29. Bölüm: ACI

502 24 5
                                    


Cem Adrian & Çağan Şengül, Ben Sana Veda Edemem

Cem Adrian, Yarim Gurbete Gider


~29| Acı



Vera Doğan,

En büyük acı ölüyü unutmak der babaannem hep.

Gökalp'i unutmuş muyduk şimdi?

Elim ağzımda, gözüm yaşlı Göktuğ ile bakışıyordum. Anneleri Gökalp öldükten sonra hastalanmış bir süre hastanede kalmıştı. O dönemde de beni görmek istememişti. En azından ben öyle biliyordum. O dönem kendimi o kadar dış dünyaya kapatmıştım ki, hiçbir şeyden haberim yoktu. Ama Göktuğ bana bunu söylememişti. Bana sadece ufak bir şey diye bahsettiği hastalık aslında ufak değil de büyüktü.

Yalan sadece dilde değildi. Birinden bir şey sakladığın zaman da yalan oluyordu.

Ama benim ailem bildiğim insanlar benden bir şey saklamaya çekinmiyordu. Her seferinde, her buldukları fırsatta benden bir şey saklıyorlardı.

"Göktuğ," Alt dudağımı ısırdım. Gözlerimi kapatınca daha fazla tutamadığım yaşlarım döküldü. "Allah'ım bu nasıl acı." İçeriden, "Oğlum," diye bir ses yükselince daha fazla dayanamayıp kendimi dışarı attım. Elim kalbimin üstünde derin derin nefesler alıyorum ama yetmiyor. Kapının önündeki arabaya binip uzaklaştım oradan. Eve yakın olan mezarlığa doğru sürdüm arabayı. Arabanın kapısını açıp indiğimde sendeledim ilk başta. Kapıya tutunup gözlerimi kapattım. Sabah çok bir şey yememiştim. Büyük ihtimalle onun getirisiydi. Biraz olsun kendime gelince kapıyı kapatıp mezarlığın içine girdim. Onun mezarına yürürken yağmur yağmaya başlamıştı. Sanki her şey ağır çekimde gerçekleşiyordu. Zaman yavaşlamış, ağır ağır akıyordu. Yağmur kısa sürede tüm bedenimi ıslatırken göz yaşlarım yağmura karışıp akıyordu.

Gitmemeliydim belki de. İnat etmeyip Alp'in sözünü dinleseydim böyle olmayacaktı. Biraz daha ilerleyince tam karşımdaki mezar taşında yazan yazı yüreğimi dağladı sanki. Yağmuru umursamadan bir iki adım daha atıp tam yanına dizlerim üzerine çöktüm. Elim o buz gibi taşta asılı kaldı. Soğuktu. Çok soğuktu, üşüyordur belki. Başım yere eğikti. Evde top oynarken bir şey kıran çocuklar gibi kendimi kötü ve suçlu hissediyordum ona karşı. "Çok özür dilerim. Gerçekten sana karşı kendimi o kadar mahcup hissediyorum ki. Sen gittiğinden beri kendimi o kadar sıkışmış hissediyorum ki, elim ayağım sendin sanki. Sen gidince onlarda koptu gibi. Bir şey söyle Gökalp. Bir şey de bana, yol göster. Ne olur çok sıkıştım."

"Eskisi gibi bana yol gösterir misin. Sana çok ihtiyacım var." Bir an başımı kaldırıp isminin yazdığı o soğuk taşa baktım. Başımı tekrar eğerken, "Arkadaşıma çok ihtiyacım var Gökalp." Yağmur hala üstüme şakır şakır yağarken başımı göğe kaldırıp "Allah'ım lütfen bana bir yol göster. Ne yapmam lazım bilmiyorum sıkıştım kaldım. Cennet ve cehennem arasında gidip geliyorum."

Babam beni hep güçlü kızım diye sevmiştir. Beni hep güçlü olduğuma inandırmıştı. Ama değildim. Ben hiçbir zaman güçlü bir kadın olmadım. Çok istedim ama olamadım. "Düştüğüm zaman ayağa kalmaktan yoruldum artık. Kalmak istemiyorum Gökalp. Düştüğüm yerden kalkmak için çaba sarf etmek istemiyorum. Hiçbir şey için çaba sarf etmek istemiyorum. Sadece durmak istiyorum. Benimle beraber zaman da dursun." Kafamı kaldırdım. Saçlarım ıslandığı için enseme yapışmıştı. Avuç içlerimi hırsla ıslanmış toprağa yasladım, avuçladım sıkıca. Kafamı göğe kaldırdım, uzun uzun baktım.

İRTİBAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin