Bir sürü insanın içinde saçma sapan konuşma yaptığım, babamın gelip herkesin ortasında 'Beni rezil ettin,' diye bağırdığı ve Kerim'in yüzüme bakmadığı korkunç bir kâbustan uyandığımda saat 07.00'dı. Törenin başlamasına daha dört saat vardı ancak boğazımı kurutan, kalbimi sanki bir daha eski haline dönmeyecekmiş gibi atmasına sebep olan bu kâbustan sonra uyumam çok mümkün değildi. Yataktan doğrulduğumda sanki biri beni uykudayken dövmüş gibi hissediyordum. Her yanım ağrıdan kırılıyordu. Ses yapmamaya özen göstererek lavaboya gittiğimdeyse dudağımda çıkan uçuk bugünün korkunç bir şekilde başladığının en belirgin haliydi.
Hâlbuki dün hayatımın en güzel gününü yaşamıştım. Hayal kırıklığına uğramamak adına hayalini dahi kurmadığım bir madalya kazanmış, ülkemi, ailemi ve kendimi gururlandırmıştım. Normal biri olsaydım Kerim'den duyduklarım da dünü iki katı güzelleştirebilirdi. Ancak madalyama bile yeterince sevinemediğim, babama yalan söylediğim için içimin kıvrandığı bir gün haline gelmişti. Kerim'in söylediği son sözler ve bakışları ise aklımdan gitmiyordu. Ona kızamıyordum bile. Kızdığım zamanların üzerinden yıllar geçmiş gibi hissediyordum.
Üzerimde yeterince çaresizlik hissi ve baskı yokmuş gibi en az yüz kişinin olacağı bir salonda konuşma yapacaktım. Birebir konuşmalarda bile yeterince iyi değilken böylesine önemli bir konuşmayı yapabileceğime inancım yoktu.
Madalya maçına tekrar çıkmak bile gözümde daha kolay gözüküyordu.
Babamın bugün erkenden evden çıkıp geç vakte kadar gelmeyeceğini söylemesi dikkat çekmeden kulübe gitmemiz için büyük bir şanstı. Bugün belki de lehime gelişen ilk olaydı. Annem ve ablamla hazırlanıp kulübe giderken kalbimde artan heyecan tüm bedenimi ele geçirmiş gibiydi. Ablamla dün hazırladığımız konuşmayı kısa sürede ezberlemiş ve uyanık kaldığım her dakika kafamda döndürmüştüm. Beynimde yaptığım bütün konuşmalar hüsranla sonuçlanıyordu. Ya ezberlediğim konuşmamı unutuyor ya da hiçbir şey demeden öylece kalıyordum. Kafamdaki tüm konuşmalarda Kerim yoktu ancak geleceğinden adım gibi emindim.
Kulübün kapısından girerken bahçenin normalde olduğundan daha kalabalık olduğunu gördüm. Bu törene sadece madalya kazanan sporcular ve aileleri değil kulüp bünyesinde olan herkes davet edilmişti. Kimseye bir şey demeden ortadan sessizce kaçmayı planlasam da beni gören herkes gülümseyerek tebrik ediyordu. Hatta birkaçı coşkulu bir şekilde bana gelip sarılmış ve duygularını dile getirmişti. Üzerimdeki onca heyecan ve gerilime rağmen insanların tebriklerini almak yüzümü güldürmüştü. Toplum içerisinde herkesin konuştuğu biri olma düşüncesinin her zamanki gibi ağır gelmediğini fark etmiştim.
"Gelmişsin," diyerek bana sıkıca sarılan Ahsen'i şaşkınca karşıladım. Kendimi hafifçe geri çekerken, "Gelmeyeceğimi mi düşündün?" dedim. Emin olmayan bir ifadeyle bana baktı. "Evet, aslında gelmeyeceğine dair kafamda bazı ihtimaller vardı. Sonuçta senden bunu beklerim. Ancak gelmezsen Lale hocanın gazabına da uğrayacağını bildiğin için gelmek zorunda olduğunu biliyordum. Ve," diyerek imalı bir gülüş attı. "Gelmeyenlerin madalyası alınıyormuş diye seni kandırmayı planlıyordum."
Gözlerimi devirdim. "Peki, sence ben buna inanır mıydım Ahsen?" Omuzlarını silkti. "İşin ucunda Dünya Şampiyonluğu birinciliği var, bence inanırdın," dediğinde başımı iki yana sallasam da kafamı biraz olsun da dağıttığı için ona minnettardım. Annemler Ahsen'in ailesi ile konuşurken kulübe girdiğimden beri görmekten hem çok korktuğum hem de görmeyi umduğum kişi için etrafa bakındım.
"İçeride," dediğinde söylediğini anlamamış bir şekilde Ahsen'e baktım. "Kerim diyorum, içeride," dedi. Hiçbir şey demeden etrafıma bakınmaya devam ettim. Ahsen benden muhtemelen bir açıklama bekliyordu ancak üzerime gelmeyecek kadar da beni tanıyordu. Birazdan Kerim'i görecek olmanın heyecanı ile konuşmanın endişesi birleştiğinde bir an nefes alamayacak gibi hissetmiştim. Ahsen'den biraz zaman isteyip bahçede herkesten uzakta bir yere gidip banklardan birine oturdum. Başımı yukarı çevirip bulutsuz gökyüzüne baktığımda mavi rengin aklıma getirdikleri sebebiyle gözlerimi kapattım. Bir süre sadece nefesime odaklanmaya çalışarak sakinleşmeyi denedim. Yaptığım sporda sakin kalmak çok önemliydi ve antrenmanlarda bunun üzerine çalışmalar yapardık. Az da olsa sakinleştiğimi hissettiğimde gözlerimi açtım. Sadece aldığım madalyaya, büyük başarıma odaklanmaya çalıştım. Tekvando bana hep iyi gelmişti, tüm sıkıntılarımdan, üzüntülerimden, buhranlarımdan beni çıkarıp almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beni Sen İnandır
Ficção AdolescenteBenim adım Güzide değil. Yıllardır insanlara ısrarla bunu anlatmaya çalışıyorum. Biriyle yeni tanıştığımda kimliğimde yazan, annemin bana verdiği ismi hiçbir zaman söylemem. Adım Güz derim, çünkü öyledir. "Benim adım Güz" dediğimde çok daha iyi hiss...