1

24.1K 796 126
                                    

1. Bölüm
Kimsesiz Ananın Kimsesiz Çocukları

🌿

"Oy benim kuzum. Oy benim kara kuzum. Annesinin güzeli. Sen benim prensesim misin? He söyle bakıyım sen benim prensesim misin?" Esma iştahla annesinin memesine tutunmuş karnını doyururken Hatice küçük kızının burnunu seviyor yanağını okşuyordu. Elinde olsa yalayıp yutacaktı yavrusunu. Birbirinden hırçın iki oğlandan sonra dünyaya gelen bu küçük kız Hatice'ye ilaç gibi gelmiş resmen gençleştirmişti onu. Oğullarını da çok seviyordu ama Esma başkaydı. Ahmet ve Mustafa'nın aksine esmer bir teni, kara kaşları, kara gözleri vardı. Ahmet beyaz Mustafa'ysa sarıydı. Görenler evlatlık sanıyordu oğullarını. Esma tam Hatice'ydi. Onun kopyasıydı ve Hatice kızına her baktığında içi kabarıp kabarıp geliyordu.

Sabah saatlerinde güneş pencereden anne kızın üzerine düşmüş yüzlerini ısıtıyordu. Ömrünün belki de en huzurlu en mutlu anlarından biriydi. Ancak bilmiyordu ki o gün hayatının en acı en kara günü olacaktı.

"Hatice ablaaa!" Avlunun tahta kapısı kırılırcasına açıldı. İçeri onlu yaşlarında bir erkek çocuk girdi. Avazı çıktığı kadar bağırıp Hatice'yi çağırıyordu. Genç kadın yüreği ağzında yavrusunu yerdeki beşiğine yatırıp balkona koştu.

"Hayırdır len ne bağırıp duruyon avaz avaz?"

"Koş Hatice abla koş Hacer ablalar kaza yapmış! Köyün çıkışında arabaları yuvarlanmış!" Genç kadın önce ne duyduğunu anlamadı. Hacerle bağdaştıramadı bir an hiçbir şeyi. Sonra yüreğine bir kor gibi düştü gerçekler. Kaynanası Saniye kadın olmasa belki kendi de çöküverirdi olduğu yere.

"Koş kızım sen git. Ben bakarım Esma'ya." Saniye kadın izin vermese bile Hatice duracak gibi değildi. Ne ara fırladı avludan ne ara çıktı yola bilemedi. Ayaklarına terliğini bile geçirmemişti, çoraplarıyla koşuyordu toprak yolda.

Çocuğun söylediği yere vardığında onu kalabalık karşıladı. Kara haber tez yayılırmış. Neredeyse köydeki herkes oradaydı. Yolun kenarında ters dönmüş bir araba vardı. Hatice kalabalığı yarıp arabaya vardı. Koca araba ezilmiş, büzülmüş, küçücük kalmıştı. Bu demir yığınının içinden Hacer'in bedeni sağ çıkar mıydı? Çıkamamıştı da zaten. Hacerle kocasının cenazelerini zorlukla çekip almışlar o metal canavarın içinden. Üzerlerine bir battaniye örtüp jandarmayı beklemeye başlamış herkes.

Hatice çığlıklar ata ata çöktü yere. Her yeri toz toprak içinde kalmıştı. Şimdi de elini yere vuruyor adeta tüm hıncını topraktan çıkarıyordu.

"Bacım!" diye haykırdı yatan iki cansız bedene bakarak. "Canımdan öte bacımdın. Hacer'im!" Birkaç kadın gelip omuzlarından tuttular Hatice'yi. Ama nafileydi. Genç kadın sarsıla sarsıla ağlıyor sanki kazaya sebep olan oymuş gibi parçalıyordu kendini.

Hatice'yi susturan bir çocuğun sesi oldu. "Hatice hala!" Abdullah kendisini tutan kadının kollarından sıyrılıp Hatice'ye koştu. Zavallı çocuğun üstü başı topraktı. Eline yüzüne anasının babasının kanı bulaşmıştı. Kadın kollarını küçük çocuğa sardı.

"Yavrum! Ağlama Abdullah'ım ağlama. Hatice halan yanında kuzum." Hacer'in yerine sardı sarmaladı Abdullah'ı. Bir daha hiç sarılmayacak kardeşi için sarıldı çocuğa.

Birkaç saat sonra cenazeler kaldırılmış, araba çekilmişti. Hacer'in evinde bir kalabalık vardı. İnsanlar avluya, odalara doluşmuşlardı. Herkes kazayı konuştu önce. Sonra cenazeyi yarına ertelemeye karar verdiler. Kimsesizdi Hacer. Anası babası çocukken ölmüştü. Akrabaları da sahip çıkmayınca bir başına kalmıştı. Hatice'nin annesi almıştı onu yanına. Emzirmiş, giydirmiş, kendi öz kızından ayırt etmemişti. Hatice'yle süt kardeşiydi ama candan da ötelerdi.

Elma Ağacının AltındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin