14. Bölüm

732 136 17
                                    


"Kulübümüz bu şampiyonada yine birçok sporcu ile derece almak için ter dökecek. Hepinizden beklentimiz önceki turnuvalarda olduğu gibi yine hem kulübümüz hem de kendi bireysel başarınız adına son ana kadar mücadele etmeniz. Siz de iyi biliyorsunuz ki bu turnuvada derece almanız size Dünya Şampiyonası'nda ülkemizi temsil etme yolu açacak. Türkiye Şampiyonası'nda başarılı olmanız birçok sebepten önemli. Size inanıyoruz ve güveniyoruz. Sonuç ne olursa olsun sizlerle gurur duyacağımızı unutmayın."

Tekvando şubesi sorumlusunun yaptığı konuşma tüylerimi diken diken etmişti. Her turnuva öncesi bu tarz konuşmalar yapılırdı. Ve ben her seferinde bu konuşmaları büyük dikkatle dinlerdim. Türkiye Şampiyonası'nın önemi her birimiz için çok büyüktü. Dünya Şampiyonası'nda Türkiye adına yarışmak için buradan derece ile dönmemiz gerekiyordu. Bosna'da elde edemediğim başarı beni hırslandırmıştı. Türkiye ve Dünya Şampiyonası'ndan iyi bir derece elde etmek için kendime söz vermiştim.

"Şu an maça çıkmayı çok isterdim. Motivasyonum tavan yaptı," diyen Ahsen'i başımla onayladım. Turnuva yarın başlıyordu. Üç aydan fazladır bu turnuva için çalışıyorduk. Bosna'dan geldiğimizden beri düşündüğüm tek şey buydu diyebilmeyi çok isterdim ancak hayatımın en hareketli ve zor dönemlerinden birini yaşamıştım. Monoton bir hayatım vardı ancak Kerim hayatıma girdiğimden beri kurduğum bütün düzeni yerle bir etmişti.

Sanki bunu yaparsam Kerim'i düşünmeyi bırakacakmışım gibi kafamı iki yana salladım. Şimdi onu düşünmenin ne yeri ne de zamanıydı. Kulüp bugün herkese izin vermişti. Kafamızı dağıtmak adına gerçekten böyle bir güne ihtiyacımız vardı. Ahsen Beykoz'da güzel bir kahvaltıcı keşfettiğini söylemişti. Birkaç bahane sıralayarak reddetmiştim ancak asıl gelmeme sebebimi bildiğinden kahvaltıyı ısmarlamayı teklif etmişti. Kabul edemeyeceğimi söylediğimde benimle tam üç gün boyunca hiç konuşmamıştı. İlk gün kafamı dinlesem de sonraki iki gün bu durumdan rahatsız olup sırf gönlünü yapmak için teklifini kabul etmiştim. Planımızı kimseye söylememiştik çünkü duysa peşimizden gelecek bir sürü insan vardı. Ve bu isimlerin başında Kerim'in de olacağından eminim. Öyle her şeye atlayan bir insan değildi ancak haberi olursa onu da çağırmak uygun düşerdi. Önceden olsa böyle şeyleri umursamazdım ancak şimdi bilerek Ahsen'i susturmuş, kimseye söylememesini istemiştim.

Çünkü Kerim'in haberi olursa gelmemesi için hiçbir şey yapamayabilirdim.

"Kimseyi çağırmamayı istediğinden emin misin?" Ahsen'in yüzünde hoşlanmadığım bir gülüş vardı. Bu anları uzun zamandır beklediğine ve şu an çok keyifli olduğundan emindim. Ona bu keyfi yaşattığım için hiç mutlu değildim. Ve şu da bir gerçekti ki asla böyle bir duruma düşeceğime inanmıyordum.

"İstemiyorum Ahsen, gidebilir miyiz artık?" deyip ona bakmadan kulübün bahçesinde hızlı hızlı yürümeye başladım. Bizimle böreğini paylaşan Kerim'i davet etmemek kalbimde ufak bir vicdan azabına sebep olsa da üzerinde durmayıp aklımın arka taraflarına iteledim.

Uzun yol sonrasında mekana vardığımızda karnımızın daha fazla aç durmasından mutlu olmayacağımız için hemen kahvaltıları söyledik. Hava hafif serindi, omzuma garsonun getirdiği şalı örttükten sonra içimde hissettiğim derin huzurla etrafı izlemeye başladım. Burası İstanbul'un en güzel yerlerinden biri olmalıydı. Önümüzde uzanan muhteşem yeşilliğin ardında masmavi deniz bize göz kırpıyordu. Normalde etrafımdaki şeylere bu kadar dikkat etmezdim ancak buraya ilgisiz kalmak haksızlık olurdu.

"Neden konuşmamak için bu kadar inat ediyorsun?"

Ahsen'in sözleri üzerine ona döndüm. "Neyi konuşacakmışız?" desem de gelecek şeyi tahmin ediyordum. Gerildiğimi hissederken keyfimin bu kadar kısa sürmesine sebep olan Ahsen'e dik dik baktım. Bir dahakine buraya tek başıma gelecektim.

Beni Sen İnandırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin