15- Kırık Cam Teorisi

129 22 1
                                    

Esmer bir akşamüstünün serin hüznünü getiren gözlerin
Görebildiğim, duyabildiğim her şey bana seni sevmeyi söylüyor
Uzaklaştıkça yaklaşıyor uzak
İşin en kötüsü yaklaştıkça da uzaklaşmaktan korkuyorum
Ümit Yaşar Oğuzcan

Tarık

Uzun zamandır uğraştığım, severek yaptığım hiçbir şey yok hayatımda. Hayat kelimesi güldürüyor hatta o kadar. Çünkü bu yalnızlığa biri şahit olsa, yazık der ki hak da veririm. Eskiden, çok eskiden yine eksiktim ama ablam vardı. Tutunacak bir dal, sığınacak bir liman... Dediğim gibi güzel olan her şey. Şimdi de onun emaneti Emina var. Peki o olmasa ben de olmazdım bu çok net. Saat gece yarısı olmasa o gece Emina'nın yanına giderdim. O gece. Bu yaşımda hiç
bu kadar utandığımı hatırlamıyorum. Hatta ilk kez kendime bu kadar dürüst oluyorum.
Kendimi kontrol edemeyen bir herif olmadım hiçbir zaman. Öyle kontrol bende olsun da yöneteyim diyen biri de. Gelişine yaşadım, ne geliyorsa içimden onu yaptım.
Ama o gece, mantığın sik ucu kadar bile uğramadığı bir geceydi. Sonrası da siktiri yedim. Öyle pişkinim ki eğer Aylin bana karşılık vermeseydi ne olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Kutuplardan bahsederlerdi ha hâlâ dönüyor mu bu muhabbet bilmiyorum ama zıtmış, aynıymış anlamam. Ben o gece, Aylin'e çekildim. Benim isteğim dışında ama çok da istediğim bir şeymiş gibi. Öyle bir ikilemdi ve ikisine de yenik düştüm.

Kabul edemediğim, etmekten kaçtığım şeyler var her zaman da oldu. Onunla olmak, hayatına girmek, onu hayatsızlığıma rağmen hayatıma almak. Fazla ütopik ve götünle gülünecek şeyler. Deli mi sikti seni dedirten cinsten hepsi. En iyisi görmemek, hiç olmamış gibi davranmak. Diğerlerine yaptığım gibi. Bir evin camlarını taşladıktan sonra sona kalan cama da bile isteye taş atmak gibi. Hepsini ben yaptım, tüm umursamazlığımla, tüm hesapsızlığımla belki de çıkarlar doğrultusunda. Çünkü bu hayatta karşılıksız beni seven tek bir kişi vardı,ablam. Onu da yıllar evvel kaybettim. Geride kalan bir yeğen, arada görüştüğün bir ihtiyar, geçmişten gelen iki üç insan.
Bu kadar nokta, üç nokta değil, bitti.

Bitmesini istediğim hislerle boğuşurken Sevgi ablanın aradığını görüyorum. Koş diyor, Aylin'in evinden sesler geliyor. Allah biliyor ya o sesleri çok başka algıladım ilk başta. Benim gibi Allahsız birine bile bu cümleyi kurdurttu bu his. Boynuma doğru bir sıcaklık hissettim. Ne sesi dediğimi hatırlıyorum o an. Bir adam var evde bağırıp duruyor, neler söyledi kızcağıza. Tamam, geliyorum. Deyip telefonu kapatışım. Her zaman dalgın ve ağır ağır çıktığım yokuşu ilk kez koşarak çıkıyorum. Üçer beşer tırmandığım merdivenler... Aylin'in katına gelmek altmış sekiz merdiven sürüyor normalde. Geçen gece ve diğer geceler de gittiğim kapıyı çalmadan dönmüşlüğüm oldu. Şimdi kaç adım etti bilmiyorum. Kapı aralık kalmış. Camın kırılma sesini duymamla açıyorum kapıyı hiddetle. Karşımda hırçın bir çift göz. Ben Aylin'i başka hallerde göreceğimi düşünüyorken onun bakışlarındaki hiddet beni afallatıyor. Ağlamış, dağılmış hatta yaralı olabileceğini bile düşünmüştüm. Korkaklık kanıma işlemiş ki herkesi kendim gibi sanıyorum.
Sağ tarafta duran dalyarak kafalı herifi gördüğüm an yakasından tutup kafa atıyorum. Canımın acısı ve az önce duyduğum boğazıma doğru yükselen hisle beraber vücudumun yandığını hissediyorum.
"Kimsin lan sen?" Vay amına koyayım, ilk kez bu soruyu kendim hariç başkasına soruyorum. Hoşuma gidiyor, bir daha soruyorum. "Kimsin lan sen göt lalesi?" Bu seferki daha süslü. "Tarık." Diyor biri, Aylin bu. Sonra Sevgi abla bir şey diyor ne zaman geldi ne dedi bilmiyorum. " Bırak Tarık." Diyor Aylin. Neden onu savunuyor ki Sevgi abla ne dedi? Kıza neler söyledi? Ne dedi Aylin'e?
" Ooo, Ayş- Aylin Hanım'ın koruması da geldi. Kaç paraya gittin buna?" Diye soruyor sırıtarak. Ne dediğini anlamam kulağımın çınlamaya başlamasından mı yoksa darbeden kızaran anlına bakıyor olmamdan mı kaynaklanıyor?
"Ne diyorsun lan pezevenk!" diyorum bağırırken. "Bırak Tarık gitsin." diyor Aylin. Sonra herife doğru yaklaşıp"Git artık." diyor Aylin. "Güzel güzel." diyor herif ve kapıdan çıkacakken tutuyorum kolundan. "Bırak Tarık gitsin." Diyor. Sevgi abla neler olduğunu sorarken ben öylece kalıyorum orada. Neden izin verdi ki gitmesine? Arkamı dönüyorum Aylin, saçlarını ellerinin arasında koltuğun ucunda oturuyor, bakışları yerde.
"Sevgi abla git sen bir şey olursa ben seni haberdar ederim." Diyorum birden. Aylin'le yalnız kalmak istiyorum. Sevgi abla, hık mık edecek olsa da Aylin'in de onaylamasıyla bin tembihler edip çıkıyor kapıdan.
İlk başta ne yapacağımı bilemiyorum zaten kapalı olan dış kapının kapalı olup olamadığını kontrol ediyorum. Yerdeki cam kırıklarına bakıyorum, toplasam mı diye düşünüyorum. Sonra kendimi yerden cam kırıklarını toplarken buluyorum. "Bırak Tarık, eline batacak." diyor Aylin. Sesi her zamanki gibi ama değil de. Güçsüz, cılız bir ses değil.
Ses etmiyorum cam parçalarını sephanın üzerine bırakıyorum ama oradan almayı unutmamam lazım diye de hatırlıyorum kendime. Çöpe atmam gerekse de yanından ayrılmak istemiyorum. Karşısındaki koltuğa ondan en uzağa ama onu çok net görebileceğim yere oturuyorum. İnce hesaplar yapan biri olmadım hiçbir zaman, dediğim gibi her şeyi gelişine yaşadım.
Ama onun katına gelmem için çıkmam gereken merdiven sayısını biliyorum artık. İlginç, anlamsız benim için gülünç. Ben buna götümle gülerim.
"Kimdi o?" diyorum. Sonuna lavuk, pezevenk ve daha nicesini eklemek istediğim bir soru. Benim de gözlerim yerde. Oysa bakacağımız bir halı deseni de yok, parmaklarımızı içindeyken kıvıracağımız bir terlik de yok ayaklarımızda. Sevgili, arkadaş... Kim o şerefsiz? "Abim." Diyor Aylin. Derin bir nefesi ciğerlerime doğru çekiyorum. "Görüşüyoruz arada gelir para alır, gider işsizin teki yani. Bu kadar." Diyor. Onu tanıdığımdan beri en soğuk ses tonu bu. Başkalarıyla konuşurken de böyle mi? Sen nesin Tarık? Başkası değil misin zaten? Bu kadar. Bu kadar. "Para için mi gelmiş?" Konuşmak istiyorum onunla, anlatsın. Bu kadara rağmen bitmesin ve daha olsun. " Konuşmayalım gereksiz çünkü." " Hem bu benim aile meselem." diyor ama yüzünde tuhaf bir gülümseme de oluşuyor.
"Aylin. Ben özür dilerim." Diyorum birden. Fırsatçıyım ben. Benimki yapmışken şunu da yap bari denecek bir durum. Bir daha onun karşısına çıkacak cesaretimin olacağını sanmıyorum. "Ne için?" Diyor anlamayarak. Dalgın olduğu çok belli. "Geçen gece yani bir hafta oluyor galiba seni-" diyorum ama ne dediğimle ilgili hiçbir fikrim yok. " Önemsizdi üstünde durulacak bir konu değil." Diyor Aylin. Gerçekten öyle mi düşünüyor.? Mustafa'nın onun hakkında dedikleri geliyor aklıma. Aylin'in çalıştığı yerin nasıl olduğundan orada dönen işlerden. Onun hafifmeşrep bir kadın olduğunu imâ etmesi. "Ne nasıl?" Diye soruyorum, ben Aylin'i böyle hayal edemiyorum, cilveli bir kadın, renginin ne olduğunu çözemediğim gözlerinin şuh bakışlara dönüşmesi. Uyandırıcı ve sarsıcı bir etki yapacağı kesin.

"Öyle işte hatta ben sonrasında pişman da oldum seni gönderdiğime. Misafirim de olabilirdin o gece, eğlenirdik."
Bunlar benim zihnimden geçenler mi yoksa duyduklarım gerçek mi diye sorguluyorum. Bakışları bakışlarımla denk düşüyor ve gözlerini ayırmadan bana doğru yaklaşıyor. Parmak uçlarımız temas edecek kadar yaklaşıyor. Kucağıma oturması o kadar anlık ki vücudumun kaskatı kesildiğini hissediyorum. Küfür etmek istiyorum, ağız dolusu küfürler etmek istiyorum ama bırak ağzımdan çıkmasını bildiğim her şeyi unutuyorum. Otuz beş yaşında değil de on beş yaşında yeni bir yetmeyim sanki.

" Duymayan kalmadı zaten." Diyor yüzüme bakarak ama kendine söylüyor sanki onu. " Neyi? Diye soruyorum. Cevap vermeyip boynuma doğru sokulmaya başlıyor, iki yanda duran ellerimin karıncalandığını hissediyorum. Ona dokunmak için çıldırıyorum o an. Ellerimi beline doğru çıkarıp emanet gibi dokunuyorum tenine. Bırakmak istiyorum kendimi, bıraksın istiyorum kendini. Boynumda olan dudakların arasından boğuk bir ses duyuyorum. Bunun inleme ya da zevkten çıkarılan mırıltılar olmasını istiyorum ama Aylin başını omzuma gömüp hıçkırarak ağlamaya başlıyor. Ellerim, tüm bedenim olduğu yere çivileniyor o an. İlk kez çaresizliği tüm bedenimde hissediyorum, kırdığım tüm camlar boğazıma batıyor en çok masanın üstündekiler.



HAR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin