28- Aile (Final)

331 25 18
                                    

Öyle bir havada gel ki vazgeçmek mümkün olmasın...


Aylin

Sen, benle baharı gördüğünü söylüyorsun ama bilmiyorsun ki ben seninle çiçek açtım.  Göçene kadar kimse beni sevemez sandım. Neden sevsindi ki bir insan, bir çiçek beni. Bilmiyordum ki ben evde bozulan musluğun nedenini bana yoracağını? Mümkün mü Tarık bu kadar sevilmek? Beni sevmenden yana şüphem yok ama sevgiyi bu kadar geç görmem, ondan kaçmam cahilliğimden. İnsan, sevgi cahili olur muymuş hiç… Sevginin bilgesi oldum ben. Seninle, Emina’yla, o evde…

5 yıl sonra

Hale Apartmanı, ikinci kat, daire beş.  Tarık’ın yıllar önce ablasıyla paylaştığı ev. Şimdi biz o evi çoğalarak büyüttük. Ablası Emina’yı getirdi bu eve ben de Tarık’la geldim. Ev olduk. Evimiz. İkimizden bir parçayı nasıl karnımda büyütemeyeceksem kalbimde de o kadar Emina sevgisi var. Benim güzel kızım. Bizi birleştiren, bizi iten tüm olumsuzluklara, kötü kalbe rağmen bizi birbirimize bağlayan koca çocuk kalbi!


Sevgi nedir bilmeyen ben, sevginin başka başka evrelerini, görünmez ama en çok dokunan ellerini gördüm ikisi sayesinde. Tarık hep iki kişi olmaktan bahsederdi ama yanılmış sevgili eşim. Eşim.  Onun ısrarları sonucu -ki o buna naz der – dört yıldır eşim.  Sekiz aydır da Emina bizim kızımızken öz kızımız oldu. Anne ve babasının yanında bizim isimlerimiz yazıyor.
Ne büyük nimet, ne çok şükür sebebi… O gün ona ben anne olamam deyip, ağlayan tüm sinirimi hisseden karnımdaki çizgiyle benim kalbimde sevgisini doğuran bir kızım oldu. Sapsarı saçları, masmavi gözleri tıpkı annesi. Bosna’nın tüm güzelliğini yüzüne alan ve güzelliğini canla taçlandıran Aliye.  İyi ki vardı ve bize çok güzel bir armağan bıraktı.  Dayısına ujak diyen güneş saçlı kızım da bana moja diyor. Dayısından öğrendiğini sandığım bu kelime aslında annesinin sakladığı ultrason fotoğrafının arkasına yazdığı bir kelime. Anlamı bana ait demekmiş.  Bir kelime tüm kelimelerden anlamlı olabilir miydi? Olurmuş. Öyle bir ailem var ki, olmaz dediğim, hayal dahi edemeyeceğim ne varsa yaşıyorum, yaşıyoruz. Tarık, iki kişi olmaktan bahsederken üç kişinin bir bütün olacağını bilememiş.

‘ Moja’  Kızım geldi.  Arkamdan sarılan narin kollar, sırtıma dökülen saçlarla güneş beni kucakladı.  ‘Güneşim’ diyorum ben de ona. Boynumda olan ellerini tutuyorum sımsıkı. ‘Dayıma bir şey söyle tüm gün ödev yaptım. Hani ben yardıma gidecektim sahafa? ‘ Tarık’ın  Adem abi vefat ettikten sonra  Emina’ya aldığı dükkan. Adem abinin tüm ısrarları sonucu dükkan Tarık’a sonra da Emina’ya devroldu. Üç yıldır ikimiz dönüşümlü  sahafla ilgileniyoruz. Bomboş bir dükkanı ben ne yapacam diye söylenen Tarık’ la bu sefer Hale Apartmanının balkonunda otururken, ‘kitap okumayı seviyorsun sahaf olmaz mı’ diye sormuştum.  Tarık’ın gözlerindeki ifade de bunu onayladı ve ‘ Aliye’ adında bir sahaf açtık. İsmini de güneşimiz koydu.
“Ben dayınla konuşayım o halde bir daha gittiğinde sana da iş versin tamam mı?” diyorum. Bazen düşünüyorum da  onunla olması gerektiği gibi konuşabiliyor muyum ona yetebiliyor muyum diye. Sonra güneşim geliyor ve bana sarılıyor işte o zaman içime sular serpiliyor. Başka kollar daha var beni saran, başımdan öpüyor.  Gülümsüyorum, sonra kızgın bir edayla, neden izin vermedin kızıma sana yardım etmesi için?  Diye söyleniyorum. Üzüm üzüme baka baka kararır misali ben de Tarık gibi söyleniyorum hoşuma gitmeyen şeylere ama o, artık daha sakin. Küfürle arası nasıl oldu bilmiyorum ama kötü, bence bunda Emina'nın büyük etkisi var. Ağzından çıkacak her sözde dayı diye uyarıyor.

“Kıyamam ben ona.”Diyor Tarık da.
“ Ama dayı…” diye sitemlerine başlayan Emina’yı da yanağına koyduğu öpücükle susturuyor. Elime tutuşturduğu pakete bakıyorum çeşit çeşit aldığı şekerlerden biri. Her gün bıkmadan aldığı renkli cam şekerlerin verdiği mutluluk renkli camlardan dışarı bakmak gibi, onunla Emina’nın oyunlarına katılmak gibi, evde olmak gibi, aile olmak gibi.  “Kırmızı bitmiş sinirlendim biraz ama sipariş edecekler söyledim.”Diyor.  İlk kez onun sayesinde şeker yediğimi öğrendiğinden beri değişmeyen kural. 
“Ne zaman gidiyoruz?”diye soruyorum. “Çıkalım istersen.” Diye soruyor. Mezarlığa giderken üstünde hep gerginlik oluyor Tarık’ın. Ben sorana kadar hiç gitmemiş ablasını ziyarete. Ona çok kızdım o zaman.  Anlattığı kadın o kadar sevgi dolu ki, o kadar merhametli ki. Ona bir ziyareti, bir duayı çok mu görüyorsun dedim.

İnancım kalmadı artık nu kadar kayıptan sonra diye bahane sundu.  Hak verdim ona ama ablasının bunu hak etmediğini de söyledim.  Çünkü onun verdiği kayıplar Aliye’nin de kayıplarıydı. Dünyaya getirdiği kız çocuğunu göremeyen bir kadının yaşadığı en büyüğüydü.

Papatyalar alıyoruz iki demet, biri Aliye’ye diğeri de Adem abiye.  Emina her gidişinde annesinin mezar taşını öpüp bir resim bırakıyor. 
“Seni çok seviyoruz.”Diyoruz her seferinde bu kızımızın bize kazandırdığı en güzel şey. 
Sev, hissettir, söyle.  Aynı şekilde Adem abiye de diyoruz, Adem abinin bizden başka kimsesi yokmuş.  Cenazesinde arkadaşları vardı. Tarık’a göre Adem abi dert babasıydı da ağzını açıp bir şey demedi. Anca fırça atardı diyor Tarık.
“Teşekkür ederim abla. Sevginin başka şekillerde olabileceğini öğrettiğin için. Akılsız kardeşin yolunu kaybettiğinde bildiğin tüm güzellikleri yazdığın ve okumamı sağladığın için. “

“Teşekkür ederim Aliye. Kardeşine yol gösterdiğin ona sadece abla değil öğretmen, anne olduğun için. Bize çok güzel bir armağan bıraktığın için.”
“Teşekkür ederim anne. Beni çok güzel ve mutlu bir aileye doğurduğun için. Seni çok seviyoruz. “

Üçümüz de el ele tutuşup çıkıyoruz mezarlıktan. “Teşekkür ederim.”Diyor Tarık.
“ gibi işe yaramaz birine inanıp bana yeniden insan olabilmeyi öğrettğin, bana inandığın ve bana bir aile verdiğin için teşekkür ederim moja.” Diyor.
“Dayı ama benim kelimem sen kendine başka bir kelime bul lütfen.” Diye uyarıyor Tarık’ı Emina.
“Peki  moja zuta trantincica.”
‘Tamam bu olur.’ Gülüyoruz. İkimiz de bize tutunan narin parmakları öpüyoruz.
“Hadi şarkımızı söyleyelim.”
“ Söyleyelim bakalım.”

“Bugün sen çok gençsin, yavrum
Hayat ümit, neşe dolu
Mutlu günler vadediyor
Sana yıllar ömür boyu

Ne yalnızlık ne de yalan
Üzmesin seni
Doğarken ağladı insan
Bu son olsun, bu son
Doğarken ağladı insan
Bu son olsun, bu son”

“Kazandım ben Aylin, çok güzel kazandım hem de.”


Emina & Aliye

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Emina & Aliye

*
Bitti. 27 Ekim’de başladığım yolculuk 17 Mayıs’ta sonlandı.  Aylin, Tarık, Emina, Aliye, Adem, Sevgi, Mustafa... Hepsi ama hepsi bana o kadar  çok şey kattı ki! Ansızın bir balkonda aklıma düşen iki kişiydi onlar. Ve yazdım iyi ki de yazdım. Onlar tüm yalnızlıkları, kırıldığı yerlerle bana ortak oldu. Acılarını, yaşadığı, yaşanma ihtimali olmayan şeylerin bile mümkün olabileceğini en önemlisi de sevginin gücünü tekrar hissetirdi.
Tarık, Aylin, Emina, Aliye...
Teşekkür ederim. İyi ki zihnimin bir yerlerinde buluştuk, tanıştığımıza memnun oldum.  Hatamız olduysa affola.

Sevgiyle kalın.♥️

HAR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin