"Kapatabilirsin gözlerini.."
Gözlerindeki okyanustan çıkıp kendime gelmeye çalıştım. Okyanuslar mavi mi olurdu? Ya da turkuaz? Lacivert, yeşil? Bu saaten sonra okyanusun ne renk olduğu umurumda değildi. Benim okyanusum griydi.
"Efendim?"
"Dedin ya annem yönlendirirdi diye.. Ben yönlendireceğim işte kapat gözlerini."
Kar sessizliğini bölen bir ses vardı artık kulaklarımda. Patlarcasına atan kalbimin sesi. Burak'ın bu sesi duyup duymadığını bilmiyordum. Duymaması için içimden dualar ederken kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Ama nafile..
Ses kulaklarımda gittikçe artarken Burak'ın gümüşservi gözlerine baktığım sürece sakinleşemeyeceğimi fark ettim. Başımı hemen önüme çevirip kapattım gözlerimi. Madem bu bahaneyle elini tutabilmiştim yalan olmasındı bari.
Az önceki huzurlu andaydım yine ama tek bir farkla. Kalbim huzurla dingin atışlar yerine heyecandan gümbür gümbür atmayı tercih ediyordu.
Burak'ın yönlendirmesiyle uzun bir süre elim elinin içinde yürümüştük. Vücudum elinin sıcaklığına alışırken beynim bunun mümkün olmadığını söyleyip duruyordu. Soğuk duvar suratlı Burak'ın ellerinin sıcacık olması biricik beynimi şaşkına uğratmış olmalıydı.
Gözlerimi hafifçe açıp etrafa baktım. Parka kadar gelmiştik. Gözlerimi açtığımı anlarsa elimi bırakır mıydı? Eve gidene kadar gözün kapalı durursan da çok saçma olur. Ama elimi bırakacak. Bırakmasını istemiyorum.
Burak'a çaktırmamaya çalışarak açtım gözlerimi. Parkın yürüyüş yoluna doğru gidiyorduk.
Akşam ezanı okunmaya başlamıştı. Karnımda hafiften acıkmıştı valla. Burak'ın istersem benimle geleceğini bilsem önce yemek yer sonra çıkardım. Ama öyle aniden hazırlan deyince önce yemek yemek aklıma bile gelmemişti.
"Acıktın mı?"
Burak'ın bana dönmesiyle suç üstü yakalanmış gibi hissetmiştim. Sanki şimdi bana 'Niye gözünü açtığını söylemiyorsun bırakırdım elini?' diyecekti ve ben bu rüyadan uyanacaktım.
"Biraz galiba." Midem benimle inatlaşırcasına guruldarken gözlerimi kocaman açarak Burak'a baktım. Rezillikti gerçekten!
"Biraz değil galiba." diyerek önüne döndü. Yandan gizlice ona baktığımda dudağının kenarının hafifçe havalanmak üzere olduğunu görmüştüm. Saklamaya çalışıyordu ama gülesi geliyordu.
"Parkın sonunda çok güzel bir pizzacı var oraya gidebiliriz?"
Yüz ifadesi eski düz haline geri dönmüştü. Yine de elim halâ sıcacık avucunun içindeydi.
Aslında evde yemek vardı. Salatayı bile doğramıştım ama Burak bunu bilmiyor olabilir miydi? Olabilirdi. Olmayadabilirdi. Evde yemek istemiyor muydu? Yaptığım yemekleri mi beğenmiyordu? Ama öyle olsa yemezdi. Sonuçta ben zorla yedirtmiyordum. Gece geldiğinde kendisi yiyordu. Ama sabah bana bunları yapmak zorunda değilsin demişti acaba bu alttan alttan 'Yemek yapma güzel yapmıyorsun.' anlamına mı geliyordu? İyi de sonuçta benim aç kalmamak için illaki yemek yapmam gerekiyor. Beğenmiyorsa yemesi-
"Bu kadar zor bir soru değildi sanki?"
Burak'ın sesiyle çıktım düşünce denizinden. O seslenmese sabaha kadar böyle düşünürdüm herhalde ben.
"Hı? Şey.. Evde yemek vardı. O yüzden düşündüm biraz. Hem ben cüzdanımı getirmedim."
"O kadar da değil Neva saçmalama."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELİNCİK (TAMAMLANDI)
Novela Juvenil"Sevme beni Neva." Nefesim kesilir gibi olurken yutkunup kaçırdım gözlerimi. Neden böyle bir şey söylemişti şimdi? Ben onu üzdüğümü düşünerek perişan olurken onun umrunda bile olmadan çıkmıştı kelimeler ağzından. "Neyden bahsediyorsun anlamıyorum...