Efsanevi Clide'ın Kılıcı

953 60 6
                                    

Yine aynı maskeyi taktım. Üzerimde ki kıyafetler iyiydi. Saçımı tepeden bağladım.
- Bizi kasabaya götürebilir misin?
- Hangi kasaba?
Elini anlıma yasladı ışık süzmesi çıktı bi anda.
- Tamam götürebilirim. Seninle insan formunda gezmemi istermisin belki sana birşey olur.
- Tamam ama çok dikkat çekmemen lazım.
- Neden?
Sanırım yakışıklı olduğunun farkında değildi.
Diğer maskemi aldım.
- Bunu şimdilik ödünç vereceğim kırma sakın.
- Kırılsa bile aynısından binlerce yapabilirim.
Alttan alttan kendini mi övüyordu o?
- Hadi gidelim.
Yanıma geçen seferden kalan 15 altını aldım.
- Elini ver.
Elimi uzattım. Tuttu ve etrafımız karardı ve tekrar aydınlandı.
Kalabalığın içindeydik. Elini bıraktım.
- Sağol.
- Hadi bir kılıç ustası bulalım.
Yürüdük yürüdük bir dükkan bulduk.
- Buraya girelim, dedi tüm ciddiyeti ile Clide.
- Neler oluyor?
- Burada kendi manamdan hissediyorum.
Beni sürüklemeye başladı.
İçeri girdik beni sürüklemeye devam etti.
Ucuz 5 altınlık kılıçların başına geldik. Eliyle koymuş gibi kılıcı aldı ve inceledi.
- Bunun burada ne işi var?
- Onun özelliği nedir?
- Bu benim kılıcımdı. Bak hala üzeri manam ile kaplı...
Elinden aldım. Kanım dondu...
Dükkan sahibi geldi.
- Hey o kılıcı mı almak istiyorsunuz?
- Üzerinde mana hissediyorum.
- Yani almayacak mısınız ücretsiz de verebilirim.
Yüzünde ki korkmuş ifade tuhaftı.
- Neden, dedim ukala bir tavırla.
Arkadan bir adam geldi.
- O bir lanetli eşya çünkü değilmi?
- Neden lanetli? dedim.
Clide başını eymiş sinirden dişlerini sıkıyordu.
- Onu bir zamanları ünlü kılıç ustası ya da diğer değiş ile kara büyünün ve normal büyünün gelmiş geçmiş en güçlü kullanıcısının kılıçı. Elinde kalmış, dedi adam.
Clide'a baktım. Gözleri kırmızıydı.
- Alıyorum.
Adam benim yanıma geldi beni salladı. Kafamı eğdim.
- Hey kafan iyimi senin ölümün olur!
- İyiyim bana bir şey olmaz.
Clide bana döndü.
- Alma onu ölürsün, dedi o korkunç gözlerle.
- Alıyorum.
- SANA ALMA DİYORUM! diye bağırdı Clide.
- Peki şöyle yapalım.
Kılıcı elime aldım kılıfından çıkarttım.
- Biraz uzaklaşın lütfen.
Havaya fırlatıp kolumu uzattım. Eğer kolumu koparırsa bu benimde öleceğim anlamına gelirdi eğer birşey olmassa alacaktım.
- Ne yapıyorsun sen! Clide bağırmaya devam ediyordu.
Herkez merak ile izliyordu. Kolumun yanından hiç birşey olmamış gibi geçip yere saplandı kılıç.
Clide bana baktı.
- Bu nasıl olur?
- Şimdi alabilirim herahalde.
Bana bakan adamın yüzüne baktım.
- Prens Jun?
Şaka yapıyor olmalılardı.
Prens Jun Kraliyet ailesinin büyük oğludu ancak Manası olmadığı için Velihat olamamıştı.
Prensin önünde eğildim.
- Prense saygılarımı sunarım. Az önce sizi fark etmediğim için özür dilerim.
- Sorun yok eğilmeyin lütfen Leydi-
- Adınız nedir acaba?
- Lua deyin lütfen.
En azından eski isimimi kullanıp Luna kimliğini gizleyebilirdim.
- Anlıyorum Leydi Lua... Umarım bir daha karşılaşırız.
Prens gitti.
- Peki bana bir tanede antremanda kulanabileceğim bir kılıç verebilir misiniz?
- Seninle konuşacağız, dedi Clide.
Yüzüne baktım. Korkutucuydu.
- P-peki.
Adam bana bir kılıç verdi.
- Lütfen alın bu iki kılıçta size hediyem olsun. Bir daha gelmekten çekinmeyin size indirim yapacağım!
- Sağolun. Ancak şu beş altını alın lütfen.
- Hayır hayır o kılıç geldiğinden beri dükkanım batmak üzereydi bu benim için iyilik olur.
- Ama...
Adam yüzüme minnettar bakıyordu.
- Peki.
Clide kolumdan tuttu. Dışarı çıkarıp kenara çekti.
- HEY BU NE KADAR TEHLİKELİYDİ HABERIN VAR MI?
- Sakinleşir misin?
- Hayır ya sana bir şey olsaydı?
- Hey neden bu kadar umursuyorsun anlaşma yüzünden mi?
- Hayır, dedi ve kafasını eğdi.
- Sana dediğim Tanrı tarafından müjdelenmiş torunum vardı ya o sensin...
- Komik şaka Clide.
- Şaka yapmıyorum. O kılıca müjdeden sonra kara büyü yaptım. Torunumun zamanın kadar bozulmadan kalıcak onun dışında kullanlara ölüm getirmesi için bir büyü yaptım.
- Bu sadece bir açıklama değil.
- Müjdelenen isimde Lua'ydı.
Yüzüne dikkatlica baktım maske olsa bile benzerliğimiz inkâr edilemez bir gerçekti.
- Peki bu ne demek oluyor?
- Sen benim gibi-
Clide'ın sözlerini kesen abimin sesi olmuştu.
- Ne dedin!?
Karşısında ki adama sinirli sinirli baktı.
- Sen nasıl benim kardeşim hakkında ileri geri konuşursun!?
- Ancak öyle, dedi yüzsüzce.
Böyle savunduğuna göre kesinlikle Luana hakkındaydı.
- Hadi gidelim Clide.
- Yalan mı kardeşin Luna sizin adınızdan yararlanan bir fah**eden başka bir şey değil.
Bir dakika Luna adını mı duymuştum cidden?
Clide Luna adını duyunca bana baktı.
- Sen iste onu ölümü elimden olsun.
- Biraz bekle lütfen.
Saçımı açtım maskemi çıkartıp Clide'a verdim.
- Lütfen beni bekle.
- Seni tek gönderemem.
- Bekle dedim.
Abimin yanına gittim.
- Abicim burada neler oluyor acaba?
- Luna burada ne işin var?
- Bir kaç almam gereken şeyler vardı. Neler oluyor?
- Bu adam senin hakkında ileri geri konuşuyordu.
- Yani?
Yüzüme baktı. Şaka mısın diye bakıyor gibiydi.
- Abi bırak konuşsunlar.
- Bakın inkar etmiyor, gerçekten bir fah*şe!
Bi anda adamın her yerinden kanlar fışkırmaya başladı daha sonra yere yığıldı. En ufak yerinden kan akıyordu. Abim bana baktı.
- Neler oluyor?
- Hiç bir fikrim yok. Belkide tanrı onu cezalandırmıştır?
Clide'a doğru baktım. Gözleri kıpkırmızıydı. Bana sinirli sinirli bakıyordu.
Onun yaptığına adım gibi emindim şu an.
- Ben gidiyorum.
Abim kolumdan tuttu.
- Bu karanlıkta tek mi eve gitmeyi düşünüyorsun?
- Yanımda biri var.
- Kim?
- Boş ver.
Kolumu zar zor çekip yürüdüm. Abim arkamdan bakakaldı.
Clide bana baktı.
- Onu neden öldürdün!?
- O senin hakkında neler dedi!
- İnsanlar sadece konuşur onları umursamamak lazım.
Bana baktı.
- Benim soyumu devam ettiren kişiye ne hakla böyle derler!
- Hey kesin olduğunu söylemedik!
- Hayır eminim sen benim soyumdansın.
- Abim de senin soyundan o zaman.
- Hayır o abimin soyundan.
- Ne?
- Elementi Ateş değil mi?
- E-evet.
- Abimin manasıdan var içinde.
- Abin mi?
Kafa salladı.
- Hadi eve gidelim ve evde konuşalım.
- Tamam.
Elini tuttum. Bizi hemencicik eve götürdü.

Gizli Element(Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin