20. Bölüm

716 160 30
                                    

Bugün kampın son günüydü. Hangi ara geçtiğini anlamamıştım bile. O kadar yoğun çalışıyorduk ki ne saatlerin ne de günlerin geçtiğini anlayabiliyorduk. Yine de, tüm zorluğuna, yorgunluğuna, psikolojik olarak ayakta kalma savaşına rağmen kampta olduğum için mutluydum. Kemiklerim sızlayana kadar çalışsam da burada olmanın benim için ne kadar büyük bir şans olduğunu biliyordum. Ve Allah'ın da yardımıyla kampı babamın haberi olmasam bitirmiştim. Ve eve dönüyorduk.

Şampiyona bu sene İstanbul'da olacaktı. Bu haberi ilk aldığımızda da sevinmiştik. Ancak babamla olan meseleden sonra maçların İstanbul'da olması benim için çok daha anlamlı olmuştu. Bu benim en büyük şansım olmuştu. Bazen her şeyin bu kadar yolunda gitmesi beni korkutsa da bunu düşünmemeye çalışıyordum. Altın madalyayı kazanmam için sanki her şey ayarlanmış, sadece rakipleri yenmem kalmıştı.

"Bugün kulüpte toplantı varmış. Şampiyonayla alakalı bilgiler verilecekmiş ve tabi," deyip sözünü kestim. "Motivasyon toplantısı yapılacak," dedim. Kulüp böyle şeylere çok önem verir, en küçük turnuvada bile bu tarz toplantılar yapardı.

"Aynı kiloda olmamamız iyi oldu. Finalde seninle karşılaşmak istemezdim."

"Ben de istemezdim," dediğimde koltuğunda yan dönüp bana baktı. "Yenemeyeceğimden değil tabi, sadece neden ikimiz de altın madalya kazanamayalım değil mi?" Yüzümdeki imalı gülümsemeyi saklamadan ona baktım. "Benden daha kıdemli olabilirsin ama bu senin yeneceğini göstermez," dedim sakince. Birkaç saniye düşündü. "Bence bir gün maç yapmalıyız ama kaybeden diğerine bir şey alacak şeklinde," dedi. Söylediği şey aklıma yatmıştı. "Anlaştık," deyip elimi uzattığımda o da sıktı.

"Güzide Çobanyıldızı, Ahsen Şen kulübünüze geldik."

Antrenörün sesiyle ayaklandık. Kulübün bahçesine girdiğimizde özlediğimi fark etmiştim. Hayatımın o kadar çok vakti burada geçiyordu ki kendimi başka yerde düşünemiyordum. Ve şampiyonadan sonra nasıl olup da geri döneceğimi hiç bilmiyordum. Şampiyonadan sonra tekvandoya devam etmem için büyük adımlar atmam gerektiğini hissediyordum ve bu durum beni endişelendiriyordu.

Otobüstekilere ayaküstü veda edip otobüsten indiğimizde Lale hocanın bizi beklediğini gördük. Ahsen önde ben arkada ona doğru yürürken yüzünde gurur dolu bir ifadeyle bize bakıyordu.

"Hoş geldiniz şampiyonlar," deyip ikimize birden sarıldı. Sonra bir kolunu benim, diğer kolunu Ahsen'in omzuna attı ve kulübe doğru yürümeye başladık. Kampta yaşadıklarımızı anlatırken kulübün konferans salonuna gelmiştik. İçeri girdiğimizde şampiyonaya katılacak sporcuların ve tüm yönetimin salonda olduğunu fark ettim. Bu sene önceki senelerden daha çok sporcu Dünya Şampiyonası'nda yarışacaktı. Lale hoca sunucuya ufak bir işaret çaktı ve tüm salon sunucunun sesiyle yankılandı.

"Evet, tüm sporcularımız da geldi. Kampı başarıyla tamamlayan tekvando kız şubesinden arkadaşlarımızı alkışlayalım."

Bu karşılamayı asla beklemiyordum. Tüm gözler üstümüze dikilip alkışlamaya başladığında ne yapacağımı bilemeyip öylece kalakaldım. Ve onca insan arasında gözlerim belki de geldiğimden beri görmek için sabırsızlandığım kişiyi buldu. Kalp atışım iki misli artmıştı. O da herkes gibi alkışlıyordu. Gülümsüyordu, gözleri gökyüzü gibi masmaviydi ve huzur vadediyordu. İçimdeki yıkıcı hisle sarsılıp gözlerimi gözlerinden çektim. Onu gördüğüm için kalbim mutlulukla dolmuştu ancak aynı zamanda o kırıklığı da hissedebiliyordum. Hayatım boyunca özlemini duyduğum tek kişi babam olmuştu. Onun güzel bir sözünü, gülüşünü beklerken büyümüştüm. Etrafımdaki insanlar babalarından bahsederken ben hep kendi içime kapanırdım. Ve zamanla içimdeki o özlem duygusunun öldüğünü fark etmiştim. Ne babama ne de başka bir insana karşı özlem duymuyordum. Olmuyordu, çok çabalamıştım ancak başaramamıştım. Orası bomboş kalmıştı. Eksikliğini hissetmiyordum ancak boşluğu bazen beni yutacak gibi olurdu.

Beni Sen İnandırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin