23. Bölüm

653 155 42
                                    


Hayatta hiç unutulmayacak anlar vardır. Her saniyesini saat gibi geçirdiğiniz, sizde iz bırakan ve geleceğinize yön verecek anlardır bunlar. Her tekvando maçıma çıkarken hayatımdaki önemli anlarımdan birini yaşıyormuş gibi düşünürdüm. Yaptığım spor beni ben yapan, hayatımın merkezinde yer alan çok önemli bir etkendi ve her maç benim için dönüm noktasıydı. Ve birazdan Dünya Şampiyonası'nda son rakibimle karşılaşacağımı düşünürken bunun da benim tarihimde önemli bir yere yazılacağını biliyordum.

Son maça gelene kadar çok zorlanmıştım ancak hiçbirinde pes etmemiştim. Dünya Şampiyonası'nda tüm sporcular alanlarında en başarılı olanlardı ve onları yenmek için büyük bir güç gerekiyordu. Hepsinin ne kadar kuvvetli olduğunu biliyordum ancak hiçbir zaman onları gözümde büyütmemiştim. Dünyanın en iyi tekvandocusu karşıma geçse de gerçek gücün içimde olduğunu biliyordum ve onu çıkardığım her seferde kazanan ben olmuştum.

Yensem de yenilsem de her maç benim için önemliydi. Kazandığımda hissettiğim motivasyon beni bir adım ileriye götürürdü. Kaybettiğimdeyse kazandığım zamanlardan daha çok çalışmam gerektiğini bilerek devam ederdim. Her yenilgim, pes etmemem ve devam etmem için bana bir ispat niteliğindeydi.

Tekvandoya tutunmak, inandığım şeyler için çalışmak benim için hayata tutunmanın bir tezahürüydü. Babama ve bazen kendime rağmen devam etmiştim. Ve şimdi ilmek ilmek işlediğim o emeklerin karşılığını görme günüydü. Altın madalya kazanacak ve yoluma gururla devam edecektim.

"Bir şey diyeyim mi? Daha önce seni hiç böyle görmemiştim."

O kadar çok motive olmaya odaklanmıştım ki Ahsen'in odada olduğunu unutmuştum. Ona doğru döndüm, şaşırmıştım. "Nasıl görünüyorum ki?" dedim. Omuz silkti ama gülümsüyordu. "Bilmiyorum, seni yıllardır tanıyorum, her maçından önce ziyaret ettim seni. Hatta bunun bizim uğurumuz olduğunu düşünüyorum," deyip yumruğunu uzattı. Hafifçe gülümseyip yumruğumu ona doğru uzattım ve tokuşturduk.

"Bakışların hatta duruşun bile farklı. Hep çok güçlü olduğunu düşünürdüm ama bu kez başka. Bir şey olmuş sana."

İnsanların beni güçlü olarak görmesine hayret ederdim. Annem, ablam ve dedemler bunu hep söylerdi. Onların evlatlarıydım, ve bunu dile getirip beni motive etmeleri çok doğaldı. Ahsen'in söylemesine bile alışamamışken daha beni kısa süredir tanıyan Kerim'den bunu duyduğumda girdiğim şoku hala hatırlıyordum. İçimde çok kırılgan bir insan olduğumu bildiğim için güçlü durmaya çalışsam da, bunu dışarıya yansıtmamaya çalışsam da gerçek benimleydi ve kendimi hep bir ağaca takılıp gökyüzüne kavuşamayan uçurtma gibi hissederdim.

"Farklı gözüktüğümü bilmiyordum. Ancak," dedim davetsiz misafir gibi dudaklarıma konan gülümsemeyi kovmadım. "Kaybettiklerime değil de kazandıklarıma odaklanmaya karar verdim," dedim inançlı bir şekilde Ahsen'e bakarak. Gururla bana baktı, gözlerinden okuyabiliyordum. "İşte benim kızım. Güzide," dediğimde tek kaşımı hafifçe kaldırdım. İşareti almış gibi elini kaldırdı. "Bir kez söylememe izin versen, şurada haber başlığı yapıyorum. Ayrıca," dedi dudaklarında imalı bir gülüş vardı. "Kerim sana Güzide dediğinde hiç rahatsız olmadığını görüyorum. Bunca yıllık arkadaşınım alınıyorum vallahi," Ahsen'in bunu fark etmemesini umuyordum ancak onun gözünden hiçbir şey kaçmayacağını öğrenmiştim.

"Onu da kaç kez uyardım ancak dinlemiyor," İnatla ismimle seslenmesi aklıma gelince gülümsedim. Ahsen bana baktı, kollarını birbirine kavuşturmuştu ancak gülüyordu. "Neyse, şu kısa ömrümde senin ismini de sevdiğini gördüm ölsem de gam yemem. Gerçi," dedi cebinden gümüş madalyasını çıkardı. Ahsen altın madalyayı ufak bir farkla kaçırmıştı. Gümüş madalya Dünya Şampiyonası için inanılmaz önemli ve değerliydi ancak altını kaçırdığı için çok küçük bir burukluk da yaşamıştı.

Beni Sen İnandırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin