Sokağa bir diyalog gibi çıkıyorum
Umrunda değilim gecenin. Gece
Yarınki gecedir ve tanrıdır
Tanrının umrunda değilim..
Kimileyin seviyorum. Sevmek kuşların
Bir an boş bıraktıkları ağaçtır
Ve yalnızlığın kırmızı yapraklara
Çalan büyüsünü duyuyorum: Ey cesaret
Hep dolu tut bardağımı. Sevgi ve umut
Birdir, yalnızlık ve cesaret bir.
Melih Cevdet AndayAylin
Tarık'ın teklifi sonrasında dedikleri, çakırkeyifliğine yorduğum derin bakışlar kafamı kurcalasa da sonrasında düşündüğüm tek şey Eminaydı. O küçük kız çocuğuna karşı bir merak uyandı içimde. Hiç tanımadığım bu kız çocuğu ben heyecanlandırdı. Bendeki etkisi dayısından fazlaydı o an. Şimdi yuvanın bahçesinde onu bekliyoruz. Çocukların görmediği kör bir noktada duruyoruz Tarık'la. Böyle olmalı çünkü umut yeşertse de diriltse de insanı en el değmemiş noktasından kurak bir toprak parçası burası. Eminim bu çocuklar çiçek olduğunun bile farkında değil.
"Ne zaman gelir?" sorum karşıdan gelen iki kişiyle havada kalıyor. Görevlinin elinden tutmuş küçük kız bize doğru koskoca gülümsemesiyle geliyor. Çok şaşırıyorum, sonrasında bu şaşkınlık yavaş yavaş hayranlığa dönüşüyor. Bu küçücük kıza imreniyorum. Emina, anlayamadığım bir kelime söyleyerek dayısına sarılıyor. Tarık da yine anlayamadığım şekilde karşılık veriyor ona. Belki de kendi aralarında bulduğu sözcüklerdir diyorum. Ne güzel diye düşünüyorum ne anlamlı, anlamını bilmediğim kelimeler dünyanın en saçma anlamalarına sahip olsalar bile o an, en anlamlı kelimeler olacak benim için.
Bu güzel kız çocuğunun parlak mavi gözleri her şeyin anlamının yitirip en güzel anlam olabilir.
"Merhaba, ben Emina." Diyor elini uzatırken. Gözlerine bakıyorum, bir hüzün, bir sululuk... Hiçbir şey yok. Pasparlak, içleri bile Gülen gözler. İki yandan at kuyruğu yapılan sarı saçlar... Elimi uzatıyorum ben de, " Merhaba Aylin ben de." Onunla tanıştığıma memnun olduğumu söyleyecekken gülümseyerek "Memnun oldum." Diyor. Bileğinde incecik uzanan bir künye var, küçük çiçek figürünün yanındaki küçük levhada ne yazdığını anlayamıyorum. Bu küçük kız, tüm bilinmezliğiyle bana bakıyor ve ben onu tanımak istiyorum. " Emina bugün Aylin ablanla birlikte dışarıda olucagız. Neler yapmak istersin?" Diye soruyor Tarık. Ses tonu, konuşma biçimi naif ama küçük bir çocukla konuşur gibi değil. Sanki karşısında olgun bir insan var. Görevli, Emina'yı alacağımızı bildiği için içeri giriyor. Emina, "Biliyorum dayı, Meltem abla söyledi." Diyor ona bakarken. Tarık, elini avucuna alıyor küçük kızın. Emina, sonrasında bana bakıp hiç beklemediğim şu yaşıma kadar sorulmamış basit bir soruyu soruyor bana. "Elini tutabilir miyim?" Gülümsüyorum, belki de bir çocuğa ilk kez sahiden gülümsüyorum. O yolda, otobüste karşılaştığım insanlardan, çocuklardan farklı bir gülümseme. Eline uzanıyorum, küçük ve sıcak parmaklar elime dolanıyor.
Göğsümden gözlerime taşan okyanuslar var sanki. Yutkunuyorum, sonra Tarık' a bakıyorum. Gözlerimiz denk düşüyor ve gülümsüyor o da. "Nereye gitmek istersin sarı papatya?" Diye soruyor Tarık. "Bilmem ki nereye gidebiliriz?" Diye soruyor Emina. " Parka gitmek ister misin?" Diye soruyor Tarık. " Dışarıdaki parklar buradakinden farklı mı? Diye soruyor Emina. Bu soru, beni afallatıyor Emina'nın şu yaşına kadar yuvanın parkından başka park görmediği düşüncesi içimde bir yerleri tırnaklıyor."Buradakine benziyor." Diyorum. "Deniz kenarına gitmek ister misin senin gözlerin kadar olmasa da mavi ve güzel." Diyorum sonrasında. Gülümsüyor Emina, " Teşekkür ederim sözlerin için ben de senin saçlarını beğendim." Diyor. Çekingen görünümünün altında, ne diyeceğini bilen bir kız çocuğu var. Annesi hayatta olsaydı, bir ailede büyüseydi nasıl bir çocuk olurdu acaba diye düşünüyorum. Belki şımarık, istediği olmadığı için tutturan bir çocuk olacaktı. Belkilerin yokladığı ihtimaller, acabaların düşünceleri doğurması acıtıyor olsa da ama; bu sefer olumsuz değil, aksine umut aşılıyordu bana. Ama bu kız çok akıllı ve çok güzel.
"Teşekür ederim. Saçların şimdiden bu kadar görünüyorsa güneşin altında kim bilir nasıl parlar." Diyorum. Saçlarımı beğendiği için onu ilk gördüğüm andan beri düşündüğüm şeyi söylüyorum. "Ya saçlarımı beğendin mi? Ben sevmiyorum daha uzun olsa keşke ama kesiyorlar. Taramalarına da izin vermiyorum acıyor çünkü." Diyor Emina.
Onu tanıyalı dakikalar oldu, söyledikleri daha ne kadar içime dokunur kendime bile anlatamam. "Haydi bakalım gidelim sahile de parlasın saçlarımız." Diyor Tarık sonra.
"İki güzel saçlara sahip kadınla olmak da çok zormuş yahu!" Diyor gülerek. Emina da ona karşılık vererek gülümsüyor. " Dayı bir daha der misin o dediğini?"" Neyi bir daha söyleyeyim yahu?" Diyen Tarık'ın sırıtan yüzünden anlamamış gibi yaptığını anlamak zor değil. Emina gülüyor hem de kahkahalarla. O kadar güzel ama gülmek güzelliğine güzellik katıyor. Tarık'ın ablasını merak ediyorum. Bu güzellik bir miras mı acaba? Tarık'a bakıyorum. Emina'ya bir şeyler anlatıyor. Gözleri bir saniye bile ayrılmıyor üzerinden. Onun da saçları güzel, asi ama çok yumuşak görünüyor gür de. Yüzü yuvarlak ama çenesi kemikli, burnunda çok hafif bir kemer var...
Ne yapıyorum ben? farkındalığı neyse ki geliyor da Emina ve Tarık'a odaklanıyorum. Sahilin kenarındaki çardakların birine oturuyoruz. Etrafın sesleri arkada bir uğultu oluyor. Emina'nın bakışları merakla etrafı süzüyor. Ben ona göre daha çekingen oturuyorum aklıma çocuklu ailelerin olduğu ve onlara gösterdikleri sevgiye, ilgiye şahit olacağı geliyor. Tarık'a bakıyorum. Gözlerini açıp kapıyor.
"Sarı papatya sence bir şeyi unutmadın mı? " Diye soruyor Tarık Emina'ya seslenerek. " Elma şekeri mi? Diye soruyor Emina.
" O da var tabii de resim yok mu bana?" Diye soruyor.
Elma şekeri. Beni başka bir güne ama benzer yaşanmışlığa götürüyor, o zaman yanımızda küçük bir çocuğu yoktu ya da biz birbirini tanımayan iki yabancıydık ki bence hâlâ öyleyiz.
"Elma şekeri seviyor musun Emina?" Diye soruyorum. " Evet dayım her geldiğinde cebinde oluyor." Diyor.
"Sonra elma şekerinin yarısını ona bırakıyorum paylaşmak güzel çünkü." Diyor Emina. Sonra görüntüler yavaş yavaş önüme düşüyor, Tarık'ın elinde tuttuğu elma şekeri. Tarık'ın elinde tuttuğu yarım elma şekeri...
Onun Emina'yı her ziyaretinde ona verdiği elma şekeri olma düşüncesi beni gülümsetiyor. Küçük kız çocuğunu kırmamak için elinde yarım elma şekeri olan kocaman adam.
Tarık, Emina'nın anlattıklarından memnun gibi durmuyor ama cebinden iki elma şekeri çıkıyor. İki elini iki yana açıp aynı anda elma şekerlerini uzatıyor. Emina alıyor elma şekerini ama ben öylece kalıyorum. Tarık' a bakıyorum, " Özlemişsindir diye düşündüm." Diyor gülümseyerek. Bana aldığı ikinci elma şekeri, bana alınan ikinci şeker.
Uzanıp alıyorum şekeri. "Sen yemiyecek misin?" Diye soruyorum. " Ben yarım olanları seviyorum, tam bana göre değil pek, illaki bir yerinden eksik olacak. Ne zaman tam olur onu da bilmiyorum." Diyor Tarık.
Emina' ya bakıyorum, taranmamış saçları ve hiç şeker yememiş Ayşe geliyor gözlerimin önüne. Emina şeker yiyebiliyor ama saçlarını kimse taramıyor. Ayşe, hiç şeker yememiş saçlarını da kendi tarıyor. Eksikler var, yarım kalan tamamlanmayan şeyler var."Tamamlarız biz de." Diyorum. Tarık'a." Fazla yarım kalmadık mı?"
*" o dal ufacık da olsa yeşermeye başladı, bu umut var demekti ve umut varsa yaşamak vardı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAR (Tamamlandı)
Teen FictionKaybettim, diye başlamış biri için hayata devam etmek ve tutunmak nasıl mümkün olabilirdi? Hayat bazen bir kitabın cümlesinde, bazen sokakta gördüğün çocuğun gülüşünde bazen de bir kadının gözlerinde anlamını bulur. "Yalnız bir adam ve yalnız bir k...