bedenini biraz daha arkasındaki ağaca yasladı.Delirmiş gibiydi.Sanki nöbet geçiren bir hasta gibi.Anlamıyorlardı onu.Buradan ayrılması mümkün değildi.Harold onu tekrar alana kadar bir adım dahi uzaklaşamazdı buradan.
O geceyi hatırladı.Harold'ın kalbinin üzerinden akan kanlar geldi gözünün önüne.Onun iyileşmesi bile zaman alırken, şimdi aldığı onca yara yaşamasına izin verir miydi ?Canavar hala oradaydı üstelik.Hala gitmemişti.Öldürürdü onları.Hemde hiç acımadan.
Günler geçti.Bianca hala oturduğu o yerden asla ayrılmadı.Etrafını saran kalabalık onu ne kadar ısrarla götürmeye çalışsa da hiçbiri başarıya ulaşamadı.Haftalar geçti sonra.Annesi artık bu duruma dayanamazken, yaptığı her zorlama Bainca'yı daha da kötü bir hale getirdi.
Herkes kabullenmişti.Herkes sadece onun için dua ediyor ve delirdiğini fısıldıyordu birbirine.Bainca ise artık günden güne korumaya çalıştığı umudunu kaybediyor.Bu da onu daha da çekilmez bir hale getiriyordu.Annesinin zoruyla yediği birkaç lokma oldukça vücudunu zayıflatmış, yüzündeki solgunluk her geçen gün biraz daha artmıştı.
Ama bir gece , yaslandığı o ağaçtan ayrıldı.Arkasında uykuya dalmış annesi ve hala nöbet tutmaya devam eden adamları kalmıştı.Sessizce uzaklaşırken, kimse de onu farketmedi.Kimse onun gideceğini tahmin dahi edemezdi.
Yürüdü bir süre.Ormanın biraz daha içine girip, sesinin duyulmayacağı bir yere geldiğinde oldukça yorulmuş ve güçsüzleşen vücudu sendelemeye başlamıştı.Bedenini toprağın üzerine bıraktı yavaşça.Ayakta duracak hali bile kalmamıştı.
Sonra sesini Harold'a duyurabilmeyi umarak adını tekrarladı defalarca.Bağırmadı ya da artık kesilen hıçkırıkları, akan gözyaşları geriye gelmeye çalışmadı.Sadece sallanan bedenini kollarının arasına alırken, tek yaptığı bilinçsizce aynı kelimeleri tekrarlamaktan başka birşey değildi.En derinlerde hissettiği duyguya bir isim verecek olsa, şüphesiz ki bu içinden yükselen " senin yüzünden " ile başlayan birkaç cümlenin getirisi olurdu.Onlara zarar verdiğinin en somut kanıtıydı birkaç gün önceki olanlar ve yüzlere bakamayacak kadar suçlulukla doluydu her bir zerresi.Ama iyi olduklarını duymaya, en önemlisi de gözleriyle doğrulamaya muhtaç hissediyordu.
Bir ses duydu ve zihnindeki tüm düşünceler de bununla birlikte sessizliğe gömüldü.Sanki boş oyukların arasında hareket eden rüzgarın bir uğultusuydu bu.Başka zaman olsa korkardı belki.Zihnine dolan onca ihtimal onu tedirgin etmeye yeter.Ama bu bile onun için umuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĞLAYAN AĞAÇ
Fantasy_ Kimsin sen ? Sesindeki meydan okumanın aksine içi titriyordu.Ama bunu karşı tarafa belli etmek eğer bir şansı varsa da hepsini yok ederdi.Eli eteğinin altına giderken , bacağına sabitlediği bıçağını kavrayarak gizlemeye devam etti. _ Asıl benim o...