Bölümü beğenip yorum yaparsanız çok mutlu olurum. Şimdiden teşekkürler ve iyi okumalar 🌿
42. Bölüm
Uçuşan Yüzler"Birazdan köprüye gireceğiz."
"Burası hep böyle kalabalık mı?" Esma Hamza'ya eğilmiş arabanın camından İstanbul trafiğine bakıyordu. Kaldırımdaki insan yoğunluğu yetmez gibi yollar da arabalarla doluydu. Daha önce hiç bu kadar çok araba görmemişti. Gerçi bu kadar büyük bir kalabalığı bile görmemişti ömrü boyunca. Kendi şehrindeki kalabalık dediği şey burada bir avuç insan kalıyordu. Ne acayip memleketmiş burası.
"Genelde böyle. Belli saatler daha da kalabalık olur hatta."
"Bu gürültü de her zaman var yani." Arabalardan, otobüs ve dolmuşlardan gelen korna seslerini ima etti. "İnsanlar nasıl yaşıyor burada? Bizim köyde ineklerin, keçilerin sesinden rahatsız olanlar gelsin de burayı dinlesin bir de." Alayla güldü genç kız. Çok eskiden, şimdi yıkılmış olan ahırlarında birkaç inekleri vardı. Sabah akşam bağırırlar ne komşulara ne ev halkına kafa dinginliği vermezlerdi. Hele ki komşular kendilerine sus payı niyetine verilen sütleri, peynirleri kabul ederken minnet duysalar da ineklerin sesinden her daim şikayet ederlerdi. Nihayet Hakkı efendiyi canından bezdirmişler, el birliğiyle sattırmışlardı inekleri. İki üç hayvanın sesinden kafaları şişen insanlar acaba burada nasıl yaşarlardı.
Gözleri köprünün aşağısında uzanan, sanki sonsuz gibi duran mavi denize bakarken bu güzelliğe değer mi diye düşündü. Büyüleyiciydi, nefes kesiyordu ama yoruyordu da. Burda kalanlara göre demek ki en çok harikulade görüntüsü cezbediyordu. Elini arabanın camına yaslayıp biraz daha görebilmek için yaklaştı kapıya. Diğer eli Hamza'nın elinin altında, aralarında duruyordu. Kız mavi suları izlerken oğlan da ona baktı. Yüzünün görünen kısmını, siyah saçlarını izledi. Arada bir hayret ettiğine dair sesler çıkarken nişanlısının ağzından, gülümsedi. İlk defa büyük bir şehre geliyordu genç kız. Tepkileri çok gerçek ve olağandı.
Karşı koltukta sessiz sessiz oturan Ahmet gözlerini hiç görmediği bir yere dikmişti. Amaçsızca bakıyordu. Göz kapakları yorgunlukla kapanmak isterken onlara direniyordu adeta. Son saatleri hiç geçmek bilmemişti. Parmaklarıyla gözlerini ovup yüzünü sıvazladı.
Öğleye doğru Hamza yanında Esma'yla geldiğinde aklına bin çeşit şey gelmişti. Bir de kızın elini öyle sıkı sıkıya tutmuştu ki biz evlendik yada gidiyoruz buralardan diyecekler sandı bir an. Hamza da Ahmet'in üzerlerine gelirken adamın aklından neler geçtiğini tahmin etmiş olacak ki nişanlısıyla abisi arasına girip kızı arkasına almış, ona canlı kalkan olmuştu. Elini Ahmet'in göğsüne koyup kendilerinden uzaklaştırırken sakin kalmaya ve onu ikna edici konuşmaya özen göstermişti. Nihayet kendisinin de gelmesi şartıyla Esma'nın gidebileceğini söylediğinde Hamza hiç tereddüt etmedi. Tek istediği kızdan bir an olsun ayrılmamaktı. Gerisinin bir kıymeti yoktu. Uçak biletini apar topar halledip abi kardeşi köye götürdü. Ahmet onun dışarda kalmasını söyledi. Sabah Esma'nın evden sessiz sedasız çıkması annesini de babasını da çok sinirlendirmişti. Şimdi bir de İstanbul mevzusu çıkarınca başlarına kendilerini tutamazlar, oğlanın yanında olmadık laflar ederlerdi. Bacısının rencide olmasını istemedi. "İstanbul'a gidiyoruz Esma'yla." derken de sanki ana babasına bile laf düşmezmiş gibi konuştu.
"O nerden çıktı? Biz başçavuşun eşeği miyiz? Babaya danışmadan gitmek neyin nesi?"
"Danışılacak ne varmış? İyi kötü Hamza damadı bu evin. Ata evine giderken tek mi gönderelim? Belki akrabaları olacak, Esma'yla tanışacaklar. Ben kızın yanında gider gelirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elma Ağacının Altında
Teen Fiction"Sevmeler emek ister, sen benim emeğimsin." 🌿 Eski dönem köy kurgusudur.