18.

2.6K 141 99
                                    

"Ben senin gerçek baban değilim!"

Oturduğum yere çakılıp kalmıştım sanki. Beynim duyduklarını algılamak istemezken babamın bakışları her şeyin gerçek olduğunun kanıtıydı.

"Nası- nasıl? Ne demek o?"

Ne demek olduğunun gayet farkındaydım. Ama açıklasın istiyordum. Bana bir açıklama borçluydu. Annemin benden böyle bir şeyi saklamış olması bir yana, bunu bildiği halde benim için yıllarca babama katlanmış olması korkunç bir şeydi. Gerçek babam bile değilken benim için kendi hayatını mahvetmişti annem.

"Annen benimle evlenirken sana ve rahmetli ikiz kardeşine hamileydi zaten. Gerçek baban askerde şehit düşmüştü. Dildar'ın ailesiyle arası iyi değildi. Eşiyle kaçarak evlenmişti o yüzden ailesi kabul etmedi. Babam da Dildar'a sahip çıkmak istedi. Dildar'ı çok severdi babam. Benimle evlendirdi ama ben hiçbir zaman istememiştim."

Kulaklarım uğulduyor, gözüm kararıyordu. Yıllar sonra bunları yanımda annem yokken öğrenmek çok ağır gelmişti. Keşke annem bana en başından söyleseydi. Keşke ben gerçek babamı bilerek büyüseydim. Benim babam şehit düşmüştü ama ben bunca yıl ona bir fatiha bile okuyamamıştım. Kim bilir ne kadar üzülmüş ne kadar kahrolmuştu kızından bir fatiha bile gelmemesine.

Ben hariç bütün ailem cennette bir aradaydı. Annem kaybettiği yavrusuyla çok sevdiği eşine geç de olsa kavuşmuştu. Ama ben.. ben burada kalmıştım. Onların ardında bir ben tek başıma kalmıştım.

Babam bildiğim adamın beni neden sevmediğini şimdi anlıyordum işte. Başkasının çocuğuna sahip çıkmak istememişti.

Sevmediği kadının başkasından olan kızını umursamak zorunda değildi belki ama yine de keşke biraz şefkat gösterseydi. O bütün bunları biliyorken hiçbir şeyden haberi olmayıp gerçek babası sanan minik Neva'yı çok derinden yaralamıştı. Ve o yaralar şu yaşımda bile halâ kanayabiliyordu.

"Dedem..? O da mı biliyordu senin çocuğun olmadığımı?"

"İlk başta bilmiyordu. Öz torunu sanıyordu ama Dildar vicdan azabı çektiğini söyleyip durdu sonra da gitti her şeyi babama anlattı."

Haluk dedem, bana hep torunu gibi davranmıştı. Öz torunu olmadığımı öğrenmiş olmasına rağmen bir gün bile hissettirmemişti bana. Babamın aksine dedem beni bağrına basmış kendi canından çok sevmişti.

"Mezarı.. nerede?"

Sesimin titremesine engel olamamıştım.  Bugüne kadar bana babam gibi davranmamıştı belki ama en azından vardı. Şimdi ise birden boşluğa düşmüştüm. Kimsesiz olduğumu düşünürken bazen en azından babam var diyordum ama aslında yoktu. Ben gerçekten kimsesizdim.

"Babanın mezarı yok. Şehit düştüğü yer nereyse isimsiz gömmüşler. Annen çok aradı ama bulamadı."

Başına gidebileceğim bir mezarı bile yoktu babamın. Kim bilir nerede hangi soğuk toprağın altında bir başınaydı. Keşke elimde olsaydı da annemin yanına getirebilseydim..

Göz yaşlarımı silip ayağa kalktım. Babamın -babam bildiğim adamın- yüzüne bakamıyordum. Bu çaresiz halimi görüp bana acımasını istemiyordum.

"Erkut Kutay."

Söylediği şeyle anlamayıp arkama döndüm. Sorgular bir şekilde ona bakarken devam etti.

"Babanın adı, Erkut Kutay."

Babamın adı... Asla tanıyamadığım ve tanıyamayacağım babamın adı. Sanki sürekli duyuyor ve tanıyormuşum gibi adını duymamla içim ısınmıştı.

GELİNCİK (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin