24- İhtimaller Üzerine

105 18 3
                                    

"Bu kadar sen olmuşken
Sen bu kadar benden olmuşken
Neyin vedası bu
Kaç akşam sensiz
Geçecek, belirsiz.
Ben dayanabilecek miyim
Meçhul."

Aylin

"Yarayla alay eder,yaralanmamış olan."
Farklı yerlerden kanayan aynı yaralar ne olurdu peki? Neden illaki yaralanmak gerekiyordu, tertemiz ayağımıza taş değmeden geçen bir ömür mümkün değil miydi?
Hiç kanamasaydık denk de gelmezdik. Hayat, kader, yazgı... Adına ne dersen de biraz böyleydi galiba. İnsan çekilirdi; acıya, sorunlara, yaraya.
Eğer bir onceki hayat ya da bir sonra ki hayat varsa ben yine Tarık'la denk gelirdim bir yerlerde. Ne zaman olurdu bilinmez ama biliyorum, galiba biraz öyle olsun da istiyorum.
Belki de kendim için ilk kez bir şey istiyorum.

Zaman geçti, işi ne zaten. Sorunsuz,biraz da üstü kapalı geçen iki ay oldu. Konuşulması gerekenler var, bunu ikimiz de biliyoruz ama henüz cesareti yok kimsenin. Balon kimin elinde patlar belli değil.
Bir aydır çalıştığım bir terzi dükkanı var. Sevgi ablanın memleketten akrabasıymış. Aniden oldu, bir gün Sevgi abla kapımı çaldı. Böyle böyle dedi. Düşünmeden tamam dedim. Belki başıma ne geldiyse bundan geldi ama buraya da gelemezdim.
Yaptığım ufak tefek işler. Arta kalan kumaşları, ipleri topluyorum.

Birkaç ufak dikiş işini yapıyorum.
Feridun amca ilk başta çok sordu. Kimsin, kimlerdensin diye. Ağız ucuyla anlattım bir şeyler. Yalan yoktu ama eksik de çoktu anlattıklarımda. Baktı her akşam Tarık beni almaya geliyor, ne iş bu deyip onu da sorguya çekti.
Tarık, önce çayını içiyor dükkanda sonra gidiyoruz. Feridun amca, ilk sorduğunda verdiği cevap dumura uğratmıştı beni.
Neyisin bu kızın, her akşam burdasın? Diye sorduğunda, nişanlıyız biz dedi. Kalbim ağzımdan çıkacak sandım o an.
Yolda ne kızdım, ne çok söylendim Tarık'a.
O hiçbir şey olmamış gibi, "Yalan mı, bir gün evlenecez bak görürsün dedi." Kendinden o kadar emin ki. Pes dedirtiyor insana.

Feridun amca neyse de mahalle küçükmüş. Ben yeni fark ettim. Çünkü bizi sürekli yan yana gören simalar da sormaya başladı. Sevgi ablanın da kulağına gitmiş birkaç şey.
O da, keyfinize bakın kendi cıkardıklarına söz geçiremiyor onlar daha dedi.

Şaşırdım ama tepkisi de komikti. Bir gün, Tarık eve geldi. Ben o gün izinliydim. Ondan önceki gün öğlen arası Emina'yı görmeye gitmiştik. İkimize de iyi geldi onu görmek. Tarık, müdüreyle onu yanına almak için gerekli şartları konuşmuştu. Her şey olumlu görünüyordu o güne kadar.

Bu iki ayda Tarık hakkında gözlemlediğim de sinirlendiğinde ağzının ayarının olmadığı. Küfre bir başlıyor aman aman. Söve söve girdi içeri. Onun dairesinde temizlik yapacaktık sözde ama olmadı. Evi, tabiri caizse bok götürüyordu.
Noldu? Diye sormamla yağmalar başladı.
" Ulan, ağzının yayını sikecem haberi yok, kaç kere uyardım. Ama yok, anlamıyor en sonunda kafayı bir koycam o olacak!" Diye söyleniyor, bir yandan da sigarasını tutuşturuyordu. Çok ısrar ettim, söylesin diye. Çünkü sorunlarından, sorunlarımızdan bahsetmek neredeyse yok denecek kadar az. Aramızda gizli ama ikimizin de bilmediği, farkında olduğumuz bir anlaşma var sanki. Güzel şeylerden bahsetmek istiyoruz, Emina'dan, onun gelecekte kuracağı hayattan, bizim nasıl bir aile olacağımızdan -ki bunu söyleyen Tarık- Feridun amcanın şakalarından...
Geçmişi o kadar görmemişiz ki bir süre sonra yaşanmadığına inanmışız, özellikle de ben. Ben kendimi fazla kaptırmışım, farkında değildim.

Mahallede dedikodu dolanıyormuş bir süredir. Berber Mustafa, en sonunda dayanamamış Tarık'a söylemiş.
Benim geçmişim, beni dinlemeye gelen birkaç insanın ağzından çıkan sözler dallanmış, budaklanmış. Benim Tarık'ı parmağımda çevirmeme kadar gelmiş nasıl gelmiş ben de anlamadım. Ama hiç şaşırmadım. Tarık'a "Böyle olacağı belliydi zaten. " Demekten başka bir şey çıkmadı ağzımdan. Ama onu içi soğmamış olacak ki saydırmaya devam etti.
Elimde bıçak, tahtanın üstündeki biberi doğradım, kızgın yağa attım, yağdan birkaç damla koluma geldi, umursamadım. Çünkü daha fazlasını üstüme yediğim zamanlar vardı. Silik izler, vücudumdaydı.
Tarık'ın onlara sayısız dokunmuşluğu var. Ben henüz onun vücuduna doyasıya bakamadım ama. Neden bilmiyorum ne zaman olur onu da bilmiyorum. Dokunmaktan başka, ellerimle sevdiğim yerleri, gözlerimin de sevmesini isterdim.

O, bunu önemsemiyor ya da mış gibi yapıyor. Ama onun bilmediği içimden bir söz daha verdim. Birgün ona doyasıya bakacağım. Vücunda kaç beni var, bir yara izi var mı hepsini öğreniceğim.

Elimdeki bıçağı lavaboya fırlattım. Zaman tanımaya çalıştım ama olmadı. " Ne bekliyordun ki? Söyle bana Tarık! İnsanların bizi tebrik etmesini, düğün ne zaman diye sormasını falan mı? Komik olmayalım, sana başından beri söyledim, olmaz dedim. Ne oldu? Kaçıncı el olduğumdan da bahsediyorlar mı bari?"

" Böyle konuşma. Kismeyi ilgilendirmez bunlar. Herkes kendi dalgasına bakacak."

"O zaman bunları diyecektin, anladın mı? Gelip bana tatava yapma çünkü muhatabın ben değilim."

"Denediğimi nerden biliyorsun, kapadım çenelerini. Kulağına gelir diye dedim ben sana. Takılma diye."

"Ben sana bir şey diyeyim mi bizdeki genişlik lastikte yok be.

" O ne demek Aylin? Konuşma böyle."

"Yalan mı? Bugün bunları diyen yarın senin erkekliğine de laf eder hatta etmediği ne malum."

O gün, içimden bir şeyler kopa kopa dedim bunları ona. Çünkü görmesi gerekiyordu. Birinin bunu söylemesi gerekiyordu. Kendimin üstünde öyle güzel tepinmiştim ki!

"Ağır oluyor, kalbini kırmak istemiyorum. Duşa giriyorum."

Mutfak masasında, oturup kaldım öyle. Boş boş etrafa baktım. Biberleri yaktım, çöpe attım. Yeniden biber kavurdum, biberlerle ben de kavruldum.
Sevgi abla ve birkaç kişi hariç kimse yüzümüze bile bakmadı o günden sonra. Mustafa, Tarık'a selam bile vermiyordu. Tarık'ın umrunda değildi. Ama ben, benden önce nasıl görüştüklerini biliyordum. Kurutuyorsun dedim, elini attığın her şeyi kurutuyorsun. İlk değil, son da olmayacak belli ki.

Ben de en iyi bildiğim şeyi yaptım, kaçtım.
Tarık'ı yüz üstü bıraktım ama ben de tepetaklak oldum.


HAR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin