"Maşallah Haluk, pek tatlı torunun."
Hüzünle tebessüm etti Haluk bey. Birkaç saat önce doğumda ikiz torunlarından diğerini kaybetmiş olmanın acısını mı yaşasaydı yoksa cennet kokulu torunun gelişine mi sevinseydi, bilemiyordu.
Doğumdan sonra ikizlerden birinin öldüğünü söyleyip sadece bu yavrucağı vermişlerdi ellerine. Bir can alınırken bir can bahşedilmişti.
Gelini Dildar bu yavrucağı sevememişti bile, diğer çocuğunun acısından. Tek başına beşiğinde uyuyordu Neva. Evdeki ölüm havasının farkındaymış gibi sessizce uyuyordu.
"Sağ olasın Adnan beyim. Buralara kadar geldin zahmet ettin. Allah razı olsun senden."
"O nasıl söz Haluk, duymayayım bir daha. Biz seninle her şeyden öte iki dostuz. Köyün ağası olabilirim ama senin dostunum Haluk, bunu böyle bilesin."
Omzundaki ele minnetle baktı Haluk bey. Gençliğinden beri her anında yanında olan dostu Adnan bey, babasından sonra köyün ağası olsa da huyu suyu asla değişmemişti. Daima dostu gibi davranmaya devam etmişti.
Maddi durumları pek iyi değildi Haluk bey ve ailesinin. Gelini doğum yapmak üzereyken köyden hastaneye gidecek araç bulamamıştı Haluk bey. Adnan bey anında araba göndertmiş hastaneye yetiştirmişti Dildar'ı. Biraz daha geç kalsalar ikizlerin ikisinide kaybedebileceklerini söylemişti doktor. Hastane, yol masrafaları, bebeğin ihtiyaçlarının hepsini hatta torununun beşiğini bile karşılamıştı Adnan bey.
"Eyvallah Adnan. Nasıl öderim hakkını bilmem. Benim öz oğlum karısına, çocuğuna sahip çıkmazken sen gecenin bir yarısı uykundan kalktın geldin halâ da yanımdasın. Eve git artık biz hallederiz gerisini."
Haluk bey en çok da bu yüzden mahcup oluyordu. Oğlu Kemal, Dildar doğum sancısı çekerken uykusundan uyanıp da bakmamıştı bile. Zaten evlendikleri günden beri kızcağıza çektirmediği kalmamıştı. Ama elinden bir şey gelmiyordu Haluk beyin. Ne gelini Dildar'ı oğlundan kurtaracak gücü vardı ne de oğlunu adam edecek sabrı.
Adnan bey babacan bir tavırla omzunu sıvazladı dostunun. Onu böyle görmek Adnan beyi de üzüyordu. Gençliğindeki yiğit delikanlı, kimsenin karşısına bile dikilemediği Haluk'dan eser kalmamıştı. Bunun sebeplerinden biri yaşlılık olsa da en büyük sebebi Kemal idi. Babasının başını öne eğdirecek ne varsa yapmıştı.
"Madem hakkımı ödemeyi bu kadar istiyorsun o zaman senin torunla benim torunu beşik kertmesi yapalım ha ne dersin Haluk? Sen bana bu yavrucağı evlilik çağına gelince gelin et böylece kapansın gitsin bu mesele."
Şaşkınlıkla havalanan kaşlarıyla dostuna baktı Haluk bey. Ne yaparsa yapsın Adnan'ın o parayı kendisinden geri almayacağını biliyordu. Zaten beşik kertmesini de para karşılığı yapmak istemiyordu dostuyla dünür olmak ve ilerde bir gün kendisine bir şey olursa torununu dostuna emanet edebilmek için kabul etmek istiyordu.
"Beşiğini bile sen aldın zaten Adnan. Atalarımızın geleneklerine bakılırsa çoktan söz kesmiş olduk." diyerek güldü Haluk bey ve devam etti.
"Ben seve seve kabul ederim seninle dünür olmayı. Eğer ki birimize bir şey olursa diğeri bu sözü hatırlayıp sahip çıkacak çocuklara anlaştık mı?"
"Öyleyse Allah şahit olsun ki büyüdüğü zaman torunum Burak'a torunun Neva'yı alacağım."
İki dost tebessümle birbirlerine bakarken aralarındaki bu anlaşma farkında olmasalarda iki gencin kaderini çoktan sıkı sıkıya bağlamıştı birbirine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELİNCİK (TAMAMLANDI)
Teen Fiction"Sevme beni Neva." Nefesim kesilir gibi olurken yutkunup kaçırdım gözlerimi. Neden böyle bir şey söylemişti şimdi? Ben onu üzdüğümü düşünerek perişan olurken onun umrunda bile olmadan çıkmıştı kelimeler ağzından. "Neyden bahsediyorsun anlamıyorum...