"Neva... Ben kaybolmadım."
Afallama sırası bendeydi sanırım. Ne demekti kaybolmadım? Saatlerdir yoktu, neredeydi o zaman?
"Nasıl kaybolmadın?"
"Ben ormandan çıktığımda hava kararalı 15 dakika falan oluyordu."
Kaşlarım çatılırken donup kalmıştım. Aynı zamanlarda mı çıkmıştık ormandan?! O zaman neden bana haber vermemişti? Ya da beni evde göremeyince neden arama gereği duymamıştı?
"Nasıl ya? Ben her yerde seni aradım! Saatlerdir ormanın girişinde ayakta bekliyorum! Sen burada mıydın?"
Kalbimi saran hayal kırıklığı ve üzüntü sinire dönerken sesim hafiften yükselmişti.
"Eve geldim sen yoktun. Şarjım bitmişti telefonu evde şarja takıp belki camiye gitmişsindir diye caminin girişinde bekledim. Sonra.."
Cümlesini yarım bırakmasıyla devam etmesi için konuştum.
"Ee baktın camide yokum sonra ne yaptın?"
Gözlerini kaçırıp ellerini cebine koydu. Ne anlama geliyordu şimdi bu tavrı! Ben korkudan ölmek üzereyken Burak efendi sağ olsun caminin önünde beni beklemişti! Aman ne büyük çaba(!)
"Burak Allah aşkına hiç mi demedin nerede bu kız diye? Ya başına bir şey geldiyse diye hiç mi endişelenmedin!? Ben az daha pişmanlıktan tek başıma ormana girip seni arayacaktım!"
Sözlerim duvara konuşuyormuşum gibi öylece havada asılı kalırken dışarı yansıtamadığım hayal kırıklığımla öylece kalakalmıştım.
"Niye endişelenesin ki? Ben senin başına belayım sonuçta. Niye umursaman gereksin, haklısın."
Kırgın sesim beni bile tekrar üzerken yüzüne bakmadan geçtim yanından. Kırgınlığımı yansıtmasaydım keşke. Onun gözünde acınası bir insan gibi olmak istemiyordum. Babasından değer görmediği için herkese her şeye kalbi kırılan küçük Neva'yı görsün istemiyordum.
Bursa'daki evden çıktığımızdan beri bir bardak su bile içmemiştim. Ağzım kurumuş üstüne bir de halsizlik eklenmişti.
Su içmek için mutfağa geçip bir bardak aldım. Kapının çalmasıyla su bardağını masaya bırakıp sandalyeden kalktım.
Kapıya yaklaştıkça konuşulanlar daha net duyuluyordu. Yabancı bir erkek sesiydi Burak ile konuşan.
"..Sorun yok buldum."
"Öyle mi çok sevindim. Ama yaptığınız şey çok tehlikeliydi Burak bey. Bu saatte timlerimiz bile ekipmansız hatta tek başına girmiyor ormana bir daha böyle bir şeye kalkışmayın lütfen."
Ne diyordu bu adam ne ormanı ne tehlikesi!? Sesini tanımıştım. Benimle konuşan timin kaptanıydı.
Merakla kapıya yaklaşıp kenardan adama baktım. Evet oydu. Adam beni görmesiyle şaşkınca bana baktı.
"Neva hanım!? Aradığınız eşiniz bu Burak bey miydi?"
Kafam karmakarışık olmuştu. Burak'ı nereden tanıyordu ki?
"Evet de siz nereden tanıyorsunuz?"
Adam şaşkınca gülerek ikimize baktı. Burak eliyle ensesini kaşırken kaptan sorumu yanıtladı.
"Eşiniz de sizi arıyordu."
"Anlamadım?"
"Bu gece ormana iki ekip gönderdik. Aradığımız iki kayıp vakasından biri sizdiniz diğeri de eşiniz. Birbirinizi arıyor olabileceğiniz hiç gelmemişti aklıma. Ama Neva hanım sizin aksinize eşiniz çok dikkatsiz. Ormana tek başına sizi aramaya girmemesini defalarca söyledik, bizi dinlememiş. Allah'tan o karanlıkta yolu bulabilmiş. Çok zordur ormanda tek başına..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GELİNCİK (TAMAMLANDI)
Teen Fiction"Sevme beni Neva." Nefesim kesilir gibi olurken yutkunup kaçırdım gözlerimi. Neden böyle bir şey söylemişti şimdi? Ben onu üzdüğümü düşünerek perişan olurken onun umrunda bile olmadan çıkmıştı kelimeler ağzından. "Neyden bahsediyorsun anlamıyorum...