***
Scarlett Gwendolyn Harper ;
Marcel'in bizi yönlendirdiği depoya gittik. İşi bizim için halletmiş olması çok iyiydi. Elinde güçlü bir ölüm perisi bulundurma fırsatını iyi değerlendiriyordu. Zeki bir adamdı.
Depo dışarıdan göründüğü gibi değildi. İçeride koltuklar vardı. İçki şişeleri ile dolu küçük bir masa, onun yanında da sandalyede rahatça oturan bir adam sigara içiyordu.
Onu gördüğümde bile anlamıştım ne olduğunu. O da sanki hissetmiş gibi birden bakışlarını bana çevirdi. Siyahiydi. Kafasında koyu renkli dövmeler vardı. Irkçılık gibi olmasın ancak siyahi bir ölüm perisi görmeyi beklemiyordum. Şaşkınlığıma onun şaşkınlığı da eklendi.
"Sen...sen-" konuşamıyormuş gibi görünüyordu. O bir ölüm perisi beklemediği için şaşkındı, bense az önce de söylediğim gibi siyah tenli olmasını beklemiyordum. Sanırım bunun sebebi her çığlık attığımda beyazlaşıyor olmamdı.
"Evet, ben bir Banshee'yim. Ve sende öyle." Marcel gözlerini devirdi ve el attı.
"David, bu genç hanım Scarlett Gwendolyn Harper. Ölüm perileri hakkında birşeyler öğrenmek istiyor. Güçlü olduğunu hissetmişsindir." David denilen adam yutkundu.
"Şaşkınlığımı bağışlayın lütfen. Kendim dışında başka bir ölüm perisi ile karşılaşmamıştım. Bu ilkti." Ona gülümsedim.
"Önemli değil. Bende hergün görmüyorum." Adam elini ensesine attı, "Görseniz bile sizinle aynı olacağından şüpheliyim. Marcel beni başka birşey için çağırmıştı. Ancak sanırım palavraya geldim." Marcel'e bakıp güldü. Marcel sadece sırıtmakla yetindi.
"Açıkçası başka ölüm perisi görmemiş olsam da ne gibi yeteneklere sahip olduklarını biliyorum. Yaşayan ölüm perileri ve onlar hakkındaki bazı şeyleri." Marcel şaşırdı.
"Sorduğumda bana bilmediğini söyledin." David kötücül şekilde sırıttı, "Yapma dostum. Bir ölüm perisi olarak bir şeyleri bilmemek bazen imkansız. Bilmiyorum dememe aldanma. Ve anlatacağım birisi varsa o da kendi türümdür." Marcel birden onun üzerine yürüdüğünde David ayağa kalktı ve ağzını hafifçe araladı. Stefan vampir olmasına rağmen bir şey duymuyordu ancak ben duyuyordum.
Her frekansı duyabilirdim. Bunu biliyordum. Tahmin ettiğim kadarıyla Marcel'e sadece ona işleyecek bir frekans göndermişti.
"Yeter." Aralarına girdiğimde David hemen sesi kesti. Stefan ise tuhaf tuhaf bakıyordu. Muhtemelen neden burada olduğunu sorguluyordu.
"Ona dokunma Marcel yoksa anlaşma yatar." Marcel kararsız bir şekilde geri çekildi. Elini kulağına attığında parmağına kan bulaşmış olduğunu gördü. Gözlerimi ondan çektim ve David'e döndüm.
"Bana anlat lütfen. Bilmek istiyorum." Kafasını salladı ve hiçbir şey olmamış gibi koltuğa rahatça geri oturdu. Tahminime göre Marcel'den pek korkmuyordu. Ya da ahkam kesiyor da olabilirdi, bilmiyorum.
"Ölüm perileri bilinen en eski mitolojik yaratıklardandır. Sirenlerin, daha doğrusu medyumların soyundan gelirler. Bir çok frekansı duyabilirler. Bunlardan biriside ölümün haberidir. Ölüm bedenin tepesine dikildiğinde ölüm perisi yer yüzüne inen ölüm meleğini hisseder. Attığı çığlıklar aslında bir ağıttır. Eski inanışlarda ölüm meleğinde merhamet uyandırmak için çığlık attıklarına inanırlarmış."
Benim aklıma takılan şey 'bir çok frekans' kısmıydı. Ben ruhani varlıkların bildiğim kadarıyla hepsini hissediyordum. Onlarla iletişime geçemiyordum çünkü bunun bir sebebi korkmamdı. Nasıl hepsini hissettiğimi de bilmiyorum, hepsi olduğuna nasıl eminsin gibi sorular kafamı meşgul etmiyor değildi ancak sadece öyle hissediyordum.
"Ve bazı kabileler liderlerini ölüm perilerinden seçmeye başlamış. Kendilerini ölümden koruyacağına inanırlarmış. Bir bakıma doğru düşünmüşler aslında. Ölüm perisinin etrafında kazaya ya da suikaste maruz kalmadıkça daha uzun yaşanır. Bir çok ölüm perisi tanrıça muamelesi görmüştür." Şaşırmıştım. Böyle bir sey yapabileceğimi bilmiyordum.
"Çığlık eller ya da parmaklar ile yönlendirilebilir. Frekanslar da var." Daha bir sürü şey anlattı. O kadar çoktu ki ne ara sabah olduğunu anlamadım. Ne o anlatmaktan bıktı ne de ben dinlemekten. Stefan ve Marcel ortalıkta yoktu. Sızdıklarından şüpheleniyorum.
"Sana güçlerini kullanmanda yardım edebilirim." Güçlü olduğumu hissetmişti ancak ona bazı şeyleri anlatmamıştım. Tüm frekansları hissedebildiğimi bilmiyordu. Ya da ilk çığlığımla kafa patlatabildiğimi. Bu oldukça gerçekleşmesi zor bir ihtimalmiş. Ben bahsetmeden anlatmıştı.
Ben sorsaydım şüphelenirdi zaten. Kendisi ilk kez üstüne koşan bir köpek yüzünden öğrenmiş. Korkudan çığlık attığında köpek çıkan sesten kaçmış. Kulağında bir kan bile görmemiş. Zamanla araştırmalar yapmış ve ne olduğunu öğrenmiş.
Üstelik Sirenler hakkında da bayağı bilgi toplamıştım. Benim türümden önce ortaya çıkmışlar. İnsan eti yemeyi kendileri alışkanlık edinmiş. Doğuştan gelen bir şey değilmiş yani. Daha sonra ölüm perilerinden daha güçlü olduklarını öğrenmiştim. Türleri tükenmiş. Aç gözlü yaratıklar oldukları için avlanmaları ve hapsedilmeleri kaçınılmazmış.
Seslerini kullanarak insanları etkileri altına alabiliyorlarmış. Ben yapabilirmiydim bilmiyorum. Farklı olduğum barizdi ancak emin değildim.
Tüm bu bilgiler kafamı yormuştu. David'in sorusuna cevap verdim, "İsterim David ancak burada daha fazla kalamam. Benimle gel, Mystic Falls'a." Güldü.
"Sanırım burada yalnızım. Başka yapacak işim yok."
***
David ile Mystic Falls'a geleli 2 gün oluyordu. Stefan başta huysuzluk çıkarsa da gelmesi gerektiğini kabullenmişti. Üstelik David ile aramızda bir bağ vardı. Bunu hissediyordum.
Birbirimize çok çabuk bağlanmıştık. Vampirler ve cadılar birbirine bağlamazdı. Ancak biz aynı sürünün kurtlarıydık sanki. Ve ikimizde biliyorduk ki ben bu sürüde sıradan bir beta değildim.
Aramızda ki bağ daha ileriye gitmedi. İkimiz de birbirimize o gözle bakmadık. 2 gün boyunca çatı katımızda kaldı. Başta Stefan'dan isteyecektim ama ona fazla yüklendiğimi farkettim. Anlaşma kısmını ona çok yüklemiştim.
Bir vampir ile anlaşma yaptığım yetmiyormuş gibi işe Marcel'de dahil olmuştu. Çatı katı ev eşyaları ile düzgünce dizayn edilmişti. Eski evimizden gelen parçalar burada doluydu. İçerisi sıcak olduğu için de sorun olmamıştı.
Tek sorun ailemdi. Onlar odamın bir üst katında yabancı bir adamın yaşamasına olumlu bakmadı. Onlara güvence versemde hala sıcak davranmıyorlardı. David'e güvenmeseydim evime sokacak kadar aptaldım sanki.
Okulu asma sürem bitmişti. Tekrar devam ediyordum. Uykusuzluk bir yana okulda ki gürültü çok fazlaydı. Ruhani gürültüden kurtulamazken bu dünyanın gürültüsünü de çekmek zorundaydım.
Bonnie tabiki Vicki'yi öldürenin ben olduğumu biliyordu. Zeki kızdı, büyük annesine sorup ne olduğumu öğrenmiş olmalıydı. Eh öğrendiyse de bir suçum olmadığını da anlamıştır.
Elena o günden sonra Stefan ile bayağı yakınlaşmıştı. Damon görünürde yoktu. Etraf sakindi. Güçlerim hakkında hala en ufak bir kontrole bile sahip değildim. Umuyordum ki iş işten geçtikten sonra güçlerim ortaya çıkmazdı...
***
Kısa bir bölümdü. Şarjım az olmasaydı yazardım daha ama idare edin.
Tablete geçeceğim ve diğer kitaba bölüm atacağım biraz da.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Banshee'nin Göz Yaşları -Mystic Falls'da Banshee-
FantasyGüçlerini kontrol edemeyen bir Banshee tehlikelidir. Kontrol edene kadar hem kendisine hemde çevresine zarar verir. Ancak kontrol ettiğinde...ne kadar büyük bir güce ulaşacağını kimse bilemez. *** Uzun zaman sonra ilk kez yeni bir kurguya başlıyorum...