18. Bölüm
Kızın Mektupları"Ben uyurken..." diye başladı Mustafa konuşmaya. Uzun süredir sustuğu için boğazı kurumuş, sesi çatallamıştı. "Benimle siz mi ilgilendiniz?" Boğazının acıdığını hissetti.
"Evet Mustafa bey. Bir sorun mu vardı?" Serum bağlayan hemşire onaylasa da Mustafa duyduğu sesin bu olmadığına adı kadar emindi.
"Başka biri var mıydı peki?" Biraz ısrarcı oluşu hemşireyi rahatsız etmiş olacak ki oflayıp durdu.
"Hayır yoktu. Başka bir isteğiniz var mı?"
"Yok, teşekkür ederim." Sevimsiz, suratsız bir kadındı hemşire. Mustafa onu da anlamaya çalışıyordu. Günde onlarca insanla karşılaşıyor, her biriyle ilgileniyor, derdine çare olmaya çalışıyordu. Bu da yoruyordu onu. Ancak birazcık gülümsese daha iyi olurdu sanki.
Uyanalı birkaç gün olmuştu. Odasına bir yada iki hemşire gelip gidiyor, röntgendi, kan tahliliydi diye diye getirip götürüyorlardı oğlanı. İyice sıkılmıştı buradan. Hele ki kendisiyle konuşan o sesi bulamamak, bir rüya olduğunu sanmak onu daha da incitiyordu. Hayal kırıklığı yaratıyordu.
Bugün onu ziyarete Ahmetle Esma gelecekti. Üç beş gün daha kalıp çıkacaktı zaten hastaneden ama ailesi toplanıp toplanıp geliyordu. Oğlan uyandığı gün bile kapının ağzına doluşmuş ağlaya ağlaya Mustafa'ya bakıyorlardı. "Bunlar kim?" diye sormuştu kapı ağzında yaşlı gözlerle kendine bakan insanları işaret edip. Başındaki doktor "Aileniz." dedi kısaca. "Uyanmanızı bekliyorlardı. Belli ki aile içinde çokça sevilen birisiniz."
"Ben niye hatırlamıyorum peki?"
"Ağır bir travma geçirdiniz. Başınıza da ciddi darbeler almışsınız. Üstelik uzun bir uykudan daha yeni uyandınız. Hatırlamamanız normal. Kısa zamanda hatırlayacağınızı düşünüyorum. Endişe etmeyin." Gülümseyerek konuştu baştabip. Normalde değil böyle güler yüzlü açıklamalar yapmak, her hastayı kontrol etmezdi. Adı üstünde baştabipti. Hele ki köyden gelen bir çocukla geceli gündüzlü ilgilenmek... Olacak iş değildi. Belki o ilk gün genç adam kendisiyle konuşmasa bu oğlan da diğer hastalardan farksız olacaktı.
Mustafa'nın hastaneye geldiği ilk gün Hamza başhekimin odasına girip kendini tanıttı. Doktor genç adamın elini sıkarken "Rahmetli Rıza Bey'in neyi oluyorsunuz?" diye sordu soyismini duyunca.
"Kendisi babamdı." Doktor kesinlikle bu cevabı beklemiyordu. Ülkenin hatırı sayılır iş insanlarından birinin oğlu olacak gibi durmuyordu. Genç adamın üstü başı toprak içindeydi. Saçları bile dağılmış, sakalları uzamıştı. Ziyadesiyle paspal duruyordu. Baştan başa oğlanı süzse de kolundaki saatten ve gömleğinin düğmesindeki markanın ambleminden emin olmuştu varlıklı olduğuna.
"Buyurunuz Hamza bey." diye eliyle sandalyeyi gösterdi. Doğrusu hâlâ şüphe ediyordu Rıza Bey'in oğlu olduğuna. "Yolunuz hastanemize nasıl düştü?"
"Bir arkadaşım. Kötü bir kaza geçirdi. Durumunun kritik olduğunu sanıyoruz. Sizden ricam burada kaldığı süre boyunca özel bir ihtimam göstermeniz. Hiçbir harcamadan kaçınılmasını istemem. Hem kendisi hem de ailesi için. Yarın gün içinde iyi niyetimin göstergesi olarak bir bağış yapacağım hastanenize. Umuyorum siz de en az benim kadar cömert olursunuz dostuma ve ailesine karşı."
"Tabi tabi." Yapılacak olan bağış da böylesi varlıklı bir ismin hastaneye teşrifi de oldukça memnun etmişti başhekimi. Gülümseyerek onayladı. Hamza bir kâğıda adres, telefon numarası ve isim soyisim yazdı. Hekimin tüm ısrarlarına rağmen ikram kabul etmedi. Kendisinin burada olamama ihtimaline karşı tedavi masraflarının bu adrese gönderilmesini tembihledi. Çalışmalarında kolaylıklar dileyip başhekimin elini bir kez daha sıktı ve ayrıldı odadan. Tevekkeli değildi Mustafa'nın en büyük ve rahat odaya alınması, en kıdemli hemşirenin bakımıyla ilgilenmesi, ailesinin de misafir olarak ağırlanması. Her bir hizmet faturaya kalem kalem işleniyordu. Taburcu olacağı günse Hamza'nın yazdığı adrese masraflar gönderilecek, ücret tahsil edildikten sonra hasta serbest bırakılacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elma Ağacının Altında
Genç Kurgu"Sevmeler emek ister, sen benim emeğimsin." 🌿 Eski dönem köy kurgusudur.