The weeknd, Lost in the fire.
---
Kim Taehyung,
Barda yaşananlardan 1 hafta sonra,
17.35"Bak, bu kez gerçekten muhteşem bir parti var ve gelmeni istiyorum, tamam mı dostum?"
Belki de bir milyonuncu kez duyduğum cümle beni delirtirken telefonu kapatmadım bu seferlik. Göz devirdim ve yanımda oturup beni izleyen adamın yüz ifadesine kaşlarımı çattım. Yüzü ekşimiş gibiydi ve gözlerinin sürekli rengi değişiyordu. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum fakat o hiçbir şekilde izin vermiyordu, yalnızca gözlerinin bir kömür siyahı, bir kan kırmızısı oluşunu izlememe izin veriyordu.
"Hey, Tae! Orada mısın?"
Yaklaşık bir haftadır olduğu gibi bu akşamı da gergin geçirmek istemiyordum fakat eğer dışarı çıkarsak da olacakları düşünemiyordum zirâ Jungkook kendini kontrol etmekte epey zorlanıyordu ve başımıza bir şey gelmesi istediğim son şey dahi değildi. Dolayısıyla dışarıdaki bir partiye çıkmak yerine partiyi eve çağırmanın daha iyi olduğunu düşünüyordum.
"Jimin."
Karşıdan gelen derin iç çekişle tekrar göz devirdim. Reddedeceğimin farkına varmış olmalıydı ve sinirlerinin bozulduğunun farkındaydım. Fakat kesinlikle istemediğim bir partiye gitmeyeceğimi biliyordu, ısrarla arayıp her seferinde teklif eden oydu ve cidden reddetmekten sıkılmış olmama rağmen o teklif etmekten sıkılmamıştı.
"Tekrar reddetmeden önce bir düşü-"
"Namjoon, Yoongi ve Hoseok'u da alıp bizim eve gel. Benim misafirim olduğu için dışarı çıkamıyorum. İçki falan da getirin şişe çevirmece oynarız."
Çağrının karşısından gelen kısık sesli çığlıkla sinirlendiğini, aslında istediğinin bu olmadığını fakat yüzde doksan beş ihtimalle kabul edeceğini anlayabilmiştim çünkü bilirsiniz, o benim en yakın arkadaşımdı ve hareketlerinden ne yapacağını bazı zamanlarda tahmin edebiliyordum.
"Pekâlâ, pekâlâ öyle yapalım. Yüzünü gören cennetlik oldu zaten, hem seni de görmüş olurum."
Onu cidden özlemiştim, onun da beni özlediğini duymak çok güzel hissettirmişti. Kısaca cıvımayı kesmesini ve telefonu kapatacağımı söyleyip bir hoşça kal ile çağrıyı sonlandırmış, az önce oturduğu koltuğun artık dolu olmadığını fark ettiğimde Jungkook'un nerede olduğunu görebilmek için çevreye bakınmaya başlamıştım. Bir anda karşımda beliren bedenle korkuyla irkilip geri çekildim. Bunu her zaman yapmak zorunda mıydı gerçekten?
"Ben gerçekten seni öldürmek istiyorum, aptal mısın ne diye sürekli habersiz karşıma çıkıyorsun?!"
Şeytani bir kahkaha, tanımı en çok ona uyuyordu yüksek ihtimalle çünkü zaten o bir yarı şeytandı ve zaten kahkahası böyle olmalıydı. Sinirle kaşlarımı çatarak ona baktığımda hiçbir şekilde beni takmadı ve gülmeye devam etti. Eh, benim de annem şeytan olsa ve tüm Tanrı'ların bir nevi annesi olsa ben de hiçkimseyi sallamaz, güler dururdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
son of a devil • taekook ✔️
FanfictionDudaklarını arala bebeğim, senin için güzel planlarım var. < •uketae •semekook •mpreg •tamamlandı ☑️ < 080722 070923