28

5.3K 482 206
                                    

28. Bölüm
İnsan Dertlendiğiyle Kalır (1)


Abdullah yatakta bir o yana bir bu yana tepinirken Esma artık uyuyamayacağını anlayıp kalktı. Önce yeğenini şapır şapır öpüp ısırdı sonra yataktan çıkıp hazırlandı. Koridora çıkınca başını Hamza'nın kaldığı odaya çevirmeden edemedi. Gece onu gönderdikten sonra Abdullah'ı yeniden uyutmuştu ama kendi bir türlü uyuyamamıştı. Elleri sürekli dudaklarına gidiyor, utançtan yüzü yanıyor, kalbi kuş gibi çırpınıyordu. Sürekli kıkır kıkır gülmek geliyordu içinden. Ona bakan biri varmış gibi yorganı başına kadar çekip kendini saklama ihtiyacı duyuyordu. Ne zaman, nasıl dalabildi uykuya hiç haberi yoktu. Sadece Hamza'nın olduğu güzel rüyalar görmüş, erken saatte uyandırılmasına rağmen mutlu ve keyifli kalkmıştı. Kapalı kapıya bakarken de gülmeden edemiyordu. Gece Hamza'nın evlenmek istediğini söylemesi sürekli zihninde dönüp duruyor, ona güzel hayaller kurduruyordu.

"Biz geldiik. Senin sarı paşan uyutmadı beni yine."

"Oy ben kurban olurum seni yaradana." Hatice elindeki domatesi tezgaha bırakıp Esma'nın kucağındaki torununa yöneldi. Ellerini uzatıp Abdullah'ı aldı ve yanaklarından öpmeye başladı. "Sen hazır ediver sofrayı. Ben şu babanı bir daha çağırıyım ağıla gidecek daha. Gel bakalım kuzum dedeni uyandıralım bir." Kucağında torunuyla mutfaktan çıkıp kendi odalarına gitti Hatice kadın. Esma'ysa annesinden kalan işi devraldı. Kaynamakta olan suya çayı attı, büyük siniye kahvaltılıkları dizdi. Ara ara hiçbir ses gelmemesine rağmen başını koridora uzatıp Hamza'nın kapısına baktı. İçi içini yiyordu. Bir an evvel kalkıp gelsin, daha ortalıkta kimse yokken birazcık yüzünü görsün istiyordu. Ama uykucu çıkmıştı Hamza.

"Ulan Hamza. Alacağın olsun, iki dakika gelip göstermedin kendini." Tezgahta salatalıkları doğrarken söylenmeyi ihmal etmiyordu. Mırıl mırıl, kendi içine konuştuğunu sanıyorken kapıda birinin onu dinlediğinden bir haberdi.

"Ben de diyorum kulaklarım niye çınlıyor dakikalardır." Bir anlığına irkilip kapıya döndü. Kapıya yaslanmış gülerek kendine bakıyordu genç adam. Doğrulup kızın yanına geldi. Esma sırtını tezgaha verip tamamen Hamza'ya döndü. "Önce şu kesici aleti bir çıkaralım aramızdan." Sol elindeki bıçağı dikkatle alıp tezgaha bıraktı. Şimdi rahatça ellerinden tutabilirdi. "Sen ulan mı dedin az önce bana?"

"Yok." dedi Esma gözlerini gözlerime dikip. Yüzünde çocuksu bir gülümseme vardı. "Çınlamalardan yanlış duymuş olabilirsin. Erken mi uyandın yoksa?"

"Uyanmak mı? Hiç uyumadım ki." Omzunu kaldırıp indirerek söyledi bunu. Esma da oğlanın göz altlarında beliren hafif morluğun sebebini anlamış oldu. Parmak uçlarıyla gözlerinin altına dokundu.

"Keşke uyusaydın."

"Uyuyamadım. Sen uyudun mu?"

"Çok az."

"Bugün abilerinle konuşacağım haberin olsun. İnşallah hâlâ erken diye düşünmüyorsundur." Az önce gözlerine dokunan parmaklar şimdi yanağını seviyordu. Esma'nın eski çekimser halinin tamamen gitmiş olması hoşuna gidiyor ama bir yandan da ne yapacağını bilemiyordu. İsteksiz gibi görünmek yada fazla hevesli davranıp kızı korkutmak istemiyordu. Sadece Esma'nın artık utanmadan kendine dokunuyor olması mutlu ediyordu. Aralarında seneler evvel hissettiği o sınır sanki yoktu. Dün Esma'yı ilk seferde kendisi öpmüştü ama geri de çevrilmemişti. İkinci öpüşmeyi Esma başlatmıştı, hem de hiç korkuyor gibi değildi. Aksine en az Hamza kadar istekliydi bu temasa. Bunları düşündükçe çocuğun içi kabarıp geliyor, bir an evvel yoluna koymak istiyordu evlilik meselesini.

"İkisiyle de mi? Bir şey yapmazlar değil mi?" Yeni çıkmış sakalları seven eli durdu, gözlerinde bir korku belirdi. Hamza gülmemek için dudaklarını ısırsa da bir kere etmiş bulundu tebessüm.

Elma Ağacının AltındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin