Morarmış ve şişmiş bir gözle eve giderken istediğim tek şey odama geçip dinlenmekti. Ne kadar sık antrenman yapsam bile yılların verdiği alışkanlık sebebiyle kolay kolay yorulmazdım. Spor yapmak, benim için temel ihtiyaçların en başında gelirdi. Daha iyi hissettirir, güçlendirir, kafamı boşaltmamı sağlardı. Ancak bugün o yorgunluğu tüm zerrelerimde hissediyordum. Kafamda dönüp dolanan o kadar çok şey vardı ki spor yaptıktan sonra hissettiğim o zindelikten çok uzaktım. Aldığım darbe de üzerine tuz biber ekmişti. Hissettiğim her şeyin üzerine uyumak en güzel çözüm gibi gözüküyordu. Uyumak, sorunların, üzüntülerin önüne set çekerdi.
Tabi, eve geldiğimde annem gözümü görüp yaygara koparmış olmasaydı.
"Güz'üm, ne oldu sana? Çok acıyor mu kuzum?"
Kapıdan içeri girdiğimden beri etrafımda dört dönüyordu. Beni bir koltuğa oturtmuş, buzdolabından kendi yaptığı aloe vera jeliyle yanıma gelmişti. Annem tam bir şifacıydı, bitkilerden çok iyi anlardı. Evde bitkiler yetiştirir, onlardan merhemler, bitkisel ilaçlar, çaylar yapardı. Çoğunlukla da bir hastalığımız olduğunda üzerimizde denerdi. Canım sıkılıyor dediğimde bile 'Sana güzel bir bitki çayı yapayım,' deyip çayın içine koyacağı otlardan ve faydalarından bahsederdi. Normalde insanların çok konuşmasından haz etmezdim ancak annemin konuşmasını dinlemek çocukluğumdan beri yapmayı en çok sevdiğim şeydi.
"Bak bu jel soğuk soğuk çok iyi gelecek gözüne. Aloe vera bitkisinden yaptım," deyip eline sıktığı jelden gözüme sürmeye başladı. İlk sürdüğünde soğuk gelse de ferahlığı ile iyi hissettirmişti.
"Geçen gün çok uğraşmıştın bunu yapmak için, demek ki bana kısmetmiş," dedim. Kendimi gülümsemek için zorladım ancak gözümdeki acı buna engel olmuştu. Ciddiyetle gözümün altına jeli sürüyordu. Bitirdikten sonra kapağını kapattı, içeri götürdü. Geri geldiğinde elinde bir yastık ve pike vardı.
"Anne," diye itiraz etsem de beni yerimden kaldırdı. Çekyatı açıp yatak haline getirdi, yastığı ve pikeyi güzelce yerleştirdi. "Haydi, sen dinlen. Ben sana çorba ısıtacağım," deyip konuşmamı beklemeden içeri geçti.
"Kaç yaşına geldim hala hasta yatağı yapmaktan vazgeçmiyorsun. Hem hasta bile değilim, sadece gözüm morardı," diyerek anneme seslensem de hazırladığı yatağa geçtim. Bir süre televizyona bakındıktan sonra kapının açıldığını duyup oturduğum yerden doğruldum. Babam gelmişti. Tedirgin hissediyordum. Gün içerisinde babamla karşılaşmadan geçirdiğim günler oluyordu. Bazen odamdayken onun keyifli sohbetler yaptığını duyup sanki benimle konuşuyormuşçasına gülümserdim.
Yatağıma tekrar geçip oyalanacak bir şeyler aradım. O sırada babam annemle beraber odaya girdi. Bana şöyle bir baktı, kaşlarını çatarak, "Ne oldu sana, kavga mı ettin?" dedi. İnsan ilişkilerinde iyi olmasam bile bu yaşıma dek bir kez bile kavgaya karışmamıştım. Ancak babamın kafasında yaptığım sporun kavga ve dövüşten farkı olmadığı için bunu ona anlatmak zordu.
"Kavga etmedim. Antrenmanda kazara oldu, iyiyim," deyip annemin uzattığı çorbayı aldım. İyi olup olmadığımı sormamıştı ancak istemsizce iyi olduğumu söylemek istemiştim.
Çorbamı alıp odama geçmek istiyordum ancak annemin bakışlarını görüp yerimden kalkmadım. Gözleriyle 'Babanla biraz muhabbet et,' mesajı veriyordu. Annem kendimi bildim bileli babamla aramızda köprü olmaya çalışmış, onunla iyi bir iletişim kurmamızı istemişti. Ancak babamla frekanslarımız hiç tutmamıştı ve onunla ortak bir nokta bulmayı bırakalı çok olmuştu.
"Yaptığın sporun da kavgadan çok farkı yok ki," diyerek ters ters konuşmaya başladı. Gözleri televizyondaydı ancak ilgisinin tamamen bende olduğunun farkındaydım. Bu durum beni korkutuyordu çünkü babamla kendimle alakalı girdiğim her muhabbetten ruhen yenilmiş bir halde çıkıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Sen İnandır
Fiksi RemajaBenim adım Güzide değil. Yıllardır insanlara ısrarla bunu anlatmaya çalışıyorum. Biriyle yeni tanıştığımda kimliğimde yazan, annemin bana verdiği ismi hiçbir zaman söylemem. Adım Güz derim, çünkü öyledir. "Benim adım Güz" dediğimde çok daha iyi hiss...