Selena Gomez, People you know.
---
Jeon Jungkook,
1 hafta sonra,
17.00Bir hafta... Aptallığım yüzünden onu kaybettiğim günün üzerinden bir hafta geçmişti. Bir bütün ruhum bir bir bölünmüş, onun bıraktığı her şey terk etmişti beni. Şimdi kalan tek şey evin içindeki kokusuydu. Bir haftadır yanımda sadece Yoongi kalıyordu. Sürekli Taehyung'u aratıyor, telefonu hoparlöre aldırıyordum. Bir ölümlü olmayan ben, sesini duymasam ölecek gibi hissediyordum.
Her gün, sürekli sesini duymak istiyordum. Her duyduğumda kalbimde bir sızı oluyor, kendime kızıyordum. Evet, Dünya'ya ilk indiğimde amacım Taehyung'u kurban etmekti fakat gün geçtikçe ona daha çok aşık oldum, varlığına daha çok tutundum ve kıyamadım ona. Kratos her çağrı verdiğinde biraz daha zaman istedim, annemle de konuşup Taehyung yerine başka birini kurban etmek, hatta kimseyi kurban etmemek; yarı Tanrı olmamak konusunda anlaştım. Onu bu olanlara alet etmemeliydim ama tüm bu kurallar konurken ben onun nasıl biri olduğunu tam olarak bilmiyordum bile.
Yoongi bir haftadır yanımda kalmasına rağmen durumları tamamen bilmiyordu. Beni anlatmam için zorlamaması dolayısıyla ona minnettardım ama artık anlatmak zorunda gibi hissediyordum. Bir hafta önce yaşanan her şeye rağmen Taehyung, Yoongi'nin benim yanıma gelmesini, yanımda durmasını istemişti. Bu denli vicdanlı olmasını, hâlâ beni düşünmesini kaldıramıyordum. Tabii Yoongi yanımda kaldığı süre boyunca iblis olduğumu da öğrenmişti.
Oturduğum koltukta tüm yaptıklarımı sorgulayıp kendime kızarken bana uzatılan bir bardak kahveyle kendime geldim.
"Sen iblissin amına koyayım, nasıl uykusuz kalınca göz altların kızarıyor?"
Bir haftalık ev arkadaşımın garipsercesine söylediği cümleye gülümsemek istesem de yüz kaslarım buna izin vermedi, gülümseyemedim. Sadece kısa bir 'tıh' sesi çıktı ağzımdan.
"İblisler de yıkıldıklarında uykuya ve sevdikleri kişilere ihtiyaç duyarlar."
Alayla kıkırdadı, komik gelmiş olmalıydı koskoca iblisin insan sevdiğine muhtaç olması. Bundan utanmıyordum, ona gerçekten muhtaçtım. O artık inanmasa da benim her şeyimdi.
"Seni suçlayamıyorum, çünkü olayın tamamını bilmiyorum. Çünkü senden dinlemedim hiç, adam gibi anlat da bir yorum yapayım."
Başımı onaylar mânâda salladım.
"Taehyung'un benim resmimi çizmesi, yanına gelmem tesadüf değildi. Tanrılar ülkesinde her şey olması gerektiği gibi işliyordu aslında, ben de iblis haricinde bir de Tanrı-insan melezi olmak istiyordum. İblis-insan melezi olmak güzeldi ama yine de tüm Tanrıların arasında tek iblistim ve bu garip hissettiriyordu. Annemle konuştuğumda ne olacağı konusunda, lider Kratos ile konuşacağını ve bana haber vereceğini söyledi. Tamam dedim, bekledim."
Boğazım düğümlenmişti, kahvemden zorlukla bir yudum aldım ve konuşmaya devam ettim. Ona baktığımda dikkatle bana kulak kabarttığını fark ettim, bu biraz da olsa iyi hissettirmişti. Hâlâ birileri tarafından önemseniyordu kelimelerim.
"Bana Dünya'dan birinin kalbini onlara götürmemi, kısaca bir insanı kurban etmemi söylediler. Taehyung'u tanımıyordum, sadece adını ve hakkında birkaç bilgiyi biliyordum işte. Onu seçtiler. Sonra beni çağırmasını sağladım. Resmimi çizdi ve geçit açıldı. Onunla tanıştım, anlattım bazı şeyleri. Ona gün geçtikçe daha çok alıştım, varlığım üzerine yemin ederim, her geçen gün daha çok aşık oldum. Her zerresini görmek istedim, her düşüncesini bilmek, tümüyle ruhuna karışmak... Hepsini o istemese de yapacak güce sahiptim ama o kendi isteğiyle benim olsun istedim. Ve ben de onun, tabii.
Günler geçti, Kratos her kalbini istediğinde biraz daha beklemesini söyledim. En sonunda dayanamadım, annemle konuştum. Taehyung'u öldürmek istemediğimi, gerekirse başkasını kurban edeceğimi ama artık yarı Tanrı da olmak istemediğimi söyledim. Anlaştık, her şey bitti sanıyordum. Kratos ben uyurken İris ve Arishtat'ı elçi olarak Dünya'ya göndermiş. Onlar da beni bulamayınca Taehyung'la konuşup her şeyi anlatmışlar. Taehyung da yanlış anladı. Yoongi, ben gerçekten ona zarar veremem. Yapamam ki, çok seviyorum onu."
Gözlerim bana ihanet ederek yaşları yanaklarıma dökerken, bir bulut olup yağmurla erimek istiyordum. O kadar utanıyordum ki bu kadar saçma bir durumda haksız görüldüğümden, o kadar utanıyordum ki haksız olduğum için.
"Geri kazanmak istiyor musun?"
Kaşlarım anlamadığımı belli edercesine çatıldığında gözlerini devirdi, açıklama gereği duydu.
"Taehyung'u diyorum, geri kazanmak istiyor musun?"
Başımı onaylar mânâda salladığımda bardağını orta masaya bıraktı ve tekrar eski pozisyonunu aldı.
"Gerçekleri görmesini sağla."
"Nasıl yani?"
"İblissin ama yarım akıllısın harbiden."
Sinirle yanımdaki koltuğu suratına fırlattığımda soğukkanlılıkla yastığı tuttu ve yanına bıraktı.
"Bak, annenle falan konuştur, bir şey yap. Gerçekleri görmesini, onu aslında öldürmeyeceğini söyle ve buna inanmasını sağla. İnanmazsa bir daha asla birlikte olamazsınız, anladın mı?"
Söyledikleri oldukça mantıklıydı, annemle konuşup bir şekilde işleri yoluna sokmam gerekiyordu. Ben kafamda bir şeyleri oturtmaya çalışırken Yoongi'nin telefonu çaldı. Beklemeden onayladı, hoparlöre aldı.
"Alo?"
Hoparlörden gelen çatlak fakat hâlâ güzel olan sesi duyar duymaz, kahve bardağını bırakıp Yoongi'nin yanına gittim.
"Efendim Taehyung?"
"N'apıyorsunuz Yoongi?"
Çoğul eki kullanmasıyla hâlâ daha beni merak ettiğini anlayabiliyordum. Yüreğim sızlıyordu, bu kadar iyi niyetli olmamalıydı işte.
"Hiç, kahve içiyorduk. Sen n'apıyorsun?"
"Öyle ben de."
Kısa bir sessizlik, ömrümden ömür götüren.
"Yoongi, o nasıl?"
Beni darmaduman etti, iki kelimeyle. Hâlâ aynıydı, değişmiyordu. Belki de değişemiyordu.
"Pek iyi sayılmaz. Bir derdi var, sen. Olayı ben dinledim, bir de sen dinle istersen?"
Birkaç saniye yine sessizlik...
"Bilmiyorum, sinirim soğuduğunda, belki."
Şimdi aptallığım yüzünden, ilişkimiz belkilere kalmıştı.
---
Yavaş yavaş finale yaklaşıyoruz!
-Vien.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
son of a devil • taekook ✔️
FanfictionDudaklarını arala bebeğim, senin için güzel planlarım var. < •uketae •semekook •mpreg •tamamlandı ☑️ < 080722 070923