Kapıdan çıkınca karşımdaki manzara nefesimin kesilmesine neden oldu.
Aman Tanrıçam Alexander gerçekten çok yakışıklıydı. O da siyah ve üç parçalı bir takım elbise giymişti. Gömleği bile siyahken üzerinde farklı tek bir renk bile yoktu.
Hafif dalgalı saçları yandan geriye doğru taranmış ama kendi haline bırakılmıştı.
Bir süre sessizce ikimiz de birbirimizi baştan aşağı süzerken birbirimize beğeni, aşk ve arzu transferleri oluyordu. Sanki sadece kendi hislerimiz başlı başına bize yetmiyormuş gibi birde birbirimizinkini hissediyorduk.
Yanıma sanki ağır çekimdeymiş gibi yaklaşarak tam önümde durdu. Ayağımdaki topuklular sayesinde çenesine kadar gelmiş olsam da gözlerine bakabilmek için başımı biraz geriye atmam gerekti.
Birbirimizin gözlerine bir süre sessizce daldık. Gözlerim dudaklarına kayınca beni daha fazla bekletmedi ve dudaklarıma güzel bir öpücük kondurdu.
"Hoş geldin kraliçem." dedi dudakları hala dudaklarımdayken.
"Çok hoş buldum eşim." dedim aynı şekilde.
Daha sonra dudaklarımız ayrıldı ve el ele yemek salonuna doğru yürümeye başladık. Yaklaşırken içerden insanların sesleri ve kahkahaları geliyordu. Ama biz anons edilince tüm sesler kesildi ve bu sessizlik beni germeye başladı.
Elimin hafif sıkılmasıyla yan tarafıma döndüm ve aşkla bakan iki siyah okyanusla karşılaştım. Kafamda yine o ses yankılandı "Yanındayım. Hiçbir şeyden korkmana gerek yok."
Tuttuğumun bile farkında olmadığım nefesimi verdim ve gülümseyerek eşime bakmaya devam ettim. "Korkmuyorum çünkü yanındayım!" diye içimden geçirerek.
Salona girdikten sonra herkesin gözlerinin üzerimde olduğunun farkındaydım. Ama kimseye bakmadan sadece ileri bakarak elimden tutan eşim ile yürümeye devam ettim. Büyük bir dikdörtgen masanın baş kısmında iki sandalye duruyordu yan yana. Alexander beni oraya yönlendirip oturttu ve yanımdaki yerini aldı. Sessizlik devam ederken artık alışkanlık halini almış baş onayımızı verdik ve yardımcılar yemek servisini yapmaya başladı.
Masada her ırk için ayrı menüler hazırlanmış ve servis edilmişti. Tabağımdaki lezzetli yemeklerin tadını çıkartırken kulağıma az ilerideki konuşma takıldı. Misafirlerden birisi balık istemiş ama karşısındaki yardımcı hiçbir deniz ürünün servis edilmeyeceğini söylemeye çalışıyordu. Kadın biraz daha ısrar edince yardımcı bunun kralın emri olduğunu söyledi ve benim gibi konuşmayı dinleyen herkes bir anda krala döndü.
"Üzgünüm" dedi dudağının köşesini kaşıyarak. "Hassas bir midem var deniz ürünlerinin kokusu midemi rahatsız ediyor."
Hmm bunu bilmiyordum.
Karşısındaki kadın kuşkuyla gülümsedi "Ahh ne zamandır Kral Alexander?"
Bir saniye o gülüşte sadece kuşku yoktu.
Boğazımdan gelen küçük hırlamayı kimsenin duymadığını umarak boğazımı temizledim ve elimi masanın üzerinde olan söz konusu olan hassas midelinin elinin üzerine koyarak karşımdaki kadının gözlerinin içine baktım.
Yanımda gülümsemesini öksürükle saklamaya çalışan Luke ile göz göze gelince ne yaptığımı farkettiğini anladım ama onaylayıcı bakışlarını gördükten sonra tekrar karşımdaki kadına diktim gözlerimi.
Alexander da mutlu bir ses tonuyla "Bir süredir Kraliçe Eurydike" diye cevap verdi. Gözlerim ona kayınca gülümseyerek bana baktığını gördüm ve gülümsemesine aynı şekilde karşılık verirken bir anda gözümün önüne İris geldi. Acaba ondan dolayı olabilir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uyandır Beni
WerewolfYarı kurt yarı su insanı bir kadındı Aurora Nephrite Lupus. Kurt olan annesiyle göl evinde sakin huzurlu ama eksik bir hayatı vardı. Kuzeninin yaklaşan doğumu için saraya adım atana kadar.... Safkan Lycaon Kralı Alexander Sylvius Lycaon yaklaşık ol...