2- Kül Tablası

434 30 0
                                    

"Bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır..."

Edip Cansever



Aylin

" Devam ediyorum." Her şeye, herkese rağmen devam ediyorum. Geçmiş dünde kaldı, gelecek meçhul ve ben bugündeyim.
Bu saflık doğuştan mı? ya da ne zamandır Polyannasın derseniz, buna ufaktan güler, yine devam ederim kaldığım andan. Dünü düşünmeden, yarın için plan yapmadan.

Sorunuza gelecek olursam ben de bilmiyorum. Bir gün uyandım ve dünü unutmuştum, düşündüğüm tek şey kahvaltıda omletimin neyli olacağıydı. Ben bunları düşünürken size dünden bahsetsem bana bir tarafınızla gülerdiniz çünkü o dün düşündüğüm tek şey günün sonunda alacağım yevmiye ve sağ salim o akşamki mekan neresiyse oradan çıkmaktı.

Bunları anlatırken de iki ay önce taşındığım dört katlı apartman dairesinin ikinci katındaki balkonumda kahvaltı yapıyorum. Sofrada omlet yok, yumurta almayı unutmuşum. Onun yerine yumurtasız menemen yapıyorum ki adının yine de menemen olmadığından eminim. Menemeni menemen yapan şey yumurta mı? Soğanlı mı soğansız mı tartışmasının yanından bile geçmeyecek bir soruyla giriş yapmışım olay yerine. Olay yeri balkonda çöpün kenarında bulduğum ahşap masa.
Suçlu da ben, tüm menemenseverlerden özür dileyerek ekmeğin en sevdiğim yeri olan kıyısından koparıyorum, tavayada bir güzel daldırıyorum büyük parçayı.

Ben yumurtasız menemenimi yerken üst komşumun da balkonundan sesler geliyor. Karşı berberin "Tarık!" diye mahalleyi inletmesi sonucunda adının Tarık olduğunu öğrendiğim komşum ona ters bir cevap veriyor ve berber pişkinlikle onun dediğine aldırmadan gülüyor. Dükkan camının kırmızı harflerle yazılan "Berber Mustafa" yazı sayesinde berberinde adını öğreniyorum.
Allah Allah belki çırak? Ya da Mustafa'nın köyden gelen akrabası ? Nerden biliyorsun diye düşünüyorum? Ama çay ocağından Mustafa abi diye bir ses duyuluyor ve Berber dükkanında olan asıl kişinin Mustafa olduğu tescilleniyor.

Yukarıdan gelen mermer zemine sürten plastik sesi saniyeler içinde kesiliyor. Anlaşılan üst komşum Mustafa'ya daha fazla katlanamıyor ya da balkonumun mermerine sigara külünü atmayı uygun görmeyip kül tablasi almaya gidiyor. Umarım, öyle yapıyordur diye düşünüyorum.

Anda kalmaya devam edip sıcak çayımdan bir yudum alıyorum, çayı sıcak içemiyorum ama bugüne kadar içtiğim tüm çayları soğuk içtiğimi bu çay sayesinde anlıyorum.
Dilim yana yana çay bu işte diyorum.
Sıcak, açık ve şekersiz. Ben bu güne kadar çay içmemişim.
Beyaz mermer zemine yukarıdan sarı filtreli izmarit atılıyor. Birkaç saniye filtreyle bakışıyoruz ama filtre esen rüzgarla kendini ikinci kattan aşağı bırakıyor.

Peyniri ve zeytini ekmeğin arasına tıkıştırıp bir güzel yiyorum, ince belli bardakta içtiğim çayın dibini görene kadar bu döngü devam ediyor. İkinci bardağı doldurup balkon penceresinin önündeki sigara paketiyle bakışıyoruz. İki hafta önce aldığım paketin kenarları aşınmış. Uzunıp paketi aldığımda içinde iki dal kaldığını görüyorum. Geçen gece içtiğim üç dal sigara tüm dengeyi bozmuş. Ama son paketti diye hatırlıyorum kendime. Bir daha almak yok.

Sigaramın ucunu tutuşturacakken vazgeçiyorum yine de dudaklarımın arasına bırakıyorum beyaz ince filtreyi.
Balkondan çıkıp salona geçiyorum ve açık radyodan İstanbul' daki Aylin'in istek parçasının sonuna yetişiyorum. Sunucu başında yaptığı anonsu yeniden tekrar ettiğini söylüyor, radyoyu yeni açanlar için.

"Benden bu ömrümü çalanı getir
Git ara bul getir saçlarını yol getir
Yoksulun derdine dermanı getir
Git ara bul getir saçlarını yol getir."

Bu türkü bana yakın geçmişten uzak sayılabilecek bir yerden bir şeyler çağırıştıyor. Eski bir dostu görmüş gibi değil ama eski bir düşmana rastlar gibi. Eski olmadan önce de hayatımda çelme takan her şeyden sadece biri gibi geliyor.

" Getirsen ne fayda Aylin." diyorum. "Neyi değiştireceksin?" Olan olmuş giden gitmiş.
Ama hangi Aylin'e söylediğimi bilmiyorum.
İstek parça yapan Aylin'e mi yoksa kendime mi?

Dudaklarımın arasındaki sigarayla dış kapıyı açıp kapının önündeki terlikleri giyiyorum. Sonra aklıma bir fikir çöküyor ve ilk başta saçma bulsam da bir yanıp yap diyor. Terlilerimi çıkarıp mutfağa gidiyorum. Mutfak dolabından kırmızı seramik olan kül tablası çıkarıyorum.
Anahtar hırkamın cebinde mi diye kontrol ediyorum. Elime gelen metaller şıngırdıyor.
Kapıyı çekip alacalı mermer merdivenlere yöneliyorum. Koyu mavi boyanmış tırabzanlara tutunup yukarı çıkıyorum. 3 yazan kapını önüne geldiğimde kapının önünde hiçbir ayakkabı ya da terliğe rastlamıyorum. Ama birkaç dakika önce balkonuma attığı sigara izmaritle yaşam belirtisi veren komşumun evde olduğunu biliyorum.
Gör sen şimdi nasıl olurmuş balkonumu kirletmek diye düşünürken kahverengi düğmeye basıyorum. Çalan zil boş apartmanda yankı yapıyor. İçeriden gelen adım sesi de duyulmuyor ama kapı açılıyor ve ben adını berber Mustafa'dan öğrendiğim Tarık'ı ilk kez görüyorum. Karşımda duran uzun boylu beden ve hafif uzun ama düz saçların dağıldığı bir yüz görüyorum.

"Merhaba ben Aylin." diyorum gülümsemeye çalışarak. Sinirli görünmem lazım çünkü Tarık'ı haşlamam lazım balkonumu kirlettiği için.
"Istanbul'dan Aylin." diyor işaret parmağını bana doğru doğrultarak.
Az önce radyodaki Aylin'i mi diyor diye saçma bir düşünce peydah oluyor.
"Anlamadım." diyorum sorarcasına sağ kaşımın kalktığına eminim bu sırada.

"Daire ikide oturuyorum, ismim Aylin." Diyorum.
"Öyle mi memnun oldum ben de Tarık. Diyor ve elimde duran kül tablası ve yanmamış sigaraya bakıyor. Bir anlam kurmaya çalışıyor gibi bakıyor. Yüzünden ufak bir gülüş geçer gibi oluyor ama sadece gibi oluyor,emin olamıyorum.

"Tarık Bey." Diyorum kibarlığımdan ödün vermeden. "Buraya taşınalı iki ay oluyor ve iki ay boyunca balkonumdan sigara külü de izmariti de eksik olmuyor." Duruyorum, Tarık öylece yüzüme bakıyor eee der gibi yani, ne yapayım?

" Sizin üstünüzde de Sevgi abla tek yaşıyor ve sigara da kullanmıyor bildiğime göre."
Diyorum. Neyin açıklamasını yapıyorum ve neden yapıyorum çok da anlayamıyorum aslında.
"Biliyorum, ben kullanıyorum sigara." Diyor öylesine.
"Ben de onu demek için geldim siz içiyorsunuz, izmariti ben çöpe atıyorum." Diyorum. İçimden kahkaha atıp o lafı gediğine oturacağım yere geldim diye seviniyorum.
"Eğer kül tablanız yoksa, buyrun. " Diyorum yüzümde meydan okuyan gülümsememle kül tablasını uzatırken.
Ve o ara meydan okuyan gülümsemimin gerçekten var olup olmadığını merak ediyorum. Varsa ne zamandır var? Tarık saçlarını hangi şampuanla yıkıyor ve nasıl bu kadar parlak görünüyor? Son sorunun nereden geldiğini bilmiyorum ama o sırada Tarık'ın da yüzünde şeytani diyeceğim ve gözlerini parlatan bir gülümse beliriyor.

Elimdeki kül tablasına uzanıp alıyor, "Teşekkür ederim çok düşüncelisiniz."diyor ama ekliyor da " sanırım sizin de ateşiniz yok eliniz de yanmamış bir sigara olduğuna göre."
Elimdeki sigaraya bakıyorum. Dişli tokayla topladığım saçlarımdan taşan perçemler yüzüme dökülüyor, gülümsüyorum Tarık 'a bakıp aslında gülümseden ziyade yüzümde mahçup bir ifade olduğunu da biliyorum. "Aslında bunu sizin balkonu kirletmek için aldım. Sinirle bir hışım evden çıktım."diyorum . Ama sigarayı sahiden neden aldım diye de düşünüyorum bir yandan.
Tarık apartmanda yankılanan kısa bir kahkaha atıyor. Adem elmasının titrediği ve konuşurken de fark ettiğim yine olan bir kahkaha. Güzel gülüyor, gülmenin yakıştığı insanlardan biri.
"İyi düşünmüşsünüz. Balkonunuzu kirlettiğim için üzgünüm bundan sonra kül tablasını kullanıcağım." diyor ve devam ediyor." Ama özür mahiyetinde ben size bir kahve yapsam hem de sigaranızı yaksam. Kül tablası yok ama çakmak mevcut." Diyor yine ekliyor.
"Ne de olsa komşu komşunun külüne muhtaç."
Tarık'ın yerinde yaptığı espri komik geliyor ve az önce onun apartmanı inleten kahkahasının birkaç saniye daha uzunu benden geliyor ardından Tarık da bana eşlik ediyor ve "Peki." Diyorum tüm sadelikle.
Sanki bunu bekliyormuşum gibi Tarık'ın eliyle buyur ettiği içeriye doğru adım atıyorum.
"Hoş geldin." diyor Tarık.
"Hoş buldum.diyorum gösterdiği koltuğa giderken.

HAR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin