Sıkıntıyla oflayarak kalktım koltuktan. Bu eve geleli bir haftamız çoktan geçmişti. O kadar monoton ve sıkıcıydı ki her şey oflaya puflaya evi turlarken buluyordum bazen kendimi.
Evde tek yaptığım şey yemekti. Arada sırada genel bir temizlik yapıyordum. Ya da çok sıkıldıysam camları siliyordum. Evet kış günü cam silmek akıl kârı değildi ama vakit geçmiyordu resmen.
Burak zaten sabah güneş doğmadan evden çıkıyor neredeyse gece dönüyordu. Bazen ben uyumuş bile oluyordum o döndüğünde. Bu yüzden gece oturup uyuyor mu diye bakma planımı uygulayamamıştım.
Ama bu gece kesin karar vermiştim uyumayıp gizlice onu izleyecektim.Akşam yemeğini dışarda yemişti muhtemelen çünkü saat 11'e geliyordu. Bu saate kadar gelmediyse geç gelecek demekti. O gelene kadar uyumazsam bile yeterdi en azından kahveyi doğru zamanda içmiş olurdum.
Yavaştan uykum gelmeye başlayınca oturma odasına geçip televizyonu açtım. Bir şeyler yapıp uykumu dağıtmalıydım. Kanallarda adam akıllı hiçbir şey bulamayıp kapattım.
Cebimden telefonu çıkartıp biraz da telefonla uğraşmaya karar verdim. Telefonu bu eve geldiğimiz ilk gün Burak almıştı. Akşam işten geldiği ilk gün ben çoktan uyumuş olduğum için sim kartıyla beraber mutfak masasına bırakmıştı.
Sağ olsun arada bir düşünceli olduğu anlar oluyordu. Ama bu bir hafta boyunca neredeyse birbirimizi hiç görmediğimiz için sanki bu evde tek yaşıyormuşum gibi olmuştu. Tuhaf hissettiriyordu.
Köyde de babamla aynı döngüdeydik. Sabah kahvaltıda gidiyor akşam dönüyordu. Burak ise sabah ben uyanmadan gidiyor gece ben uyuduktan sonra geri geliyordu. Yani adam yok gibiydi.
Bu duruma üzülmüyorum desem yalan olurdu. Ben onun kalbini yumuşatmayı planlarken adamı görmüyordum bile. Köyde bile daha çok görüşüyorduk yani.
Böyle olmasını o istiyordu sanırım bu yüzden erkenden çıkıyor gece eve dönüyordu. Evlenirken söylemişti karı koca gibi olmayacağız diye gerçekten de değildik. Ev arkadaşı gibi bile değildik. Başına bela olduğumu söylerken haklıydı sanırım. Ben olmasaydım rahatça evinde oturacaktı. Ama benim yüzümden evine gelmiyordu.
Kendimi bu evde fazlalıkmış gibi hissediyordum. Şu son bir haftada çabucak geçsin Elif babaannegil gelsin diye dört gözle bekliyordum resmen. Onlar varken biraz daha iyi hissederdim belki.
Kapıdan gelen sesle birden heyecanlanmıştım. Gelmişti. Ne yapmam gerekiyordu şu an? Koltukta uyumuş gibi mi yapsaydım yoksa kapıya gidip hoş geldin mi deseydim? Ya da burada oturup telefonla uğraşıyormuş gibi mi yapsaydım? Ne yapayım şu an ben?!
Ben ne yapacağıma karar verene kadar Burak çoktan oturma odasına girmişti bile ve ben hiçbir şey yapmadan koltukta oturuyordum. Bari uzansaydım ya da telefona falan baksaydım ah salak kafam!
"Uyumadın mı sen?"
Vay canına benimle konuştu. Bu gerçekten tarihi bir an sayılabilirdi. İletişimimiz sıfırken sadece mecburi durumlarda konuşuyorduk normalde.
"İ-yiyim. Şey yani yok uyumadım. Hoş geldin."
Allah'ım rezil rüsva oldum ya Rabbim. Adam bana nasılsın demedi ki! Ben tutmuş iyiyim diyorum! Onda da kekeledim zaten.
Tuhaf bir şekilde bana bakıp birkaç adım yaklaştı. Tuhaf tuhaf bakmakta haklıydı. Saçma sapan bir cevap vermiştim.
"İyi olduğuna emin misin? Betin benzin atmış ruh gibi gözüküyorsun."
Ne diyorsun evladım sen!? Öyle şeyler söylenmez çok ayıp. Bana resmen ruh gibi gözüküyorsun dedi ya!
"Ay ne ruhu iyiyim çok şükür."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELİNCİK (TAMAMLANDI)
Novela Juvenil"Sevme beni Neva." Nefesim kesilir gibi olurken yutkunup kaçırdım gözlerimi. Neden böyle bir şey söylemişti şimdi? Ben onu üzdüğümü düşünerek perişan olurken onun umrunda bile olmadan çıkmıştı kelimeler ağzından. "Neyden bahsediyorsun anlamıyorum...