Özel Bölüm

163 20 8
                                    

Apansız uzanan geceyi sade bir karanlık sanarken
Sen geldin, ay bana, ben sana baktım.
Ferim yok diye sızlandıkça
İçime doğar oldun
Sonra ben sana sen bana baktın
Sana rastladım.



Aylin

Günlerin, saatlerin, dakikaların geçmek bilmediği bir zaman vardı. Ben, var mıydım yok muydum bilmiyordum. Nefes alıyorken yaşamıyormuş insan, soluk almalıymış durduğu yerde, biraz oturmalı dinlenmeliymiş. Göğsüne göğsüne sokulmalı, çocuk gibi nazlanmalıymış. Çocuğum ben Tarık. Senin yanındayken yaylada sürü peşine düşmüş bir kız çocuğu yok çünkü çocuk olmanın karın ağrısı yoktu onda. Onunki yorgunluktan ya da dayaktandı.

Şimdi bakıyorum gözlerine, tam içine de bakamıyorum çünkü yükseklerdesin ama bir sandalye çekip karşına beni kucağına al diye uzanmak istiyorum boynuna. Çocuğum, küçük bir kızım, çokça kadın ve yeni doğum yapan çömez bir anne...

"Hoş geldiniz." Diyor Bahar Hanım. Emina'nın sınıf öğretmeni.
" Normalde veli toplantılarından aileler kaçıyor. Daha doğrusu hayatın karmaşasında, tüm günlerin aynı yaşandığı yoğun saatler geçiriyoruz hepimiz. Buna ben de dahilim." Deyip mahçupça gülümsüyor.

Tarık, yanı başındaki sırada otururken sıraya sığamadığı için ofluyor, ona yan gözle bakıp gülüyorum. Benim güldüğümü anlayıp o da gülüyor ve biz koskoca iki insan, yeni yetme ergen oluyoruz o an.

Düşünüyorum başka bir zamanda, başka koşullarda aynı sırada oturan iki arkadaş olsaydık. Emina gibi sabah saçlarımı örseydim bazen beğenmeyip sökseydim ama saçlarım, zamanında ellerde kalan tutumlar değil de tokada kalmış iki tel olsaydı. Ona sızlansaydım.
Tarık, yine uzun boyundan sıraya sığamadığı için ofuldansaydı, her sabah annesinin zorla kahvaltı yaptığı, ablasıyla kitaplar için tartıştığı bir delikanlı...

Başka ihtimalleri düşündükçe iyi ki böyle olmamış diyorum. Bu haksızlık olur mu? Çünkü biz, denk düştüğümüz yerden birbirimize kaynadık. Su gibi, deniz gibi, kök gibi...

" Sizi o klasik öğretmen konuşmalarıyla sıkmak istemiyorum ama..." Diye devam ediyor. " Çocuklarımız bizim geleceğimiz ve biz bunu çoğu zaman onların üstünde hak iddia edebiliriz diye düşünüyoruz . Sizler bir aynasınız sayın anne ve babalar. Ama aynaya düşen yansıma biraz değişince hatayı çocukta arıyorsunuz." Diyor.

Konuşmanın devamı Tarık'ın en sonunda dikkatini çekmiş olacak ki en sevdiği dersi dinler gibi dinliyor. O sırada biz iki yetişkin oluyoruz. Anne ve baba.

Tarık

" Eve gidince diyeceğim Emina'ya. Çok şikayet var senden diye." Diyorum, poşet olmayan elimle kolunu dürtüyorum Aylin'in. O da gülüp " Yapma kıza öyle Tarık. Baksana neler dedi öğretmeni. Çok çalışkan diyor notlarından belli zaten. Ama duymak da farklı hissettiriyormuş. Gurur duydum kızımla." Diyor sonrasında.

" Kızımız." Diyorum onu düzeltip onun da öyle düşündüğünü biliyorum ama onu kızdırmak hoşuma gidiyor o an.
" Güneşimiz." Diyor o da. Daha da mümkünmüş gibi sokuluyorum ona doğru. Boş elimi doluyorum omzuna, kendime çekiyorum.
Ben çekmesem bile onun da geleceğini biliyorum.
Artık ikimiz de kaçmıyoruz çünkü.

Eve geldiğimizde bizi Emina karşılıyor kapıda. " Hoş geldiniz." Diye şakıyor kuş misali. " Hoş bulduk." Diyoruz aynı anda.
" Nasıldı toplantı?" Diye soruyor merakla ama yerinde de duramıyor.
" Öğretmenin senden memnun değil-..." Diye başlayacak oluyorum, Aylin bir bakış atıyor bir demese de anlıyorum. Susuyorum.

" Çok güzeldi. Bir övdü seni bir övdü. Dayınla koltuklarımız havalandı." Diyor Emina'ya sarılırken, başına da bir öpücük konduruyor. " Ben de istiyorum." Deyip ikisini birden sarıyorum. Yüzsüzlüğüm ve arsızlığım konu onlar olunca en önde beni de geçiyor.

Bir yandan Emina'nın kolu, bir yanda da Aylin'in kolu sarıp sarmalanıyorum. O an, en güvenli yerimdeyim, oradan hiç gitmek istemiyorum. Kim de var lan bu keyif? Hangi paşanın oğluyum ben?

Ulan Tarık, diyorum. Sana kalsa bok yoluna doğruydu adımların. Şu an şu anı yaşıyorsan Aylin ve Emina sayesinde.
Eksik olmasınlar diyorum içimden. Hep burada kalsınlar benim dünyam da evim de burası.

O akşam, Emina'nın kendince yaptığı Aylin'le beraber öğrendiği yemeklerden yiyoruz. Üç kişiyiz. Ben uz durmayıp, " Zehirlenmeyiz inşallah." Diye kuruluyorum sofraya. Aylin başta olmak üzere iki sitemli ses yükseliyor.

" Ya dayı!"
" Tarık ama!"

" Tamam, tamam." Diyorum gülerek.

" Sizin elinizden zehir olsa yerim."

O akşam, pişmekten hamur olmuş makarna yediğim en lezzetli yemek oluyor.
" Mümkünmüş." Diyorum. " Bizim de yiyecek ekmeğimiz varmış." Bu sözün sadece karın tokluğuyla söylemediğini açlığın sadece midede olmadığını tıka basa doyduğum günlerde anlıyorum.

Gecenin kapanışı yine en sevdiğim saatler oluyor. Emina'ya annesinin defterinden bir alıntı okuyorum. Aylin' de ona ballı süt yapıyor. Odasının tavanlarında yıldızların olduğu, duvarlarında hep üç kişilik resimlerin asıldığı ve o resimlerin her birinde güneşli gökyüzüne tutturulan bir yıldızın varlığıyla ablamı anıyoruz.

" İyi geceler Güneşim."

" İyi geceler moja."

"İyi geceler sarı papatyam."

"Çünkü dünyada bir insanın başka bir insanın yardım ve alakasına muhtaç olmadan yaşaması mümkün olamayacağına, hatta en kötü hayvanlarda bile birbirlerine yardım hissi mevcut bulunduğuna göre, sadece kendini düşünmek ve başkalarının da böyle yapmasını istemek kendi kendisinin kuyusunu kazmaktır. İnsan başkalarına yardım ettiği, başkalarını sevdiği kadar yükselir. Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sadece sevmek."

Sabahattin Ali'nin bize eşlik ettiği gecede, benim de şair ruhum çıkageliyor. Yanı başımda iki ilham perim olunca insan da bir süre sonra şair oluyor.

" Yüreğime değen, göğsümü delen
Bir yaram varmış meğer.
Bir acı vardı beni kıvrandıran ama,
Ümitsizliğim içimi oyan bir kerpeten
Ona bağladım, onu anladım

Apansız uzanan geceyi sade bir karanlık sanarken
Sen geldin, ay bana, ben sana baktım.
Ferim yok diye sızlandıkça
İçime doğar oldun
Sonra ben sana sen bana baktın
Sana rastladım.

💫

Merhaba, çok uzun zaman oldu buraya yolum düşmeyeli. Özlemişim. 27 Ekim'de Har'ı bir yıl önce yayınlamış olacağım. Zaman çabuk geçiyor.

Neredeyse aradan bir yıl geçecek ama Har az okunmada kaldı. Bu durum beni üzmüyor çünkü bu platformda olan çoğu hikâyenin dışında bir algoritmada yazdığımı düşünüyorum.
Buradaki yazar şefse en çok satılan yemeği yapmak zorunda bir şekilde. Ben de en sevdiğim yemeği yapıyorum sanırım asi ruhum burada da kendini belli ediyor.:)

Çünkü ben yazarken okunma kaygısıyla yazmadım hiçbir zaman. Elbetteki emek verdiğiniz ne olursa olsun karşılık görmek bir yorum ya da beğeni çok mutlu ediyor.
Ama benim amacım her zaman,
" Ben bir hikaye yazacağım ve bir cümlede de olsa okuyucu kendini görecek."

Hayat da bir hikâye ne de olsa. Başı da sonu da belli aslında, biz bilmesek de.
Bunları hissettirebildiysem benden mutlusu yok.

İçimi de döktüğüme göre gidebilirim.🥲

İyi geceler.

Sevgiyle kalın.🤍

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 19, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HAR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin