4- Geçmişten Gelen Yabancı

204 23 0
                                    

"Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi ta içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin'"

Nazım Hikmet

Aylin

Tarık' la geçirdiğim zaman dakika gibi gelmişti. Oysa iki saate yakın yalnızlığını paylaştığı balkonda oturmuştuk. Balkonu da Tarık gibi yalnızdı. O kadar sadeydi ki her şey, dağınıklık yoktu ama Tarık'ın gözlerindeki ifade tam tersini söylüyor, ben dağılmış bir adamım diye bas bas bağırıyordu. Tek,bir,az,sade... Hepsi Tarık' ın evine gidince göreceğiniz bir şeydi ama Tarık kendi içinde kalabalıktı. Çünkü aynısının benzeri bende vardı sadece ben tek olan hiçbir şeyi sevmiyordum.
Kalabalıktada yalnız olabilirdi insan ve Tarık bunun vücut bulmuş haliydi. Ben neydim peki? Eve gelince koşarak mutfağa gidip sana çay doldurmak istedim sonra onu sana getirmek istedim ama sonra düşündüm de çay işin bahanesi ben de o bahaneye sığınarak belki bir gün birlikte içeriz umuduna tutundum. Bencilim ben, buldum.

Düşünüyorum da kendimde bu haddi nasıl görebilirim? Hayatım düzensizlik içinde devam ederken ben nasıl bunları düşünüyorum? Düşünmek istemiyorum. Bir duş alıyorum, aynanın karşısına geçiyorum saç uçlarım kırılmış biraz sert sert elime geliyor. Banyodaki çekmeceden çıkarıyorum makası kırpıyorum saçlarımı. Dalgalı olunca yamuk mu oldu derdim yok. Odaya geçip kot ve siyah Kazak seçiyorum. Sözde olacak iş görüşmeme gideceğim ama ortada öyle bir durum yok. Sadece sokaklara çıkıp iş arayacağım.
Tarık, sana bunu söyleyemezdim çünkü ben yirmi dokuz yaşıma kadar her şeyi kendi yapmış bir kadınım. Yalnızlık öyle bir kök salmış ki bende o kadar çok savaş vermişim ki hayatta yenileceksem de sadece ben yenilmeliyim.
Saçlarımı kurutuyorum önce saç kurutma makinesinin sesi odaya yayılıyor. Saçımı toplayıp giyiniyorum. Siyah ceketimi alıp çıkıyorum evden. Merdivenleri inerken evde olup olmadığını düşünüyorum. Neden düşünüyorum bilmiyorum.
Apartman kapısından çıkarken Mustafa ve Tarık'ı görüyorum, Tarık içeride tıraş oluyor. Güzeldi aslında saçları, neden kestiriyor ki diye düşünüyorum. Çok kestirmese bari ama öyle bir yüzü var ki her şey yakışacak cinsten.
Camın arkasından Tarık fark ediyor beni. Ufak bir baş selamı veriyor ben de karşılık veriyorum. Mustafa, aldığı saç tutamını keserken bir şeyler anlatıyor ona. Yokuştan aşağı doğru ilerliyorum. Nereye gideceğimi bilmeden yürüyorum biraz. Gözlerim dükkanların camlarında oyalanıyor bir ilan görürüm diye. İlanların çoğu kısmi zamanlı.
Benim tam zamanlı bir işte çalışmam gerekiyor, kira, fatura, diğer giderler... Fırat'a gündermem gereken para. Hepsini düşünmem gerekiyor. Birkaç saat öncesinde Tarık'la geçirdiğim iki saate gitmek istiyorum o zaman bunları düşünmüyordum.
"Bizimle çalışmak ister misiniz?" Yazısının olduğu bir kafeye giriyorum. İçim kıpırdıyor, heyecanlanıyorum.
"Merhaba, diyorum hoş geldiniz diyen garsona. Garson beni müşteri sanıp boş masalardan birine yönlendirmek istiyor.
"Ben iş ilanı için gelmiştim." Diyorum. "Öğrenci misin? " Deyince az önceki kibarlık uçup gidiyor garsonda. "Hayır." Diyorum.
Hayır altandaki asıl anlamları, nedenleri düşünmek istemeyerek.

"Şu an Kemal Bey burada değil muhasebeye kadar gitti ama birazdan gelir beklemek istersen eğer oturabilirsin bir masaya."diyor. "Peki, deyip oturuyorum bir masaya. Yaka kartından adının Burak olduğunu öğrendiğim garson önüme bir form ve kalem bırakıyor.
"Buraya bilgilerinizi doldurun diyor. Kemal Bey önce değerlendirecek ondan sonra hangi pozisyonda boş yer varsa oraya alır. Deyip gidiyor.
İsim,adres, tecrübelerin sorulduğu formu dolduruyorum.

O sırada kafenin kapısı açılıyor,kapının kolunda asılı olan zil çalıyor. Kapıya bakınca takım elbiseli tanıdık bir yabancıyı görüyorum. Üzerinden yıllar geçmiş olsa da o hâlâ aynı geliyor gözüme hatta daha genç.
Kapıda asılı çan çaldığında sadece gelecek kişinin olduğunu haber vermediğini anlıyorum çünkü o ses beni bir yayladaki kestane ağacının altına götürüyor, sarı kız boynunda sallanan çanla bana doğru gelirken benim yüzümde bir gülümseme var on dört yaşındaki ben kafamı sağa çevirdiğimde onun Karadeniz'den daha koyu gözleriyle karşılaşıyorum, gülümsüyor.

Birkez daha anlıyorum nereye gidersen git geçmiş de peşinden geliyor, bir zamanlar çocuk kalbimi pırpır eden delikanlıyla ben bir kadın o da bir adam olduğunda karşı karşıya kalıyoruz, beni tanıyor.

HAR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin